
İÇİMİZDEKİ nadanlar kadim tarihimizin “sözlü edebiyatı” diye
bilinen âşıklık ve halk ozanlığından anlamazlar. Hâlbuki Anadolu’da toplumun
öncüsü olmuş bu gelenek, halka mâl olmuş bir kültürdür. Hayatını halkla birlikte
idame ettiren ozan, sazı ve sözüyle halkın sesidir.
Toplumdaki olumlu ya da olumsuz gelişmeler, ozanın
sazına, sözüne ve sesine konu olur. Ozanlarımız toplumun sorunlarını dile
getirmek, olup biteni daha erken görme ve gelecek nesillere mesaj verme
özellikleriyle de tanınmışlar ve böylece halka mâl olmuşlardır.
Söyledikleri, çığırdıkları nağme ve deyişler Müslüman
milletimizin hissiyatına tercüman olmuş ve asırlara ulaşmıştır.
Ünlü halk ozanlarımızdan Karacaoğlan, bir deyişinde,
“İndim seyran ettim Firengistan’ı/ İlleri var, bizim ile benzemez/ Levin
tutmuş, goncaları açılmış/ Gülleri var, bizim güle benzemez” demiş.
Karacaoğlan, sanki günümüzde ismi bizden lâkin ahval
ve şeraiti gayr-ı İslâmî, yiyip içtikleri Frenk meşrep taifesinden, söz ve
davranışları bize yabancı ve hatta düşman olan içimizdeki nadanları tarif
etmiştir. Niyetimiz, kem söz etmeden, politik bir mülâhaza veya tarafgirlik
yapmadan, âşıkların dilinden meseleyi, garaib-i icraatı efkâr-ı umumiye arz
etmektir.
Halk ozanının dörtlüğündeki ilk mısrada (Allah en
iyisini bilir, biz bilmeyiz) “Firengistan” dediği, belki muhayyel bir coğrafya
veya bir belde olabilir. Peki, bizim ülkemizin kimi ilim meclislerinde, kimi
zaman meydanlarında ve sık sık payitahtında ve milletimizin Gazi Meclis’inde
kürsü (!) dokunulmazlığı hürriyetine (!) sahip, Kürtçülük yapan hizbin Kandil vekilinden
bir bayanın Dîn-i Mübîn-i İslâm’a ve ecdadımız Selçuklu ile Osmanlı’ya düşmanca
kin kusan, Kürtlerin hakkını savunan (!) dili bizim dilimize benziyor mu?
“Ey densiz vekil! Bu ülkede Kürtlerin dilini,
kültürünü, geleneklerini o aşağıladığınız Osmanlı yasaklamadı. O bin beş yüz
yıllık İslâm devlet ve medeniyet tecrübesi yasaklamadı. Sizi ürpertici bir akıl
tutulmasının eşiğine fırlatarak “Özgürlük, özgürlük” diye size sadece içi boş
sloganlar attıran, berbat bir hamaset yaptıran, lâikçi ulus devlet ideolojisi
yasakladı!” deme hakkına sahibiz. Peki, bu kisve ile o bî-edeb konuşma benziyor
mu?
Başta Müslüman Kürtlerin ve Türklerin sevgilisi Sultan
Selahaddin-i Eyyubî’nin kemiklerini sızlatan bu bî-edebe Sultan’ı hatırlatalım.
Genç yaşlarında Büyük Selçukluların Halep Atabeyi Nureddin Mahmud Zengi’nin
komutanlarından olan amcası Esedüddin Şirkuh’un hizmetine girdi Eyyubî. Hıttin
Zaferi’nden yaklaşık 2 buçuk ay sonra, 20 Eylül 1187’de işgal altındaki Kudüs’ü
kuşattı.
Ünlü komutanın kuşatma sırasında Kudüs’ün zarar
görmemesi için büyük önem gösterdiği ve kutsal şehri korumak için “Kudüs’ün,
Allah’ın kutsal saydığı beldelerden biri olduğuna büyük bir inancım vardır.
Sizin de kutsallığına inandığınız bu beldeye muhasara ve savaşın gerektirdiği
yollarla hücum etmek ve girmek istemiyorum” ifadelerini kullandığı bilinir.
Müslüman milletimizin Türk-Kürt ittihadının sembolü
olan bu mübârek zâtın adını kirleten şom ağızlı, yılan dilli, bî-edeb diller
ile bizim diller ve güller birbirine benziyor mu?
Yine o Gazi Meclis’te halkçı bir hizip adına konuşan
ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı kurslarda okul öncesi yaştaki çocuklara
Kur’ân öğretilmesini “Orta Çağ zihniyeti” olarak yorumlayan CHP’li Özgür Özel’in
sözleri, Karacaoğlan’ın şu dörtlüğünü ne de haklı çıkarmıyor mu?
“Akılları yoktur, küfre uyarlar.
İmanları yoktur, cana kıyarlar.
Başlarına siyah şapka giyerler.
Beyleri var, bizim beye benzemez...”
***
Yine bir sanatçı müsveddesinin hezeyanlarına bakalım.
Hazreti Âdem ile Havva Validemizin kıymetine dil uzatanın dilleri bizim dile
benziyor mu?
Hak âşığı, halk aşığı Yunus ne diyor? “İlim ilim
bilmektir./ İlim kendin bilmektir./ Sen kendini bilmezsin,/ Ya nice okumaktır?”
“İlim yuvası” diye ifade edilen İzmir’deki bir üniversitede
ilim adamı olduğunu söyleyen densizin biri, ilâhiyat fakültesindeki dersinde
Hazreti Meryem’e zina imasında bulundu. Sonra öğrenciler bu sözleri ifşa
edince, Fakülte Dekanlığı, âdeta hakikate ters bir hâl alarak tevil yoluna
gitti. Peki, Hazreti Meryem Anamız kim? Allah (cc) Kur’ân-ı Kerim’de “Meryem”
adını tam 31 kez zikrediyor. Bir sureye “Meryem” adı veriliyor. Bu paye
peygamberler dışında hiçbir beşere nasip olmamıştır.
“Melekler, ‘Ey Meryem, Allah seni seçti, tertemiz
yarattı; seni seçip bütün âlemlerin kadınlarına üstün kıldı!’ dediler.” (Âl-i
İmrân, 42)
“Ey Meryem! Allah sana kendinden bir söz müjdeliyor,
adı da ‘Meryem oğlu İsa Mesih’ olacaktır. O, dünyada da, ahirette de hatırlı
birisidir ve o, Allah’a yakın olanlardandır.” (Âl-i İmrân, 45)
“Meryem’i de hatırla. O iffetini sapasağlam korudu, Biz
de ona ruhumuzdan üfledik ve onu oğlu ile birlikte bütün âlemler için bir
mucize kıldık.” (Enbiya, 91)
Demek ki Hazreti Meryem, iffetin zirvesindedir ve bir
mucizedir. Demek ki “Bir yerlere gidiyordu” diyen densiz, ona en çirkin
iftirayı yapmış ve Kur’ân-ı Kerim’in söylediklerini yalanlamıştır.
Bu zihniyet müşrik Arap toplumundan daha kötüdür.
Çünkü onlar Resûlullah’a her şeyi söylediler ama iffetine lâf edecek en küçük
bir sebep bulamadılar, hiç olmazsa bu noktada dürüst davrandılar.
“Yahudilerin lânetlenmesi; sözlerinden caymaları,
peygamberleri öldürmeleri, ayrıca Meryem’e de büyük bir iftira atmaları
sebebiyledir.” (Nisa, 156)
Demek ki bu iftirayı ilk kez yapanlar Yahudilerdir ve
bu iftira lânetlenmeyi gerektirir.
“Biz Meryem’in oğlunu ve bu oğlun annesini bir mucize
kıldık.” (Müminun, 50)
İçimizdeki nadanların çoğunun Yahudi dostu ve hak
düşmanı, birer tekebbür kalesi oldukları gözden ırak tutulmamalıdır.
***
Özetle, Müslümanlar böyle inanırlar ve saygıda asla
kusur etmezler. Müslüman milletimizin gönül tellerinin ahenginden rahatsız,
Mozart ve Batı türü enstrümanlara âşık olanlardır o rahatsızlar. İnancımıza ve
bu ruha, gönül dünyamıza aykırı davrananları ise adam saymazlar. Üniversitelerimizde
Müslüman milletimizin paralarını alıp ders veren, kendine ilim adamı (!) payesi
verilen/verdirenlerin dilleri var, kelâmları var, ancak bize benzememekte ısrar
ederler.
Bir başka üniversitede tesettürlü bir kızımıza hakaret
eden “Prof.” unvanlı bir ilim adamının (!) hâlleri bu Müslüman milletin ahvaline
denk geliyor mu? Müslüman milletimizin mayasındaki “Edeb Ya Hû!” ifadesi,
imanın tefekküre davet eden, tatlı dilin, hoş kelâmın anahtarıdır.
Bir daha özetle diyelim: Adları ve kıymeti
kendilerinden menkul, cirimleri nereyi yakıyor ise o böyyük sanatçı, politikacı,
öğretim görevlisi (ila âhir) her kim kelâmın kıymetini bilmez, ağzının dediğini
kulağı işitmiyor ise, onu söyleyen dil, bizim dile benzemiyor demektir. Vesselâm…