Akdeniz’de AB parçalı bulutlu

AB içerisindeki parçalı yapı nedeniyle Mısır ve İsrail ile anlaşma sağlayan Yunanistan ve Fransa ülkemizi dışlarken, Yunanistan ve Fransa’nın dışlama politikalarına destek vermeyen ve şu an AB’nin dönem başkanlığını yürüten Almanya ise, ülkemizi AB’ye oldukça yakın tutmaya çalışıyor. Hiç şüphesiz bunda Fransa ile giriştikleri güç mücadelesinin payı büyük.

ÜLKEMİZİN Suriye’de askerî operasyonlar yapmasının yanı sıra buraları yeniden inşâ edebilmek için ciddî altyapı çalışmaları yürütüyor. Libya’da ise meşru hükûmeti destekleyen ülkemiz, son olarak Akdeniz havzasında doğalgaz ve petrol arama çalışmalarına hız verdi.

Libya, Suriye ve Irak’ta insansız hava araçları ile yürütülen operasyonlarda istediği sonucu alan ülkemiz, her başarılı operasyondan sonra faaliyet gösterdiği bölgede etkinliğini biraz daha arttırdı. Suriye ve Libya’da üstlendiği misyonla âdeta koruyucu bir güç hâline gelen ülkemiz, operasyonel yeteneklerini de fazlasıyla geliştirdi.

Operasyonların başarıya ulaşmasında hiç şüphesiz yerli ve millî teknolojiyle üretilen silahlar büyük önem arz ediyor.

Bu gerçekten yola çıkan uzmanlar, ülkemizin gerek Libya, gerekse Suriye’de oynadığı rol ve Akdeniz’deki stratejik hamleleriyle Akdeniz’de ciddî bir güç hâline geldiği konusunda hemfikirler.

ABD’nin dış politika konusunda önceliğini Çin’e yöneltip Orta Doğu’daki askerî ve operasyonel faaliyetlerini minimize etmesi ve AB’nin kendi içindeki güç mücadelesi dolayısıyla bir bütün olarak Akdeniz’de bir politika geliştirememesi gibi nedenlerin ülkemizin etkinliğini arttırmasında rolü olduğunu düşünen bazı Avrupalı analistler, ülkemizin yıkıcı bir aktör olduğunu düşünseler de NATO üyesi olmamız, özellikle mülteciler ve Orta Doğu’daki çatışmaların sosyal yansımalarının azaltılması noktasında AB için jeopolitik ve jeostratejik bir rolümüzün olması gibi nedenlerle ülkemizin göz ardı edilerek Akdeniz’de herhangi bir projenin yaşama şansının olmadığını biliyorlar.

AB, her ne kadar ülkemiz ile uyuşmazlık yaşasa da bölgede Rus etkisindense Türk etkisinin artmasından yana. Çünkü Avrupalılar, Rusların Suriye’de elde ettiği hava üsleriyle yetinmeyeceğini, Libya ve bölgedeki diğer ülkelerde de askerî üsler kurmayı hedeflediğini ve elde edeceği bu üslerle enerji koridorlarını tehdit edeceğini düşünüyorlar.

Daha önce Rusya ile yaşanan doğalgaz krizi nedeniyle enerji koridorlarında artacak Rus etkisinin AB’nin enerji politikalarına ciddî zarar vereceğini, ayrıca AB’nin güvenlik mimarisini tehdit edeceğini düşünen Avrupalılar, Akdeniz’de karşıt ittifaklara itebilir korkusuyla ülkemizi doğrudan karşılarına almak istemiyorlar.

Akdeniz’de rol almak istemesine rağmen kendi içindeki güç mücadeleleri nedeniyle etkili politikalar üretemeyen AB, aslında Akdeniz’de ülkemizin de etkili olmasını istemiyor. Çünkü bölgede ülkemizin etkisinin artmasıyla ülkemizin liderliğinde İslâmî bir ittifak oluşabileceği korkusuna sahipler.

İslâm dünyasındaki parçalı yapı nedeniyle şimdilik bu olasılığı uzak bir ihtimâl olarak görseler de zihinlerinin bir köşesinde bu gerçek her zaman dipdiri duruyor.

İç çekişmeler nedeniyle tek bir Akdeniz politikasına sahip olmayan AB, kendi içinde bölünmüş durumda. Yunanistan, Fransa ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ülkemize karşı dururken, Akdeniz’e kıyısı olan İtalya, Malta ve İspanya ise doğrudan ülkemizi karşılarına almıyorlar.

AB içerisindeki parçalı yapı nedeniyle Mısır ve İsrail ile anlaşma sağlayan Yunanistan ve Fransa ülkemizi dışlarken, Yunanistan ve Fransa’nın dışlama politikalarına destek vermeyen ve şu an AB’nin dönem başkanlığını yürüten Almanya ise, ülkemizi AB’ye oldukça yakın tutmaya çalışıyor. Hiç şüphesiz bunda Fransa ile giriştikleri güç mücadelesinin payı büyük.

Ama Almanlar, bölge istikrarı, enerji koridorlarının güvenliği ve AB güvenlik mimarisinin geleceği açısından Türkiye’nin dışlanmasının mümkün olmadığını da biliyorlar.