
“A Beautiful Mind”
(Akıl Oyunları) adlı film, gerçek hayat hikâyesinden alınmış ödüllü bir
yapımdır. Filmde Nobel Ödülü alan Amerikalı matematik profesörü John Forbes Nash’in
hayatı ele alınmıştır.
Filmin
bu kadar beğeni almasının sebebinin gerçek bir yaşanmışlığı konu ediniyor
olduğunu düşünüyorum. Dâhilik ve şizofreni hastalığı her zaman insanların ilgisini çekmiş ve merak uyandırmış bir konudur. İki gizem bir arada olunca ilgi daha da artmıştır.
Peki,
şizofreni nedir?
Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü’ne göre
şizofreni, “kişinin nasıl düşündüğünü, hissettiğini ve davrandığını etkileyen
ve insanların” ‘gerçeklikten kopmuş’
gibi görünmesine neden olan kronik ve şiddetli bir zihinsel bozukluktur”. Şizofreni ile ilişkili birden fazla semptom vardır. Ancak en yaygın
olanlardan bazıları halüsinasyonlar görmek, sanrılı davranış ve soruna
odaklanmadır. Şizofreninin bilinen bir tedavisi veya nedeni yoktur. Ancak mevcut
araştırmalar, dopamin gibi beyin kimyasallarında bir dengesizlik olduğunu
düşündürmektedir (Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü) .
John
Nash, dâhilik düzeyinde matematik bilgisine sahip bir
üniversite öğrencisidir.
Mantık odaklı birisidir. Derslerin vakit kaybı olduğunu, çalışma potansiyelini
yok edeceğini, işin gerçek dinamiklerinin öğrenilmesi gerektiğini düşünür. Bu
yüzden derslere girmez. Önemli biri olma
çabası içerisindedir. Öne çıkabilmek ve saygınlık kazanabilmek için orijinal fikirler bulmaya çalışır. İnsanlar ile
iletişimde iyi değildir ve bunun farkındadır. Lisede öğretmeninin söylediği, “Beynin
çok gelişti fakat kalbin bir o kadar geri kaldı” sözüne inanır.
Filmin
sonunda, bu süreçte hep yanında olan ve sevgisi ile kendisine destek olup
hayata tutunmasını sağlayan eşine ithafen, Nobel Ödülünü aldığı sırada yapmış
olduğu konuşmada şunları söyler: “Hep sayılara inandım. İçinde mantık olan
denklem ve hesaplara… Ancak hayatım boyunca onlarla uğraştıktan sonra ‘Mantık
nedir?’ diye soruyorum. Buna kim karar veriyor? Araştırmalarım sırasında fizik,
metafizik ve hayâl âlemlerine gidip geri döndüm ve kariyerimin en büyük
buluşunu gerçekleştirdim. Mantıklı nedenler yalnızca gerçek sevginin gizemli
denkleminde bulunabilir. Bu gece burada olmamı sana borçluyum! Var olma sebebim
sensin! Sen benim mantığımsın…”
Şizofreni
tanısı almış bir birey ile yaşamak çok zor ve yıpratıcı bir durumdur. Ama bu süreçte
eşi, kendisine çok destek olmuştur. Eşine dokunarak, “Gerçek işte bu! Gerçek
sensin! Gerçek olan benim!” der. Eşi, Nash’in bu hastalık ile mücadelesinde
yanında olarak ona destek verir ve iyi hissetmesini sağlar.
Şizofreni sanrılar, varsayımlar, organize olmayan davranışlar, negatif
semptomlar ve sosyal işlev bozukluğu ile karakterize edilen psikiyatrik bir
hastalıktır.
Bununla birlikte şizofreni hastalarının tedavisi farmakolojik
tedavinin yanında psikolojik tedavileri de birlikte içermektedir.
Şizofreninin yaşam boyu yaygınlığı yani bir kişinin şizofreni tanısı
alması yüzde 1’den biraz daha azdır. Ancak erkeklerde kadınlara göre görülme
oranı daha sıktır. Bu rahatsızlığın başlama zamanı
genellikle ilk ergenlik ya da erken yetişkinlikte başlamaktadır. Filmdeki
karakterimiz John (erkek), ilk halüsinasyonlarını “üniversiteye
başladığı yıl” görmeye başlamıştır.
Paranoid şizofreni, şizofreninin bir alt tipidir. Aşırı şüphecilik oldukça yaygın görülür
bu tipte. John’un da şüphecilik, sanrı ve halüsinasyonların etkisi altında olduğunu söyleyebiliriz. Çevresine
karşı düşmanca fikirler geliştirip saldırgan davranışlar gösterme eğilimine
girmiş ve olmayan sesler duyar olmuştur. Davranışlarının sebebi ise sadece
kendisinin duymuş olduğu sesler ve sanrılardır.
Kötülük
görme sanrıları, şizofreni tanısı almış kişilerin oluşturduğu
büyük ve uluslararası bir örneklemde yüzde 65 oranında bulunmuştur (Sartorius, Shapiro ve Janlonksy, 1974). Şizofreni hastaları için filmde de olduğu gibi
çoğunlukla görsel halüsinasyonlar ön plâna çıkmakla birlikte bazen işitsel halüsinasyonlar da mevcuttur. Bu hastalığı yaşayan kişiler, bir
işte düzenli olarak çalışmayı sürdüremezler. Bağımsız yaşamayı tercih eder ve ikili ilişkilerden uzak dururlar.
Bu durum diğer insanlar tarafından alay edilmeye ve dışlanmaya neden olur.
Şizofreni tanısı konulmuş kişi, hastalığın
vermiş olduğu belirtilerden kurtulmak için madde kullanımına yönelebilir. Bu yüzden şizofreni hastalarında madde kullanım oranı yüksektir
(Blanchard, Squires, Henry ve ark).
Birçok hastalığın sebebinde olduğu gibi
genetik menşeli olduğu düşünülen şizofreni, hayat boyu devam eden bir
bozukluktur. Sebep olarak beyinde bulunan dopamin oranı gösterilebilir. Hayat
boyu tedavi süreci gerektiren bir durumdur bu. Hastalık hakkında bireyin hem
kendisinin, hem de ailesinin bilgilendirilmesi gerekir. Sabır ve sevgi
gerektiren, ayrıca her iki taraf için de zor ve
yıpratıcı bir süreçtir.
Sevginin açamayacağı kapı, iyileştiremeyeceği kalp yoktur. Sevgi,
en büyük ilâçtır.