ÇOCUKKEN en az iki takıma
ayrılır, karşılıklı bir oyuna tutuşurduk. Takımların belirlenmesi için iki
lider çıkar, karşılıklı birer ayak adımı atarak birbirine yaklaşırdı. Kimin
ayağı diğerinin üzerine gelirse, takımına ilk ismi o seçerdi. Tabiî seçilen ilk
isim, iki takımın da kendisinde bulunmasını istediği en özel kişi olurdu.
Dünya,
girdiği son dönemeçte viraj almaya çalışan takımlarla dolu. Bu viraj yüzünden
şarampole yuvarlanacak olma riski bütün takımlarda endişeye sebep olmuş
durumda. Bu endişeyi gidermenin yolu, takımda bulunanların üstlendikleri
rolleri en iyi şekilde gerçekleştirmelerinden geçiyor.
Bu
anlamda Doğu takımı özel bir özen gösteriyor. Batı takımındaysa şarampole
yuvarlanmak adeta muhakkak kader olarak görünüyor. Sistemli şekilde dünyanın
her alanında bir savaş çıkarma çabası bundan olsa gerek. Rusya ile Ukrayna
arasında elde ettiğini Çin ile Tayvan arasında da elde etmeyi arzularken,
Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki gerginliği yeni bir fırsata dönüştürmek
için zemin oluşturma çabalarına da şahidiz. Bunun yanında Libya, Suriye ve
Irak’taki iç savaşlar hâlihazırda sürüyorken, Afrika kıtasının ortası ile
Avrupa kıtasının ortasını yeni bir karmaşaya düşürme gayretleri de zirve yapmış
durumda Batı açısından. Orta ve Lâtin Amerika da her gün kısık ateşte
tutuluyor.
Bu
çerçeveye bir de şu taraftan bakalım: Takımlar oluşturulurken bir tekerleme
söylenir ve aslında önemli olan, ayakkabınızın büyüklüğüdür. “Aldım, verdim,/
Ben seni yendim/ Kaçtın, sattın,/ Beş paraya sattın…”
Yani
tekerlemenin hece sayısı iki kişi tarafından söylendiğinde de aynıdır ama kimin
ayakkabısı büyükse, o, karşılıklı yürünen yolu daha önce tamamlar ve diğerinin
ayağının üzerine ayağını koyar. Detayda “Kimin ayağı büyükse” demedik dikkat
ettiyseniz. Zira bu takım oluşturma kapışması öyle önemlidir ki daha sonraki
karşılaşmayı idare edecek kişiler bu ilk müsabakada seçildikleri için kimse
yanlış isimlerden bir takım kurmak istemez. Ve bu yüzden takımları oluşturacak
liderlerin bazen çocuklar arasından en büyük ayakkabıyı ödünç alıp “Aldım
verdim” kapışmasına girdikleri görülür. İşte ayakkabı bu kadar önemlidir!
Ayakkabı…
Dünya literatürü bu ifadeyi “konjonktürel güç” olarak tanımlıyor. Ve Doğu,
konjonktürel güç bakımından devrin en büyük ayakkabısına sahip. Peki, bu durumu
kontrol etmek bakımından Doğu ne yapıyor?
Evvelâ
Batı da, Doğu da “Aldım verdim” kapışmasında ilk tercih olarak Türkiye’yi
yanında görmeyi istiyor. Bu, Türkiye’nin dünden bugüne geldiği mesafeyi
anlatması bakımından çok önemli. Yalnız bir detay daha var: Her iki taraf da
adımlamaya Türkiye’nin ayakkabısı ile girmek istiyor. Türkiye ise ecdattan
kalma bir işaret verme eşiğinde: “Sizin pabucunuz dama!”
Afyon
Savaşlarından Hindistan’ın işgaline değin Batı, hiç bu kadar Doğu karşısında
zorlanmamıştı. Hatta üzerinde taşıdığı kibir, içinde bulunduğu buhrandan da
yine o dönemlerden kurtulduğu gibi bugün de çıkacağını düşündürüyor. Fakat
Türkiye, enteresan bir iz bırakıyor. Bunu Afrika’da açık açık gösteriyor. Ve
sanırım bunu Fransa, gençliğine yenik düşerek gerçekleri dillendiren ve gelecek
mağlûbiyeti uzaktan belgeleyen Macron ile her şeyiyle hissettiğini haykırıyor:
“Türkiye, Rusya ve Çin’de, aktivizm, neo-kolonyal ve emperyalist ajandaları
olan ve el altında Fransa düşmanlığı yapan ağlar var. Tek bir düşman var, Fransa.
Bunda hepsi birleşiyor.”
Bir
taraftan Fransa’nın bu çığlığı, Batı’nın kuracağı takımın şimdiden dağılmış bir
takım olacağını gösteriyor. Zira Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarındaki
ortaklığın öküzü çoktan ölmüş. Ve Batı, kendisine Doğu’dan takım arkadaşları
arar olmuş. Fakat Doğu’nun bir Asya birlikteliğine doğru yürüdüğünü, dünyanın
da bu birliğe ihtiyaç duyduğunu görüyoruz. Soruna karşı önleyici soru ise şu:
Doğu’da Türkiye’nin vermediği ayakkabıyı verecek biri var mı?
Haber Ajanda, 191’inci sayısıyla arz olunur. Güzel okumalar…