AKDENİZ’DE sular giderek
ısınıyor. Ülkemizi dar bir kıyı şeridine hapsetmek isteyenlere karşı ülkemiz,
haklarını korumakta son derece kararlı ve de sorunların diplomasi yoluyla
çözümünden yana olsa da yine haklarını korumak üzere her türlü adımı atma
kararlılık ve kudretine sahip.
Geçtiğimiz
günlerde ilân edilen navtex olayından sonra Almanya Başbakanı Angela Merkel,
sorunun diplomatik yollarla çözümü için girişimlerde bulundu. Ülkemiz de hem
iyi niyet göstergesi, hem de sorunun diplomatik yollarla çözümünden yana olduğunu
göstermek için Oruç Reis’i keşif gezisine göndermeyip bekletme kararı aldı.
Ancak
Yunanlar, Mısır ile bölgedeki haklarımızı zedeleyecek bir deniz anlaşması
imzalayınca ülkemiz de yeni bir navtex ilân etti.
Ayrıca
Oruç Reis gemisini daha önce navtex ilân edilen bölgeye göndererek bu anlaşmayı
tanımadığını ilân etti.
Bu
gelişme üzerine Yunan medyasında Türkiye’nin olası hamlelerine dair yorumlar
yapılırken, daha önce Akdeniz ve Ege’de tırmanan gerilim dönemleri
hatırlatılarak, bu dönemlerde ülkemizin Yunanlardan daha kazançlı çıktığı
yorumlarına yer verildi. Fransızların kendilerinin yanında olduğunu söyleyen
Yunanlar, Almanya’dan aynı desteği alamamaktan yakındı. Yunan medyası, ülkemiz
ve Almanya arasındaki ticaret hacmi ve Almanya’da yaşayan milyonlarca
vatandaşımız nedeniyle Almanların Türkiye’ye açık cephe alamayacağı görüşünde
birleşiyor.
Almanya
gibi AB’nin en güçlü aktörünü Fransızlar gibi yanına alamamaktan dolayı
endişeli görünen Yunanlar, ayrıca Almanya’nın AB Dönem Başkanı olmasını da
kendileri açısında bir şanssızlık olarak görüyorlar. Çünkü Yunanlar,
Almanya’nın dönem başkanlığında AB kartını sınırsızca kullanamayacaklarını
biliyorlar.
Buna
rağmen Yunanlar, kendilerince ellerinde en büyük koz olarak gördükleri AB’yi
ülkemize karşı yaptırım uygulamaya çağırdı. Fransa da Yunanların bu çağrısına
destek verdi.
Daha
sonra İsrail de Yunanistan’a destek açıklaması yaptı. Bu tabloya bakınca, Akdeniz’de
ciddî bir Türkiye karşıtı cephe olduğu net bir şekilde görülüyor.
Son
10 yıl içerisinde Akdeniz’de keşfedilen enerji yatakları ve keşfedilmesi
muhtemel alanlardaki enerjinin paylaşımı konusunda ülkemizi denklemin dışına
itmeye çalışan Yunan, Fransız ve İsrail üçlüsüne Mısır da katılmış durumda.
Darbeci
Sisi hükûmeti, Yunanlar ile hukuksuz bir şekilde deniz anlaşması imzalayarak
Türkiye karşıtlığını iyice belgelemiş oldu.
Yunanlar,
Akdeniz’de Libya dışında bir müttefikimiz olmamasından yola çıkarak ülkemizin
Akdeniz mücadelesinde başarılı olmayacağı düşüncesine kapılmış olsa da en güçlü
koz olarak gördükleri AB’den bile Türkiye’yi kararından vazgeçirecek bir karar
aldıramıyorlar.
AB
her ne kadar bazı açıklamalar yapmış olsa da en nihâyetinde ülkemiz açısından
ciddî sorunlar ortaya çıkaracak kararlar alabilmiş değil. Bunda ülkemizin
kararlı tutumunun yanı sıra AB içerisindeki güç mücadelesinin de payı büyük.
Almanya,
AB ekonomisinin ana lokomotifi konumunda. Yani Almanya’nın AB’de etkisi büyük.
Almanya İkinci Dünya Savaşı’ndaki aldığı ağır yenilgi ve sonrasındaki
anlaşmalar nedeniyle Fransa kadar küresel düzeyde etkili işler yapamıyor. Ama
AB’nin lokomotif gücü olması nedeniyle de kimse Almanya’yı göz ardı
edemiyor.
Almanya,
bu rolü nedeniyle AB içerisinde liderlik mücadelesi verdiği Fransa’nın kendisinin
önüne geçmesini istemiyor. Bu nedenle de Akdeniz’de Fransa’nın etkisini kırabilecek
tek ülke olan Türkiye’yi açıktan karşısına almaktan yana değil. Yani Yunanlar
en güçlü oldukları AB içerisinde bile özne olmaktan uzaklar.
AB içerisinde etkili olamayan Yunanlar, NATO özelinde de istediği desteği bulabilmiş değiller. NATO içerisinde -ABD dâhil- hiçbir ülke, Türkiye’yi doğrudan karşısına almaktan yana değil. Bu da Yunanları düşündürüyor. Daha doğrusu, Akdeniz’de sular ısındıkça Yunanlar geriliyor!