Aklı kullanma kılavuzuna ihtiyaç var

Bir sosyolog kendi görüşünün aksi yönünde toplumsal bir olay gerçekleştiğinde bunun nedenleri noktasından olayı incelemelidir. Ondan bu beklenir. “Toplum yanlış yaptı” demek, ideolojik davranmaktır. Bu ise bilimsel bir tutum olmayıp, Newton ve Hawking gibi davranmaktır, Max Planck gibi değil.

İNSAN, tabiatı gereği kararlı, durağan ve rahat olmak ister. Kalıcı olduğu yeri yurt ve esas memleket olarak görür. Evrendeki her madde, en kararlı ve minimalist durumu tercih etme eğilimindedir.

Kalıcılığın sürdürülebilir olması korkudan ırak olmakla mümkündür. Korku, aklı başında olan insanın yabancı yeri; ümit ise, anayurtlarından birisi olarak görülebilir. Bu minvalde İstiklâl Marşı’mızın “Korkma” hitabı ile başlaması manidar bir devrimdir.

Korkusuzca, akıllı bir şekilde yapılan her kalıcı yurt, aslında evrende her şeyin her şey ile bağlantılı olduğunun bir göstergesidir. Her şeyin her şeyle bağlantılı olması, ancak bir gerçeğin başka bir gerçek ile tam uyumlu olmasıyla mümkündür.

En azından evrendeki fennî olayların matematiksel ifadelerine bakıldığında aynı formda oldukları görülebilir. Bir yay ucuna asılı kütlenin ileri-geri hareketi, dairesel hareket, duyu nöronu dentritten motor nöronu aksona geçiş hareketi, canlı hücrelerde hücre membranının içi ve dışı arasında potasyum ve sodyum iyon giriş-çıkışları ve elektronik devre gibi sınırsız sayıda sistemin matematiksel gösteriminin birbiriyle uyumlu olması örnek olarak görülebilir.

Bu tür fen olaylarının sosyal yansımalarına da bakılabilir. Ancak sosyal, toplumsal olayların büyük çağlar boyunca bir birikim neticesinde olduğu düşünüldüğünde, Avrupa’daki toplumsal olayları kendi arasında, Asya ve Afrika gibi diğer kıtalardaki toplumsal olayları da kendi arasında değerlendirmek daha doğrudur. Zira artık bu coğrafyalardaki insanlar yerleşik hayatı kabul edip kararlı hâle geçmişlerdir.

Günümüzde bu tür toplumsal olaylara Batı ve Doğu olarak örnek verildiğinde, Batı’nın bazı olayları Doğu’da, Doğu’nun da bazı olayları Batı’da karşılık bulmamaktadır. İnsanın farklı yansımaları olarak görmek doğrudur. Bu sanki iki gerçeğin birbiri ile uyumlu olmadığı algısını gösterse de hakikat tersi yöndedir. Yani insanoğlu, yaşadığı yeri sahiplenmekte olduğu gerçeğinin ta kendisidir. Bu durum da konumuz gereği insanın kararlı ve durağan olma hâliyle uyumludur.

Bir bahçenin farklı çiçeklerinin olması ne kadar güzel ve hoş ise, her insanın algılama ve anlama düzeyinin aynı olmaması da o kadar mantıklıdır. Zira her insanın farklı fıtrat, farklı kabiliyet ve farklı meslek edinmeye meyilli olması da o kadar akla uygundur.

Bu nedenle dünya, evren/kâinat ve insanın yapısı ne kadar iyi bilinirse, gerçeği anlamak da bir o kadar kolaylaşır. İnsan iç ve dış âleme sahip olduğundan, onun daha detaylı ve özel bir yapıda görülmesi aklın gereğidir. İnsanın beş dış duyu organı, onun çevresini algılama ve anlamada bir ölçü olarak görülmektedir. Benzer şekilde beş adet iç duyu da böyle görülmelidir.

Dolayısıyla insanın bu on adet duyu organını lâyıkıyla kullanması için aklını istenen düzeyde kullanmaya ihtiyacı vardır. Düşünmek ve akıl erdirmek genelde zor ve emek isteyen bir süreç olduğundan, aklı kullanma kılavuzu elzemdir.

Aklı kullanmak için kıyas ve olayların çevre ile irtibatı ve sosyal olaylar gibi çok sayıda durumun delile dayalı olarak bilinmesi önemlidir. Delile dayalı olmadan elde edilecek bilgiler şüphe barındırabilir. Delile dayalı her bilgi gerçekle uyumludur. Gerçekle uyumlu her bilgi de evrenle ilişkilidir.

Dolayısıyla bilim, algılama ve anlamada insana yardımcı olarak görülmelidir. Bilimin ve bilimsel verilerin herhangi bir ideolojinin şemsiyesi olmayacağı derk edilmelidir. Delile dayalı her bilginin kadim bilgi ve gelenek ile çelişmesi mümkün değildir.

Bilgi edinmenin farklı yolları vardır. Hangi yoldan bilgi edinilirse edinsin, mutlak gerçek ile uyumlu olacaktır. Bilim, bir konuya odaklanıp orası hakkında kıyas yoluyla veri topladığından delile dayalı bu verinin gerçek ile çelişmesi mümkün değildir.

Bilimsel veriler, bilimle uğraşanlar tarafından yorumlandığı için yorumlama sürecinde yorumlayanın kişisel ve politik görüşleri yorumun içine karışabilir. Bunu o konuda uzman kişiler rahatlıkla görürler. Bu nedenle bilim insanlarının bilimsel verileri yorumlarken katkıladıkları kendi dünya görüşleri bilimin görüşü değildir.

Böyle bir duruma iki örnekle açıklık getirmek gerekir: Stephen Hawking, Isaac Newton’un varisi olarak görülmüştü. Newton, İngiliz Kraliyet ailesinin Hıristiyanlık görüşünü dünyaya yaymak için fizik bilimini kullanma noktasında son derece sadık kalmıştı. Benzer durum Stephen Hawking için de geçerlidir. Stephen Hawking, kitaplarında genellikle bilimsel veriler üzerinden yorumlar yazarken ara ara “Bir yaratıcıya gerek var mı?” gibi insanın aklında şüphe uyandıracak, kasıtlı ve bilinçli cümleler kurar. Bu durum Stephen Hawking’in kendi görüşüdür, fizik biliminin değil.

Bu durumu nereden anlıyoruz? Max Planck gibi bazı bilim insanlarının “Bilimsel veriler yorumlanırken bilim insanları kişisel görüşlerini yorumun içine katarlar” ifadesinden çıkarmak mümkündür.

Benzer bir durum sosyal olaylarda da karşımıza çıkmaktadır. Bilim insanının, verilerin ne ortaya koyduğunu açık etmesi gerekir. Sosyal olaylarda bireyin kendi görüşü ile uyuşmayan durum peyda olduğunda bocalamaya ve bilim dışı enstrüman çalmaya başlamaktadır bu tipler.

Sosyal ve siyasal tercihlerde Batı ile Doğu’nun referansları farklılık arz edebilir. Diğer bir ifadeyle, bu farklılığın kaynağı olarak “farklı değerler” görülebilir. Toplumun genelini ilgilendiren tercihlerde sosyoloji ile uğraşanların bunu doğru analiz etmeleri beklenir.

Bir sosyolog kendi görüşünün aksi yönünde toplumsal bir olay gerçekleştiğinde bunun nedenleri noktasından olayı incelemelidir. Ondan bu beklenir. “Toplum yanlış yaptı” demek, ideolojik davranmaktır. Bu ise bilimsel bir tutum olmayıp, Newton ve Hawking gibi davranmaktır, Max Planck gibi değil.

Toplumun genelini ilgilendiren olaylarda bireyler kuantumlu yani belirsizlik içeren tutum içerisinde olurlar. Bireyi suçlamak akıl kârı değildir. Olayın neticesini etkileyen faktörler delilleriyle ortaya konulmalı ve toplum adına faaliyette bulunacak yürütme sahiplerinin buna göre evirilmeleri gerekir. Oysa bazı durumlarda toplumu suçlayan ve bilim dışı oluşum ve yorumları yapan bilim insanlarına şahit oluyoruz. Neticede bir bilim insanının konaklama yeri bilim/ilim, terk edeceği yer ise cehalet mekânı olmalıdır.