MEHMET Akif’in 1878
yılında başlayan eğitim hayatı, 1879’da Fatih İptidaisinde babasından Arapça
eğitimiyle birlikte devam etmiştir. Mehmet Akif, 1882 yılında Fatih Merkez Rüştiyesine,
1886’da ise Mülkiye İdadisine, 1889 yılında Baytar Mektebine girmiş ve
Baytarlık Mektebini 1893 yılında birincilikle bitirerek veteriner hekim
olmuştur.[i]
Eğitim
hayatının bitiminden sonra Mehmet Akif, Ziraat Nezareti Umur-i Baytariye Müdür
Yardımcılığı yapmıştır. Mehmet Akif, Darülfünun Edebiyat-ı Umumiye Müderrisliği
(Profesörlüğü) görevi de yapmıştır. Eşref Edip ile birlikte Sırat-ı Müstakim ve
Sebilürreşad dergilerini çıkarmıştır.[ii]
Mehmet Akif, Birinci Meclis’te, 1920-1923 yılları arasında Burdur Milletvekili olarak görev almıştır. Daha sonra, Mısırlı Prens Abbas Halim Paşa’nın davetiyle Mısır’a gitmiştir. Mısır’da, 1929 yılından 1936 yılına kadar, Kahire Üniversitesinde Türkçe hocalığı yapmıştır. Mısır’da yaşarken rahatsızlanmış ve Lübnan’a gitmiştir. Rahatsızlığı devam etmiş ve 1936 yılında Mısır’dan Türkiye’ye dönmüştür. İstanbul’da tedavi görmüş, ancak 27 Aralık 1936 Pazar günü akşamı vefat etmiş ve Edirnekapı Şehitliğine defnedilmiştir.
Mücadele
hayatı ile Mehmet Akif
Mehmet
Akif, şiirlerini “Safahat” adıyla kitaplaştırmıştır. Safahat’ta yer alan birçok
şiiri, başta “Çanakkale Şehitlerine” ve “Bülbül” başlıklı şiirleri olmak üzere,
İstiklâl Marşı’mız kadar önemli ve değerlidir.[iii]
Mehmet
Akif, Millî Mücadele’ye katılmıştır. Bu amaçla 23 Ocak 1920’de Balıkesir Zağanos
Paşa Camiî’nde, 30 Nisan 1920’de Ankara Hacı Bayram Camiî’nde vaaz vermiştir.[iv] 19 Kasım 1920 Cuma günü,
Kastamonu Nasrullah Camiî’nde de vaaz vermiştir. Bunun dışında Eskişehir,
Konya, Burdur, Afyon, Antalya, Çankırı ve çevresinde vaazlar vermiştir. Mehmet
Akif’in Millî Mücadele’de en fazla faaliyet gösterdiği bölge İstiklâl Yolu’dur.[v]
Mehmet
Akif Ersoy, İstanbul’un dönemin muhafazakâr semti sayılan Fatih semtinde
büyümüştür. Küçük yaşta babasının vefatı üzerine, ailesinin Fatih’ten daha
küçük bir mahalleye taşınmak zorunda kalmış olması, Mehmet Akif’in hayata
bakışını etkilemiştir. Özellikle ekonomik sıkıntılar, onun yükseköğretim tercihlerini
dahi etkilemiştir. Mehmet Akif’in bu sıkıntılı hayatı, onun hayata bakışında,
mazlumdan yana olmak anlamında derin izler bırakmıştır.[vi] Bu nedenle Mehmet Akif,
“fildişinden kulesinde oturan münzevi sanatlı şair değildi”r.[vii] Onun hâlini Kuntay,
“Birinin gözyaşı, aktığı yüzde kuruduktan yıllarca sonra Mehmet Akif‟in
kirpiklerinde ter-ü-taze durur. Eserler de öyle: Akif’de mütemadiyen yaşarlar”[viii] şeklinde ifade
etmektedir.
Akif,
Kur’ân-ı Kerim’in okunduğu bir evde, sporun (güreş) yapıldığı ve sevildiği bir
mahallede büyümüş ve pozitif bilimlere önem veren bir yükseköğretim almıştır.[ix] Mehmet Akif’in Osmanlı
toplumunun ve daha geniş perspektifte İslâm milletinin derdiyle dertlenmesinin
temelinde işte bu aile terbiyesi ve çocukluk ile gençlik yıllarında yaşadıkları
yatmaktadır.[x]
Bunun yanında, halkla iç içe olan, halkın dertleriyle dertlenen bir Mehmet Akif
profili vardır.
Bütün
bu oluşum, salt yetişme çağında yaşadıklarından değildir elbette. Onun dünyaya
bakışını şekillendiren, Müslüman kişiliğidir. Mehmet Akif, “inancı, kendisini
çevresine karşı sorumlu hissetmesi ve bu sorumluluğu duymayanlara karşı
beslediği öfke” ile şiir yazan bir kişiliğe sahiptir.[xi]
Sayar’ın,
“Akif Bey, hayatı, çekiç ile örs arasında dövülen bir çelik parçası olarak
geçen bir idealistti”[xii] diye yaptığı tespit,
Mehmet Akif’in hayatının ve hayata bakışının özü ve âdeta bütünüdür. Ayrıca,
Sayar, Mehmet Akif’in, “Kendisinde var olan cevher ve çalışkanlığının ürünü
eserlerinin bir gün birer ehemmiyeti olabileceğini hiç düşünmedi”ğini de
yazmaktadır.[xiii]
Mehmet
Akif, şiirlerinde yazdıklarını özel hayatında bizzat yaşamaktadır. Topçu’nun
Mehmet Akif’i “eseriyle hayatını birleştiren bir şair” olarak tanımlaması
bundandır.[xiv]
Topçu’nun Mehmet Akif’le ilgili olarak yaptığı diğer tanımlamalar, “Zulüm ve
gösterişe tahammülsüz bir iman ve isyan abidesi”, “Fazilet ve hamiyet
kahramanı”, “Büyük adam”, “Peygamber’in ümmetine çevrilen İlâhî merhamet
ihtirası” sahibi ve “Merhamet ahlâkının dâvâcısı” şeklindedir.[xv] Bu nedenle Mehmet Akif’in şiirlerinde
zalimlere, duygusuzlara, kadere, zillete ve milletin yuvarlandığı her sahaya
isyan etmesini, inancının gereği olarak okumak gerekmektedir. Çünkü Mehmet
Akif, önder bir aydındır; Ogan’ın, “Ben Akif’i billur bir menşûra benzetirim.
Billur menşûra güneş ışıkları vurunca, ondan türlü renkler parıldar. Akif de
böyledir. Eserinden, kendisinin kanaat ve bağlılıklarını, sanatını tahkike
geçilince, onun çok cepheli bir insan olduğu anlaşılır. Her cephesi de berrak
ve lekesizdir. Onun birçok cephelerinin hepsi de bir merkeze bağlıdır:
Milliyetçilik ve dindarlık. Hiç tereddüt etmeden diyebilirim ki, Akif, Türk
milliyetçisidir”[xvi]
diye yazdığı bir aydın…
Mehmet
Akif, Birinci Meclis’te görev almış, Millî Mücadele’ye aktif olarak
katılmıştır. Bu anlamda 1921 yılında, İstiklâl Marşı’mızı yazması dahi tek
başına bir vatanseverlik örneğidir. Mehmet Akif’in İstiklal Marşı’mızın yanı
sıra sanatla, şiirle ilgili her adımı, vatanın birlik ve beraberliğini
sağlamaya yöneliktir. Mehmet Akif, “Müslümanlığın ne olduğu ve ne olmadığını
anlatmak için şiirini tebliğ ve irşad aracı olarak inandığı değerlerin
hizmetine adamış”tır.[xvii]
Bu
bakımdan Mehmet Akif’i salt şiirinden ibaret görmemek gerekir. Mehmet Akif,
şiirlerinde yazdığından daha fazla bir aksiyon insanıdır. O bu aksiyoner
yapısıyla, bir fikir insanı olarak, bir aydın olarak, sanatla ilgili her şeyini
milletimizin menfaatine olan bir mecrada toplamış ve burada topladığı görüşlerini
bir su akıntısı gibi milletimizin önüne sermiştir. Mehmet Akif’in bu vasfını,
Karakoç, “Akif, ‘şiirle düşünme’yi edebiyatımıza sokan hemen hemen tek şairdir”
diye tanımlamaktadır.[xviii]
Akif;
şair, düşünür, veteriner, öğretmen, idareci, vaiz, hafız-ı Kur’ân, Kur’ân-ı
Kerim mütercimi, milletvekili, “vatan şairi”, “Millî Şair”, “İslâm şairi”,
devlet adamı ve İstiklâl Marşı’mızın güftekârıdır. Aynı zamanda, “velîler gibi
bir ahlâk idealisti, ahlâk muhterisi olan” ve “alelâde vaaz eden bir dindar değil, memleket
meselelerinde cezbeye tutulan büyük bir ruh”[xix]; Subaşı’nın veciz
ifadesiyle, “Gül Devri’ni arayan adam”dır[xx].
Bu
kadar meziyeti ve özelliği olan bir insanı küçük bir yazının sınırları içinde
anlatmak kolay değildir, ne yazılsa eksik kalacaktır. Çünkü Kürkçüoğlu onu,
“Akif, yoklukları ancak kemiyet eksilten ölülerimizden değil, varlıkları
keyfiyet üstünlüğü gören ölülerimizdendir. Bu sebeple onu ‘Hazreti Akif’ diye
anmak gerekir”[xxi]
diye tanımlamaktadır.
Mehmet
Akif Ersoy, “vatan şairi”dir, “namus ve edep şairi”dir. Mehmet Akif’in İstiklâl
Marşı’mızda ortaya koyduğu en önemli kavram ve duruş, “karamsar olmaması ve
milletimize ümit ve moral aşılamasıdır”. Mehmet Akif’te bağımsızlık teması,
millet ve vatan kavramlarıyla bir bütündür. Ondaki vatan sevgisinin boyutu,
kazandığı şiirle ilgili olarak, “Allah bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın”
noktasındadır.
İstiklâl
Marşı’mızda, vatan, vatan sevgisi ve bağımsızlık temaları büyük bir incelik ve
ustalıkla işlenmiştir. İstiklâl Marşımız, milletimizin tarihî geçmişi ile
birlikte geleceğine dair umut ve beklentilerin güzel ve eşsiz kombinasyonudur.
Özellikle, “Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,/ Etmesin tek vatanımdan
beni dünyada cüda” mısraları, vatan sevgisi ve bağımsızlık ile ilgili düşünce,
duygu ve arzuların en son hâlidir.
Mehmet
Akif, bir yazar, aydın ve şair olmanın çok ötesinde, istiklâl, özgürlük, vatan,
bayrak, sancak ve istikbâlin diğer adıdır. Bununla birlikte, Şefik Kolaylı’nın,
“Akif’i anlamak çok zordur. İnce iştir Akif’i anlamak”[xxii] sözleriyle ifade ettiği
gerçeği gözden ırak tutmamak gerekir. Çünkü, “Ondan kalan, bir ‘rol-model’
olarak muhteşem ve mücessem bir namus insanı olmasıdır”[xxiii].
Akif’i anlamak, aynı zamanda dünü ve bugünü anlamaktır.
[i]Muhsin
İlyas Subaşı, Gül Devri’ni Arayan Adam, Kayseri Organize Sanayi Bölgesi
Müdürlüğü Yayını, Kayseri, 2016.
[ii]İsmail
Yakıt, “Mehmet Akif Ve Tıp Etiği”,
İçinde: 1. Uluslar arası Mehmet
Akif Ersoy Sempozyumu, Bildiriler Kitabı, 19-20-21 Kasım 2008 Cilt I (Ed.: Gökay Yıldız, M. Zeki Yıldırım,
Şevkiye Kazan, Hülya Yazıcı Okuyan), Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Yayınları,
Burdur, 2009, ss. 439.
[iii]M.
Ertuğrul Düzdağ, “Mehmet Akif Ersoy
Hayatı ve Eserleri”, Bilimin ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi, Mart
2006.
[iv]İbrahim
Akyol, “Mehmet Akif Ersoy’un Milli Mücadele Yıllarında Çankırı’ya Gelişi ve
Çankırı Vaazı”, İçinde: 1. Uluslar arası Mehmet Akif Ersoy Sempozyumu
Bildiriler Kitabı, 19-20-21 Kasım 2008 Cilt I (Ed.: Gökay Yıldız, M. Zeki
Yıldırım, Şevkiye Kazan, Hülya Yazıcı Okuyan), Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi
Yayınları, Burdur, 2009, ss. 410.
[v]Mustafa
Yeşilay, Milli Mücadele Yıllarında
Çankırı, Gazi Üniv. Sos. Bil. Ens. Basılmamış Doktora Tezi, Ankara, 2000, ss.229.
[vi]Rıza
Bağcı,“Edebiyat Teorileri Işığında Akif’in Küfe Şiirinde Sosyal Eleştiri”, Hece Mehmet Akif Özel Sayısı, Sayı: 133.
2008, ss. 429.
[vii]Mithat
Cemal Kuntay, Ölümünün 50. Yılında Mehmet
Akif, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara,1986, ss. 286.
[viii]
Kuntay, a.g.e. ss.321.
[ix]
Kuntay, a.g.e. ss.157.
[x]
Mehmet Akif Ersoy, Safahat (Haz.: M. Ertuğrul Düzdağ), Çağrı Yayınları,
İstanbul, 2007, ss. 32.
[xi]
İnci Enginün, Yeni Türk Edebiyatı
Tanzimat’tan Cumhuriyet’e (1839-1923), Dergâh Yayınları, İstanbul, 2006, s.
594.
[xii]Ahmet
Güner Sayar, Çekiç İle Örs Arasında Mehmed Akif Ersoy, Ötüken Neşriyat,
İstanbul, 2021, ss. 347.
[xiii]Sayar,
a.g.e., ss.347.
[xiv]Nurettin
Topçu, Mehmet Akif, Dergâh Yayınları,
İstanbul, 1998, s. 60-61.
[xv]
Topçu, a.g.e. s. 60-61.
[xvi]
Ogan, 1959’dan aktaran: Sayar, a.g.e., ss. 355.
[xvii]Ali
Öztürk, "İslâm Şairi Mehmet Akif", İçinde: İslâmî Türk Edebiyatı Sempozyumu Bildirileri,
http://isamveri.org/pdfdrg/D228706/2012/2012_OZTURKA.pdf, Erişim Tarihi:
10.01.2021, 2012, ss. 406.
[xviii]Sezai
Karakoç, Mehmed Akif, Diriliş
Yayınları, İstanbul, 2011, ss. 46.
[xix]Bornovalı,
1947’den aktaran Ahmet Güner Sayar, a.g.e., ss.347.
[xx]Muhsin
İlyas Subaşı, Gül Devri’ni Arayan Adam,
Kayseri Organize Sanayi Bölgesi Müdürlüğü Yayını, Kayseri, 2016.
[xxi]Kemal
Edib Kürkçüoğlu, Dilimin Döndüğü Kadar
(Haz.: Mustafa S. Kaçalin), İlk Baskı, Büyüyenay Yayınları, İstanbul, 2016, ss.296.
[xxii]Sayar,
a.g.e.,ss.350.