Aklın önemi ve eleştirel akıl

Önyargısız ve sanatkârâne bir şekilde yapılan eleştiri bu kadar önemlidir. Ama biz, bu modern zamanlarda bu özelliğimizi ve bu geleneksel değerlerimizi büyük ölçüde kaybettik maalesef! Hâlbuki eleştirinin olduğu yerde ilim de gelişir, fikir de gelişir, düşünce de gelişir, kültürel ve toplumsal yapı da gelişir, olgunlaşır ve medenîleşir.

Aklın önemi

AKIL, insanları hayvanlardan ve diğer mahlûkattan ayıran son derece üstün ve ayırt edici bir aygıttır.

Akıl, Yaratan tarafından insanlara daha doğuştan bahşedilen çok önemli bir nimet ve meziyettir. Fıtrî ve ontolojik olarak bahşedilen bu nimet ve meziyet öyle kıymetli, öyle değerli ve öyle önemlidir ki akıl sağlığını kaybederek birtakım psikolojik ve zihinsel hastalıklara düçâr olan insanların ne kadar acınacak durumlara düştüklerini ve ne kadar hüzün verici davranışlar sergilediklerini herhâlde hepimiz yakînen biliyoruz.

Bunun örneklerini ve bilimsel bulgularını gerek akıl hastanelerinde yatan hastalardan, gerek psikolog ve psikiyatrların çalışmalarından, gerekse de gündelik hayatımızdaki birtakım örneklerden görüyor ve anlıyoruz.

Akıl ve sorumluluk duygusu

Akıl, aynı zamanda biz insanlara bir sorumluluk duygusu da yüklüyor. Mâdem akıl bu kadar önemli ve değerli bir meziyettir, o zaman İlâhî adâletin gereği ve nimet-külfet dengesinin sonucu olarak elbette bunun bir karşılığı olacaktır. İşte o karşılık, insanlarda bulunması gereken sorumluluk duygusudur.

İnsanda akıl varsa, tabiatıyla bunun gereği olarak sorumluluk duygusu da olacaktır. Bundan kaçış yoktur. İnsan dışı varlıklarda sorumluluk duygusu ve sorumluluk var mıdır? Elbette yoktur! Onları yaptıklarından ve ettiklerinden dolayı sorumlu tutabilir miyiz? Tabiî ki hayır! Onun için sorumluluğun tamamı, “insan” denilen varlığa aittir.

Aklın kullanılması

Sorumluluğun gereği olarak aklın kullanılması şarttır. Biz insanlar, muazzam bir potansiyele sahip olan aklımızı gereğince ve yeterince kullanmıyor isek, o zaman sorumluluğumuzun ve sorumluluklarımızın gereğini ve gereklerini yapmıyor ve yerine getirmiyoruz demektir ki işte bundan dolayı da sorumluyuz.

Allah’ın, Kur’ân’daki emirleri paralelinde hepimiz “taakkul (akletmek)”, “tefekkür (derin düşünmek)”, “tezekkür (hakikati hatırlamak)”, “tedebbür (olayların arka plânını görmek, sezmek)”, “tefehhüm (anlamak, farkına varmak, idrak etmek)”, “taallüm (ilim öğrenmek)” ve “tefakkuh (iyi anlamak, iyi bilmek, iyi kavramak)” etmek zorundayız.

Aklımızı kullanarak hepimizin “eşyanın tabiatına nüfuz etmek” ve “varlığın künhüne vâkıf olmak” gibi bir sorumluluğumuz ve zorunluluğumuz vardır.

Allah, Sünnetullah’ın gereği ve aklın genel prensipleri olarak bunu istisnasız bir şekilde hepimizden istiyor. Yoksa bu sorumluluklardan bazılarımızı muaf tutarak bazılarımızı da sorumlu kılmıyor.

Eğer böyle olmasaydı, “Oku!”, “Düşünmez misiniz?”, “Akletmez misiniz?” gibi ifâdeler hiç genellik arz eder miydi? Yâni şimdi, Arşimet’in “Buldum!” dediği şeyin görev ve sorumluluğunu Allah özel olarak Arşimet’e mi vermişti?

Var mıdır Arşimet’le ilgili Kur’ân’da böyle bir ifâde? Yoksa böyle bir görev ve sorumluluk (aklını kullanarak varlığın özüne nüfuz etmek ve varlığın cevherine vâkıf olmak), insan olan herkesi mi ilgilendiriyor ve herkesi mi bağlıyordu?

Böyle bir görev ve sorumluluk, herkesin uhdesinde ve herkesin omuzlarında değil miydi? Zâten aklın lugâvî ve etimolojik olarak bir anlamı da “bağlamak”tır. Yâni görev ve sorumluluk bağlamında akıl, istisnasız olarak insan olan herkesi bağlar.

Eleştirel akıl

Eleştirmek (tenkit etmek) kavramına bugün câri olan şekliyle genelde negatif (olumsuz, menfi) bir anlam yükleniyor. Bundan dolayı da hiç kimse eleştirilmekten hoşlanmıyor.

Hâlbuki bizim edebî, san’at, sinema, kültür ve ilim geleneğimizde eleştiri (tenkit) bir ekol, okul (Fr. L’école), müessesevî bir şeydi. Geçmişte, edebiyat eserleri (şiir, hikâye, roman vs.), san’at eserleri (sinema, mûsikî, mimarî vs.), ilim ve kültür alanında yazılmış eserler (kitaplar vs.) uzmanları tarafından olabildiğince objektif ve önyargısız bir şekilde kritize edilerek eleştiriye (tenkide) tâbi tutulurdu.

Eleştiri yapmak (tenkit etmek), neredeyse bir meslek hâline gelmişti. Eleştiri yapanlara eleştirmen ya da tenkit kavramından hareketle münekkit denilirdi. Bunlar konunun ve alanın erbabı idiler.

Onun için eleştiri ciddi bir işti ve pozitif (olumlu, müspet) bir özelliği vardı. Zâten eleştiri yapmanın temel amacı, hem eleştirinin yapıldığı konu ve alana önemli katkılar sağlamak, hem de varsa eğer, hataların düzeltilmesine imkân vermekti.

Dolayısıyla eleştirel yaklaşım, ilim, fikir, düşünce, kültür ve san’at dünyasının gelişmesine önemli katkılar sağlar ve bu konularda önemli derecede ufuk açıcı olurdu.

İşte önyargısız ve sanatkârâne bir şekilde yapılan eleştiri bu kadar önemlidir. Ama biz, bu modern zamanlarda bu özelliğimizi ve bu geleneksel değerlerimizi büyük ölçüde kaybettik maalesef!

Hâlbuki eleştirinin olduğu yerde ilim de gelişir, fikir de gelişir, düşünce de gelişir, kültürel ve toplumsal yapı da gelişir, olgunlaşır ve medenîleşir.

Onun için “eleştirel akıl” çok önemlidir. Allah, Kur’ân’da sürekli olarak düşünmeye ve akla çok büyük bir önem atfediyor ve bu konuda bizi de her vesile ile uyarıyor.

Aklımızı kullanmayı emrediyor ve akıllarını kullanmayanları da şiddetli bir şekilde yeriyor ve eleştiriyor. Zâten Kur’ân’a bakıldığı zaman, eleştiri metodunun yoğun bir şekilde kullanıldığı görülür.

Ancak böyle bir eleştiri metodu, biz insanların önyargılı bir şekilde yaptığı gibi ideolojik, politik, dinsel ve çok basit olan suflî ve dünyevî menfaat kaygılarıyla ve dahi birbirimizi yıpratmak maksadıyla kasıtlı ve menfî duygularla değil de bilâkis müspet bir şekilde ve Allah’ın bizim iyiliğimizi istemesi maksadıyla kullandığı bir metottur.

Bundan dolayı Allah, aklımızın pasif kalmasına karşı çıkarak, onu aktif bir şekilde kullanmamızı teşvik ediyor. Çünkü akıllı bir varlık olmanın sorumluluğu ve gereği olarak bizden, aklımızı aktif bir şekilde kullanmak suretiyle yeryüzünde nice “İslâm insanlık medeniyetleri” kurmamızı ve bu suretle yeryüzünü inşâ ve imar etmemizi istiyor.

Bu da ancak aklımızı aktif bir şekilde kullanmak ve eleştirel bir akla sahip olmakla mümkündür. Yoksa, kullanılmayan bir akıl hiçbir işe yaramaz ve zaman içerisinde kullanılmaya kullanılmaya dumura uğramaktan da kurtulamaz.