Akyazılı İsmail Öztürk: Vermek için yaratılmış adam

Henüz kırk birinde olan ve “Kırk bir kere maşallah!” denmeyi kırk bin kere hak eden İsmail Öztürk’ün kalan ömründeki hayâli şu: “Nerede bir fakir varsa elinden tutmak istiyorum. Her şey Allah için! Kavgamız, mücadelemiz, kızdıklarımız, sevdiklerimiz, hepsi Allah için. Gerisi teferruat, beni ilgilendirmiyor!”

HEPİMİZİN dünyaya belli bir geliş nedeni vardır. İnanırım ben buna. Sahiden de inanırım. İstisnasız herkes için geçerlidir bu hüküm. Sosyolojik bir kanundur sanki.

Kimimiz çalışmak için gelmişizdir, kimimiz yemek, içmek. Bazımız yönetmek için gönderilmişizdir, bazımız emir almak. Öylelerimiz vardır ki türkü söylemeye dünyadadır, öylelerimiz şiir, hikâye, roman yazmaya. Destan yazan kahramanlarımız da vardır, başarı öyküleriyle topluma örnek olanlar da. Paraya âşık olanı da çoktur, mâkâma âşık olanı da. Şöhret hastaları da çoktur, mal mülk düşkünleri de.

Haklarını yemeyelim, bu dünyaya almak değil vermek, toplamak değil dağıtmak için gelen, Rabbimizin yeryüzüne rahmet olarak gönderdiği güzel kalpli insanlarımız da yok değildir. Tamam, sayıları belki azdır. Bin kişide birdirler. Yahut beş yüzde bir… Olabilir. Ama vardırlar. İyi ki varlar!

Onlar toplumun gözbebekleri, merhamet abideleri, olmazsa olmazlarıdır. Emniyet supabı, fakir babası, düşkün dostudurlar. Kutsal Kitabımızın eşref-i mahlûkat diye işaret buyurduğu asıl onlardır. Tam da bunlar! Bihakkın bunlar!

İşte bunlardan birini tanıyorum ben: İsmail Öztürk… Akyazılı bir güzel adam… Kırkını yeni devirmiş bir delikanlı… Ordu Fatsalı Türk İsmail’in torunu bizim İsmail… Mamaro’nun (Mehmet) Musul Kerkük Kürdü Hacer anadan olma beş çocuğunun sonuncusu… Sakarya Akyazı İsmobedil köyünde (şimdiki adı “Erdoğdu Mahallesi”) 1981’de doğmuş. İlkokulu köyünde okumuş. Beşinci sınıfta ise aynı ilçenin Küçücek köyüne, abisinin yanına yerleşmiş. Küçücek dediğim, belediyelik o zamanlar. İlkokul beş ile ortaokulu Aydın abisinin yanında okumuş. Bir yandan da diş doktoru Aydın Öztürk’ün yanında meslekî eğitim almış. Liseye filan da gitmemiş. Gerek görmemiş zaten. Onun lisesi de, üniversitesi de Aydın abisinin diş laboratuvarı olmuş. O günleri şu sözlerle özetliyor İsmail: “Askere gidene kadar ustam da, öğretmenim de, okulum da ağabeyim oldu. Bana Yaşariye yengemle abim baktı. Ne yapsam haklarını ödeyemem.”

İsmail’in askerlik dediği, Gelibolu’da piyade sıhhiyelik. 2003’te ağabeyi Aydın Öztürk ile birlikte ilçe merkezi Akyazı’ya yerleşiyor İsmail. Ve diş polikliniği açıyorlar. On dokuz senede geldikleri noktayı söyleyeyim mi: Bin 100 metrekare alanlı, dört diş doktoru, iki ortodonti uzmanı, iki cerrah, özetle sekizi diş hekimi, altısı diş teknisyeni, toplam yirmi kişinin çalıştığı dev bir diş polikliniği. Bugünkü piyasa değeri -anahtarı teslimi- elli milyon liralık bir işletme. İki yüz işçinin çalıştığı bir fabrika düşünün, ona eşdeğer bir işletme işte onlarınki!

İşin bu tarafı bir işletme başarısı. Ciddi bir başarı öyküsü, eyvallah. Başarısının sırrını soruyorum İsmail Öztürk’e, “Birlik/dirlik, helâl kazanç, fakir fukarayı gözetmek… Büyümemizin sırrı bu üç unsurda ağabey!” diyor ve ekliyor: “Faizden, krediden şiddetle uzak duruyoruz. Ne kredi kartım vardır benim, ne de çek karnem. Aydın ağabeyimin de… Bankayla işimiz olmaz bizim.”

Öz kaynakla büyümüşler günbegün. “Sıfırdan geldik buralara. Biz de fakirdik zamanında. Fakirin elinden tutmak büyüttü bizi” diye özetliyor İsmail. Büyümeniz ve varlığınız daim olur inşallah!


Banka konusunda tavrı net İsmail’in: “Allah ve Resulüne savaş açmaktan imtina ederiz biz.” Eyvallah! Hem de yerden göğe eyvallah! Uzat da alnından bir öpeyim kardeşim…

Aydın ve İsmail Öztürk’ün işyerinin anayasasından değiştirilemez bir madde size: “Bu işyerinin kapısından içeri Çin ve İsrail ürünü giremez.” “Bu yasa niye?” diye sordum bizim İsmail’e, cevabı çok net, kısa ve şahane: “O ürünlerde Müslüman kanı var da ondan Fahri abi! Ben Allah’ın huzuruna çıktığım zaman, Rabbime, ‘Ben onların ürününü almadım’ diyebileyim.” Sen ne güzel bir kalp taşıyorsun be İsmail, uzat, kalbinden de bir öpeyim! (Mesut Özil’e selâm olsun buradan.)  

Az ve öz konuşan biridir İsmail. Onlar da kalpten sözlerdir. Duaları da özden, sözden değil: “On sene önce secdeye kapandım, dua ettim: ‘Allah’ım, beni öyle zengin kıl ki fakir fukaranın elinden tutayım. Bankaya, faize, kredi borcu olanlara yardım edip kurtarayım. Beni, zor duruma düşenler için Kendine yeryüzünde köprün eyle.” Rabbim, çok şükür, dualarımı kabul etti. Bana gelenleri önce bir güzel dinliyorum. Doğruysa ve haklıysa bankaya borçlarını kapatıyorum. Tek şartım şu: “Bir daha bankaya bulaşmayacaksın arkadaşım, söz mü?”

Kulağımıza gelen bir olay daha: İsmail Öztürk’ün çevresinde sekiz on kadar balici, hapçı, tinerci, işsiz güçsüz, miskin tipler varmış. Onları da yedirip içirdiği için eleştiriyorlar bazıları. İsmail’in cevabı ise çok farklı: “Biliyorum, onlar bana çıkar için geliyorlar. Olsun. Onları bana gönderen Cenab-ı Allah. Gönderenin hatırı yok mu hiç? Ben onlara, onları gönderenin hatırına veriyorum, bir. Ben vermezsem, birilerine musallat olacak, birilerinin evini soyup zarar ziyan verecekler, iki…”    

Babası Mamaro’nun vefatının üzerinden tam on bir yıl geçmiş. On bir yıldır -istisnasız- her Cuma, ilçeye dokuz kilometre uzaktaki baba mezarını ziyaret eden ve köyün yirmi beş otuz kadar çocuğuna her gidişinde kışın Halley, yazın da dondurma götüren bu güzel kalpli İsmail’in adı “Halleyci Amca”ya çıkmış. Ne hoş bir lakap!

Sigortaya da karşı bizim İsmail: “Sigorta, kasko, bunlar hep Yahudi tezgâhı ağabey! En iyi sigorta, fakir fukaraya vereceksin ki gerçek sigorta Allah Celle Celâluhu’dur. Ben bunu bilir, bunu söylerim. Çok yaşadım, gördüm, test ettim. Hiç de yanılmadım!” Helâl sana be İsmail Öztürk, bin kere helâl hatta! Kapitalizme savaş açmışsın ya, gel, bir de gözlerinden öpeyim!

Yakın dostlarından Hakkı Yıldırım’a kulak verelim: “İsmail kardeşimi yaklaşık yirmi yıldır yakından tanıyorum. Bizim Akyazı’daki en zengin, en varlıklı elli kişiden biridir. İsmail çok mütevazı, çok cömert, çok merhametli, acıma hissi çok kuvvetli, çok zeki, çok akıllı, yaşına oranla çok olgun, zenginliğine rağmen asla kibirli olmayan, sağ eliyle verdiğini sol eline asla göstermeyen biridir. Yaptıklarının çok azını biliriz; o da diğer varlıklı kişilerce örnek alınması için. Benden yirmi beş yaş küçük olmasına rağmen onu çok beğeniyorum ve kendime örnek alıyorum. Ben şahidim her sene Kurban Bayramı’nda beş büyük baş hayvan kesip otuz beş hisseyi çevresine dağıttığına. İsmail günlük hayatında daima parayla dolaşır. Neden mi? Bir muhtacı gördüğünde ânında vermek için. Verir. Veriyor. Çok zengin gördüm, veremiyor. İsmail tereddütsüz veriyor. Çok kez şahit oldum buna. Her gün oluyorum. Durmadan dağıtır İsmail. Dağıtmak için gelmiştir o dünyaya sanki…”

Bir de olay anlatıyor “Fi Hakkı” lakaplı büyüğümüz: Bundan üç beş sene öncesiymiş. İsmaillerin köyünde (Akova Erdoğdu köyünde) herkesin dönümlerce kavaklığı varmış. Bir yangın çıkmış. Ahali seferber olmuş, Akyazı Belediyesi İtfaiyesi, Büyükşehir İtfaiyesi gelmiş, yangını durduramamışlar bir türlü. Yüzlerce dönüm kavak ağacı yok olmuş maalesef. Tam da İsmail Öztürk’ün kavaklığına gelince rüzgâr birden kesilmiş, yangın durmuş, sönmüş. Hakkı Yıldırım’ın sözü ve hükmü şu: “Dağıttıkları sigortası ya bizim İsmail’in, sigorta devreye girdi.”

Henüz kırk birinde olan ve “Kırk bir kere maşallah!” denmeyi kırk bin kere hak eden İsmail Öztürk’ün kalan ömründeki hayâli şu: “Nerede bir fakir varsa elinden tutmak istiyorum. Her şey Allah için! Kavgamız, mücadelemiz, kızdıklarımız, sevdiklerimiz, hepsi Allah için. Gerisi teferruat, beni ilgilendirmiyor!”

El altından öğrendim, daha önce Hacı olan İsmail, birkaç sene sonra da umreye gitmeye karar vermiş. Paralar yatırılmış, vizeler çıkarılmış, tam gidecekken bu büyük Kovid-19 Salgını patlamasın mı? Umre ve Hac, yurt dışı uçuşları iptal edilivermiş. İsmail bu, durur mu? O parayla Afrika’da su kuyusu açtırmış hemen. İşte böyle biri İsmail’imiz! 

İsmail Öztürk’ün çerçeveletip kalbimizin duvarına asmamız gereken bir sözüyle bitirelim yazıyı: “Beni eğiten bir kişi veya bir cemaat yok. Tek rol modelim, Hazreti Muhammed Mustafa’dır.”

Gel, bir de özgür iradenden ve rol modelinden öpeyim İsmail’im! Adamsın. Hâzâ adam, hâzâ örnek, hâzâ rol modelsin günümüze.

Yeryüzüne vermek için gelen adam, vermek için yaratmış Mevlâ’m seni! Varlığın ve benzerlerin daim olsun. Olsun ki, gariplerin boynu bükük kalmasın.