Ali gerçekten “Babacan” mı, Ahmet gerçekten “Davutoğlu” mu?

Babacan ve Davutoğlu’nun ortak bir karakteri var: Akademik zekâ… Türkiye’ninse son yüzyılda en çok tecrübe ettiği ve artık denemek istemediği tek şey var: Akademik zekâ… Toplum, Erdoğan vefat edene kadar onu “Lider” belliyor ve Erdoğan sonrası için lider arıyor! Üstelik buna “+1”in olduğu yer diye değil, “Elde var, 1!” diye bakıyor.

TÜRKİYE’nin son yüzyılı, toplumsal bloklaşma ve bunların hâmisi “partizan” oluşumlarla dolup taşmıştır. Taşmış kısmı da “yeni parti” diye toplanmıştır.

AK Parti’nin “Devlet’ten topluma partizan” aksından “toplumdan Devlet’e partizan geçişi” organize ettiği çok açık. Merkeze sokulmayan kitlelerin merkeze gelip yerleşmesi, Erdoğan liderliğinde yaşanmıştır.

Tüm bu süreçlerin ekonomik, psikolojik ve sosyolojik binlerce analizi ortak bir cümlede buluşmuştur: “Erdoğan’ın alternatifi yok!”

Erdoğan’ın madem alternatifi yok, o zaman “AK Parti’nin alternatifi olsun!” aşamasına geçilme plânı işletilmiş ve bundan sonuç alınmıştır. Seçmen, “Erdoğan başka, parti başka!” pozisyonu almıştır. Yeni sistem de zaten bu ayrışmayı/ayrı seçenekleri öngörmüştür. Yani Erdoğan da bir plân işletmiş ve sonuç almıştır.

Babacan ve Davutoğlu “Erdoğan’ın alternatifi biziz!” plânını işletemeyeceğinden, geriye tek sermayeleri kalıyor: “AK Parti’nin alternatifi biziz!”

CHP yerine ve hattâ “İyi” Parti yerine seçmen, neden yeni partiye “Evet!” desin? Bunun mümkün kılınabilmesi için seçmenin mevcût tüm partiler yerine “yeni” arayışında olması gerekir. Böyle bir arayış yok. Çünkü mevcût tüm partilerin seçmen psikolojisi ve sosyolojisinde bir yenilenme/yenilik yok!

Yeni sistemdeki yüzde 50+1 eşiği hatırlanırsa, Babacan ve Davutoğlu bir gerçeğin farkında ve peşinde: “+1 Partisi”…

Türkiye’de “+1 Partisi” ihtiyacı çok açık. Yalnız “+1” almak, yüzde 50 almaktan çok daha zor. Çünkü muhalefet bu “+1”in nerede olduğunu, seçmenini, psikolojisini, sosyolojisini ve hattâ ekonomisini bile bulamıyor.

Örneğin “+1 eşittir Erdoğan karşıtlığı” formülü bir türlü tutmuyor. “+1 eşittir yolsuzluk” iddiası tutmuyor. Geriye bir seçenek kalıyor: “+1 eşittir parlamenter sisteme geri dönüş”…

İşte bu formül, Babacan ile Davutoğlu’nu muhalif blok olan Millet İttifakı’na yakınlaştırır!

Zaten iki ismin de hem Cumhur İttifakı, hem de Millet İttifakı’nı karşısına alması mümkün değil.

Peki, Babacan ve Davutoğlu’nun seçimde alacağı oy oranı nedir, yüzde kaç alırlar?

Bence hangi yüzdeliği alırlarsa alsınlar, alacakları, “+1” etkisi olamayacak. Çünkü onların da kafası karışık ve “+1”in nerede olduğunu bilmiyorlar.

O zaman “+1” yokmuş gibi hareket edecekler!

Parlamenter sistem devam ediyormuş gibi hareket edecekler…

Yani “koalisyon ve adaptasyon” dili kullanacaklar.

Yeri gelmişken soralım: “+1”in nerede olduğunu Batı biliyor mu?

Batı da bilmiyor… Bilmediği için “+1 eşittir Erdoğan karşıtlığı” formülünü, “darbe” dâhil işletiyor.

Erdoğan sonrası AK Parti, “+1” için hazır mı? Hayır!

Hattâ AK Parti, yüzde 50 noktasında da güç kaybında… Erdoğan’ın “metal ve mental” göndermeleri de bunu betimliyor.

Toparlarsak…

Babacan ve Davutoğlu’nun yüzde 50 alanındaki hesabı nedir? Babacan bir “konsensüs adayı” rolünde… Batı, Babacan’ı övecek ve değerlendirecektir. Batı, Davutoğlu’na sahip çıkmaz ve güvenmez. Durduk yerde kurulmadığına göre bu iki parti, özelde “Erdoğan’dan hesap sorma” cesareti midir? Evet, bu cesaret, işin öznesi… Fakat toplumun talebi “cesaret” değil. Hattâ AK Parti’den uzun süre “nimetlenmiş kişiler” özelliği olanların cesaretine de ihtiyaç yok. Çünkü 15 Temmuz’da halk, cesaretini gösterdi.

O nedenle halk, Ali Bey’i “Babacan”, Ahmet Bey’i de “Davutoğlu” görmüyor.

Son sözüm…

Babacan ve Davutoğlu’nun ortak bir karakteri var: Akademik zekâ… Türkiye’ninse son yüzyılda en çok tecrübe ettiği ve artık denemek istemediği tek şey var: Akademik zekâ…

Toplum, Erdoğan vefat edene kadar onu “Lider” belliyor ve Erdoğan sonrası için lider arıyor! Üstelik buna “+1”in olduğu yer diye değil, “Elde var, 1!” diye bakıyor.