GÜNÜMÜZDE alkol bağımlığı (diğer madde bağımlılıkları gibi)
küresel bir sorun olarak önümüzde durmaktadır. Dünyanın hiçbir ülkesinde itiraz
edilemeyecek çıplak gerçeklik şudur ki; alkolizm, birçok hastalıkla ve sosyal
hayattaki birçok problemle (trafik kazası, şiddet, cinayet gibi) doğrudan
ilişkilidir. Ayrıca müptelâ olanlar için ekonomik maliyetleri bulunmaktadır.
İslâm dininde ise alkollü içkiler açıkça yasaklanmıştır.
Alkolün Türk toplumundaki serüveni ve günümüzdeki
kültürel anlamı özel bir çalışmayı hak edecek derecede ciddî bir konudur. Ne
zaman alkollü içkilerle ilgili bir bahis açılsa toplumun bir kesimi, sanki kendi
kutsallarına savaş açılmışçasına cansiperane bir savunma ihtiyacı
hissetmektedir. Hatta bazı yerlerde alkolün bulunmamasına dahi tahammül
edilememektedir. Alkol olmayan mekânlar ikinci sınıf yerler olarak
düşünülmektedir. Bu tür reaksiyonlara yakın tarihten birkaç tane örnek vermek
istiyorum:
28
Şubat sürecinin önemli aktörlerinden Güven Erkaya’nın, Başbakan Necmettin
Erbakan’ın verdiği bir yemekte ısrarla rakı istemesi, kendisine getirilen
peçeteye sarılmış rakı şişesinin peçetesini sıyırarak “Böyle daha güzel görünüyor!” demesi ve gazeteciler fotoğraf
çekerken şişenin etrafındaki bardakları kenara alarak şişeyi ön plâna çıkarması,
alkolün nasıl bir zihniyet savaşına malzeme edildiğine örnek teşkil etmektedir.
Burada, alkolsüz yemeği organize eden Başbakan, “lâiklik karşıtı” bir eylem
yapmış oluyor, Güven Erkaya da emir subayına dışarıdan rakı getirterek ve bunu
özellikle afişe ederek “Alkol olmadan
asla!” mesajı veriyor. Yani alkolsüz toplantıyı kendisine kurulmuş bir
tuzak gibi düşünüp kendince buna tepki vermiş oluyor!
Bir ara CHP milletvekilliği de yapan Yaşar Nuri Öztürk
ile gazeteci Ruhat Mengi arasında 2014 yılında Halk TV’de yaşanan polemik,
konuyla ilgili efsanelerden sayılır. Bunu fark edemeyen varsa mutlaka buradan izlemesini tavsiye ediyorum. CHP’lilerin Diyanet bütçesi görüşülürken “Biz lâik adamız, öyle din min meseleleriyle
uğraşmayız. Lâikler bunlarla uğraşmaz. Biz gidelim rakı içmeye” diyerek
meseleye lâkaydî davrandıklarını anlatırken Ruhat Mengi’nin beden diliyle birlikte
ortaya koyduğu tepki ve rakıya toz kondurtmamaya çalışması da başka bir
örnektir.
29 Nisan-17 Mayıs 2021 tarihleri arasında salgın
tedbirleri kapsamında sokağa çıkma yasağı uygulamasıyla alkol tartışması tekrar
gündeme oturdu. Kapanma günlerinde alkollü içki satışının yasak olması yine
ideolojik bir mesele hâline getirildi ve ilginç tepkiler ortaya çıktı. Normalde
Avrupa’daki ülkelerde de salgın sebebiyle alkollü içkilerle ilgili kısıtlamalar
olmakta ama oradakilerin “kutsallarına saldırılmış” gibi reaksiyon
gösterdiklerine pek rastlanmaz. Bizde alkolle mücadele anlamında ortaya
konulacak her teşebbüse önyargılı bakılır; en basitinden “yaşam tarzına
müdahale” gibi algılanır. Daha ileri gidenler ise şeriat devletine doğru gidişatın
adımları olarak yorumlar ve gelecek adına endişe duyarlar. Bu yüzden de alkolü
vatan savunması yapar gibi gündemde tutarlar.
Hatırlarsanız alkollü içkilerden rakıya sık sık
güzellemeler yapan, daha önce “Rakıdan
anlamayan adama memleket yönetimini vermeyeceksin… İddia ediyorum, eğer bir kadeh rakı
içmiş olsaydı Tayyip Erdoğan, hem kendisi, hem memleket için çok daha hayırlı
olurdu” diyen bir gazeteci, yakın zamanda da “Rakı
ciddi iştir” diyerek yeni bir yazı yazmış, onu “vatan sevgisi” olarak
nitelemişti. Elindeki tek alet çekiç olanın bütün meseleleri çakılacak çivi
olarak görmesi gibi, bir kişinin de tek bildiği şey rakı olunca bütün
meselelere rakılı çözümler önermesini tabiî karşılamak lâzım.
Konuyla ilgili çarpıcı başka bir örnek de CHP Genel
Başkan Yardımcısının kapanma günlerinde alkol yasağına gösterdiği tepkidir. Bu
şahıs da alkol yasağının pandemi ile alâkası olmadığını ve ideolojik olduğunu
söyleyerek bu yasağı çıkaranları Allah’a havâle etmiştir!
Yine Halk TV’ye başörtülü bir kadın gazeteci
çıkarılarak alkollü içkilerin haram olmadığını, Kur’ân’da böyle bir yasak
olmadığını iddia etmiştir.
Bu tür garip tepkilere dair yığınla örnek verilebilir.
Bütün bunlardan anlaşılan şu ki, Türkiye’de alkol, seküler zihniyetin bir
kutsalı hâline gelmiştir. Bu kutsal konusunda da “İslâmcıların bunu bir şekilde
yasaklayacakları” korkusu ile sürekli teyakkuz hâlinde olunmaktadır. Alkol,
mücadele edilmesi gereken zararlı bir bağımlılık türü olmaktan çıkmış, sürekli
korunup kollanması gereken bir ideoloji aygıtı hâline getirilmiştir.
Bu kutsallaştırma süreci üzerinde düşünmek gerekir.
Kutsallaştırma deyince genelde İlâhî kaynaklı ödül ve cezalarla herhangi bir
meseleye aşkın bir anlam yükleme akla gelmektedir. Dini hayatın dışına atan
seküler zihniyette ise kutsallaştırma farklı bir işleyişe sahiptir.
Kabaca süreç şu şekilde işler: Din karşıtı bir
pozisyon alma, dinin dayanaklarına (Allah, Peygamber, Kutsal Kitap, din adamı
gibi) ikâmeler üretme, dinî pratiklere (ibadetlere) karşı alternatif ritüeller
geliştirme ve insan eliyle ortaya çıkan sistemi bir kale gibi görerek sürekli
savunma…
Alkol meselesini de bu şekilde ele alabiliriz. Bu işe
dört elle sarılıp savunanlar (alkollü içkilerin kötü olduğunu bildiği hâlde bir
madde bağımlısı olarak bu işin içinde olanları istisna tutarak), her şeyden
önce İslâm dininin haram kıldığı bir konuyu sahiplenme sebebiyle otomatikman din
karşıtı bir noktada kendilerini konumlandırmış oluyorlar.
İkinci olarak bu iş, bir yaşam tarzı olarak görülüyor;
konuyla ilgili terkipler yapılıyor (rakı-balık gibi), hakkında şiirler
yazılıyor ve bunun âdâbına dair bilgiler veriliyor. Bu keyf hâli kişinin
hayatında bir ritüel gibi yer alıyor, eksikliği bağımlısını her şekilde krize
sokuyor. Herhangi bir kısıtlama durumunda temel ihtiyaçlar listesinde kendine
yer buluyor. İşte alkolizm, bu şekilde bir ideoloji olarak kendini gösteriyor!
Aslına bakılırsa kısıtlama kararlarında alkolizme
yönelik art niyetli bir tutum da söz konusu değil. Keşke sigara ile mücadele
edildiği kadar alkol bağımlığı ile de mücadele edebilsek! İşte bu mücadelenin
önündeki engellerden birisi, bunun bir ideoloji hâline dönüştürülmesidir.
“Türkiye’de
alkol bağımlılığı ciddî bir sorun, birçok hastalığın kaynağı, sosyal ve
ekonomik problemlere sebep oluyor. Bu yüzden de alkolizmle mücadele edeceğiz”
diyebilmek, bizim ülkede cesaret işi.
Yine ülkemizde, bir zamanlar alkol kullanmayanların nasıl sakıncalı kişiler olarak fişlendiğini de akılda tutalım. Mesele kimin ne tezakkum ettiği ile ilgili değil aslında. Mesele, bu işin nasıl bir ideolojik savunma göstergesi hâline geldiği…