AKDENİZ; Avrupa, Asya ve
Afrika kıtasının kesişim noktası olması nedeniyle önemli bir jeopolitik konuma
sahip. Ayrıca önemli uluslararası deniz yolları olan Cebelitarık, İstanbul
Boğazı, Çanakkale Boğazı ve Süveyş Kanalı nedeniyle deniz taşımacılığı
açısından enerji kaynaklarının hem Avrupa, Asya ve Afrika’ya taşınması, hem de
Süveyş ve Cebelitarık Boğazları nedeniyle bu bölgelerin dünyaya açılması
açısından son derece stratejik bir role sahip.
Akdeniz’i
değerli kılan bir başka unsur da son yıllarda keşfedilen enerji kaynakları.
Milyarlarca varillik petrol, özellikle de trilyonlarca metreküp doğalgaz
nedeniyle Akdeniz son yıllarda çok daha büyük önem kazandı.
Özellikle
yeni keşiflerden sonra Akdeniz’de stratejik iş birlikleri oluşmaya başladı.
İsrail 2010’da yaptığı büyük doğalgaz keşiflerinden sonra Yunanlarla yakınlaştı.
Daha sonra Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin de bu ikiliye dâhil olmasından sonra
Akdeniz gazının Yunanistan üzerinden Avrupa’ya taşınması hususunda anlaşan bu
üçlü, Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde gaz tesisleri kurmak için çalışmalar yaptı.
Yunanlar
bu birliktelikle kendilerini AB nezdinde vazgeçilmez kılmayı amaçlarken, İsrail
de AB ile daha güçlü bir koridor kurma peşine düştü. Rumlar ise Yunanlar gibi
kendilerini AB nezdinde stratejik bir konuma yükseltmenin derdinde...
Ama
bu üçlünün plânları istediği gibi gitmedi. Çünkü yapılması düşünülen boru hattı
hem çok uzun, hem pahalı, hem de güvenlik açısından riskli bir güzergâha
sahipti. Ayrıca Avrupa için Asya gazı daha cazip geliyordu. Buna rağmen bu üçlü
durmadı. İsrail, Güney Kıbrıs Rum tarafında büyük doğalgaz tesisleri kurmak
için çalışmalara başladı. Ama projenin mâliyetinin yüksekliği ve boru hattının
geçeceği güzergâhın ülkemiz ve Kuzey Kıbrıs sahalarından geçecek olması
nedeniyle istenilen düzeyde ilerleme sağlayamadı. Özellikle İsrail’in Mavi
Marmara olayı nedeniyle özür dilemesinden sonra İsrail gazının ülkemiz
üzerinden taşınması gündeme geldi. Fakat gerek İsrail ve ülkemiz arasındaki
siyâsî sorunlar, gerekse AB’nin ülkemize Rumları tanıma şartı koşması nedeniyle
yaşam şansı bulamadı.
Sonuç
itibariyle Akdeniz’de hiçbir proje hayata geçme şansı bulamadı.
Bir
türlü istedikleri olmadı
Rus
gazına bağımlı olan Avrupa için Ukrayna krizi bir milât oldu. Avrupa, Ruslardan
aldığı gazın yarısından çoğunu Ukrayna üzerinden sağlıyor. Kırım’ın Ruslarca
işgal edilmesi AB’yi iyice endişelendirince, AB, Akdeniz gazını Rus gazına
alternatif olarak görmeye başladı. 2014’te Yunanlar ve Rumlar Akdeniz gazı için
geliştirdikleri projeleri Avrupa Komisyonu’ndan onaylatmayı başardılar. Ama
Yunanistan’da meydana gelen ekonomik kriz ve AB ile Yunanlar arasında gerilen
ilişkiler nedeniyle proje hayata geçme şansı bulamadı.
İsrail
ise kurmayı plânladığı gaz tesislerini yapacak şirketlerle yaşadığı sorunlar
nedeniyle projenin altyapısını oluşturamadı. Ayrıca Ürdün ve Mısır’ın Akdeniz
gazı üzerinde etkisinin artmasıyla İsrail başka problemlerle de baş başa kaldı.
Mısır ve Ürdün ile yapılan bazı anlaşmalar İsrail’de ciddî bir muhalefetle
karşılaştı. Ayrıca Arap Baharı ile birlikte İsrail’in güvenlik kaygıları
artınca, İsrail önceliğini bu alana çevirdi. DAEŞ’in ortaya çıkışı ve tehdit
olarak hızla yayılması bölgeyi iyice gerginleştirdi. Suriye sorununun patlak
vermesi ve sonrasında Libya’da da problemlerin baş göstermesi hem İsrail’in
kurmayı düşündüğü tesislerin yapılmasını iyice zorlaştırdı, hem de tarafların
plânlarını uygulama alanı dışına çıkardı.
Bunlara
rağmen Akdeniz gazı hususunda iş birliği görüşmeleri taraflarca canlı tutuldu.
DAEŞ
tehlikesinin ortadan kalkması, Mısır’da Müslüman Kardeşler’in bir darbe ile
devrilmesi üzerine İsrail’in güvenlik kaygılarının azalması, Yunanistan’daki
krizin nispeten durulması nedeniyle bu üçlünün Akdeniz gazı üzerindeki
projelerini yeniden gündeme getirdi. Gelinen noktada Fransızların da bu üçlüye
katılmasıyla Akdeniz’de Türkiye’siz bir ittifak oluştu.
Türkiye’siz
her proje ölü doğar!
Türkiye’siz
ittifak, ülkemizi baypas ederek Akdeniz enerji kaynakları ve bu kaynakların
pazarlanması hususunda söz sahibi olmak istiyor. Fransızlar ayrıca hem bölgede eski sömürge
anlayışını diriltmek, hem de Afrika kıtasında sömürge alanları oluşturmayı plânlıyor.
Fakat bu, zannettikleri kadar kolay değil!
Her
şeyden önce Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığı bu projelerin önünde en
büyük engel. Kuzey Kıbrıs yok sayılarak projelerin hayata geçirilmesi mümkün
değil. Her ne kadar AB yok sayda da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin
Akdeniz’de hakları mevcût ve bu haklar ülkemiz tarafından garantiye alınmış
durumda.
Ülkemiz
karşıtı ittifakın göz diktiği enerji yataklarının bir kısmı KKTC sahası
içerisinde bulunuyor.
İkinci
olarak, ülkemiz Kıbrıs dışında Libya ile yaptığı anlaşma nedeniyle Akdeniz’de
ciddî kazanımlara sahip. Ayrıca Avrupa’ya doğru oluşturulmak istenen hattın
önemli bir kısmı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti deniz sahası ile Libya ve
ülkemiz arasında imzalanan anlaşmayı kapsayan alanlardan geçiyor. Yani ülkemiz
olmadan Türkiye karşıtı ittifakın kurguladığı plânın hayata geçme şansı
bulunmuyor.
Ayrıca
bölgedeki istikrarsızlık ve kaos nedeniyle Türkiye’siz oluşturulmaya çalışılan
enerji koridorunun güvenliği çok büyük riskler barındırıyor. Bu risklerin
ortadan kalkması kısa vadede pek mümkün görünmüyor.
Bu
arada Ruslar bölgede giderek etkisini arttırıyor. Türkiye karşıtı ittifakın
Akdeniz gazı için hayata geçirmeye çalıştıkları plân Rusları da doğrudan
ilgilendiriyor. Çünkü Akdeniz gazı, Rusların elindeki en büyük silah olan
enerji kartını zayıflatıyor.
AB
bir yandan enerji ihtiyacını Rusya’sız gidermeye çalışırken, diğer yandan
kıtayı istikrarsızlaştıracak bir mülteci akınından korkuyor. AB aslında Türkiye’siz
ne Akdeniz gazını kıtaya taşıyabileceğini, ne de mülteci akınını durdurabileceğini
biliyor. Ama Fransa’nın ihtirasları nedeniyle AB’yi zorlaması üzerine AB, Yunan
ve Rumların yanında duruyor.
Sonuç
olarak Akdeniz gazı için çok fazla değişken var ve bu değişkenleri hiçbir taraf
tek başına kontrol edemiyor. AB, Fransa etkisiyle ülkemizi yaptırımla tehdit
etse de ülkemizin sahada eli güçlü. Ayrıca meselenin değişkenleri, bölgede
ülkemiz olmadan herhangi bir projenin hayata geçirilme şansını olabildiğince
zayıflatıyor. Yani Akdeniz’in değişkenleri fazla ama en büyük değişmezi,
Türkiye’siz bir projenin hayata geçirilme şansının olmayışı!
Tüm
bunlara rağmen ülkemiz saha dışına itilmek isteniyor. Ama bunu isteseler de
başaramayacaklar. Yüzyıl önce başaramadıkları gibi…