Akademinin bilinen yüzü

O an düşündüm ve kararımı verdim. Bugün saatlerce ağlayacak, bağıracak ve öfkelenecektim. Yarın sabah kalkacak ve kaldığım yerden devam edecektim! Çünkü yirmi sene sonra gencecik bir kız ilme talip olduğunda, onun elinden tutup önündeki her şeyi kolaylaştırmak istiyorum. Hakkını söke söke almasını değil, hakkı olanı ona zarifçe teslim etmek istiyorum.

AĞLAMAMAK için kendimi sıkmaktan kıpkırmızı kesildi yüzüm. Buz gibi hava yüzüme çarparken kendimi tutmak daha da zorlaştı. Gözyaşlarım süzüldükçe gözlerimden, kendime hayli sinirlendim; sağ ayağımı yere vurmaya başladım şimdiden...

Anayol kenarındaki otobüs durağında birkaç kişiyle birlikte bekliyorum otobüsümün gelmesini. Çok kalabalık olmasa da biri “Neyin var?” diyecek diye ödüm kopuyor. Dokunsalar yıkılacağım. İçim içime sığmıyor.

“Ağlamak istemiyorum, ağlamak istemiyorum!” diye sessizce sayıklamaya başladım. Kendimi tutamayınca derin derin iç çektim birkaç defa. “İki dakika kaldı, gelecek otobüs” diye düşünüp kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Otobüs kartımı çantamdan çıkarmaya uğraşırken elim ayağım dolaştı. Daha fazla sinirlendim. Sonunda geldi otobüs, bindim âdeta koşar adımlarla. Arkalara doğru ilerlerken boş bir koltuğa ilişti gözüm. Hemen oturmak istercesine önümdekileri hafifçe ittirdim.

Yanımdaki teyzeyle göz göze gelmeden, hemen oturup yönümü cama çevirdim. Otobüsün camına kafamı yasladım, montumun kapüşonunu kafama geçirdim -saklanmak ister gibi-; kulağımda kulaklık, kasvetli ve yağmurlu İstanbul siluetini izlemeye başladım.

Yolum çok uzun değil fakat boş bir koltuk bulmuşken oturmak istedim. Ayaklarımın beni taşıyacak mecâli kalmadı. Bütün günüm film gibi geçti gözümün önünden. Bu eğitim sisteminde öğrenci olmak çok zor. Dört yıldır gecemi gündüzüme kattım ortalama yapabilmek için. Bu yetmezmiş gibi, aynı esnada yüksek lisans sınavlarına hazırlandım. Kaç günümü dört duvar arasında, ailemden uzak geçirdiğimi hesaplayamam. Çoğu gün, güneş yeni doğduğunda girip battıktan sonra çıktım kütüphaneden. Buna değdi de… Lisans başarımın yanında, girdiğim bütün sınavlarda yeterli başarıya ulaştım. Başvurularımı eksiksiz yaptım. Hattâ bir değil, birkaç okula başvurdum.  

Birkaç gün önce sonuçlar geldiğinde inanamadım. Hiçbirinden kabul alamamıştım. Listelere baktım, hepsinde ilk sayfadayım fakat adımın yanında “Başvurunuz yeterli değildir” yazıyordu.

Başvuran başka arkadaşlarımla görüştüm sonrasında. Kabul alan kişileri merak etmiştim. Yakın bir arkadaş, kabul alanların isimlerini söyleyince çok şaşırdım. Aynı okulda okuduğum iki kişi kabul almış. Olacak şey değil; hepsinin ortalamaları benden düşük, sınav notları yüksek lisans yapmaya bile yeterli değil. Hayatında akademi istemeyen insanlar bu bahsettiklerim. Onlar adına mutlu olmaya çalıştım fakat olamadım. Üzgünüm, hak etmediklerini düşündüm.

Sonrasında biraz utandım ve başvurduğum okulları ziyaret etmeye karar verdim. Tanıdığım kıymetli bir hocamla görüşme ayarladım. O gece zordu benim için; üzülmedim fakat olayları anlamlandırmaya çalıştım. Hâlbuki içten içe nedenini biliyordum. İnanmayı reddettim sadece.

Ertesi gün hocamla görüşmeye gittim. Çok kıymetlidir benim için. Doğruları söyleyeceğine adım gibi emindim. Kapısının önüne geldim, asistanına randevu bilgilerimi söyledim ve kapıyı tıklatıp içeriye girdim. Her zamanki babacan ses tonuyla, “Hoş geldin kızım! Buyur, otur lütfen” dedi. Hâlimi hatırımı sordu, karşılıklı biraz muhabbet ettikten sonra olayları anlattım. Kabul alanlardan bahsettim utanarak. İlkokul çocuğu gibi, arkadaşımdan yüksek aldığımı belirttikten sonra kıpkırmızı kesildim. Hocam anladı hemen, “Bak kızım!” dedi, “Sen akıllı birisin. Olayları anlamışsındır. Ama gönlüne su serpecekse ben de sana açık açık anlatayım. Arkadaşların senden düşük notlar aldı, lisans hayatlarında da senden başarısızlardı, mülâkatlarda da seni onlardan daha çok beğendiler. Fakat sende olmayıp onlarda olan bir şey vardı. Onların yukarıdan tanıdıkları, bir yerlerde dayıları vardı… Gözlerin doldu, sakın dolmasın evlâdım! Bunun için sadece şükret, çünkü sen, hak ettiğini alamadın, onlarsa hakkı olmayana el uzattılar. Sen onurunla mağdursun. Sen hakkı yenilensin. Mevkiin kıymetini bil! Elbet gün gelir, devran döner. Sakın unutma, ‘İnsan ancak çabasının sonucunu elde eder’ (Necm, 39). Âyete güven evlâdım, tamam mı?”.

İçim hem huzur, hem de öfkeyle dolmuştu. “Teşekkürler hocam” diyebildim sadece. Vedâlaşıp ayrıldım yanından…

Böyle olduğunu biliyordum ben de. Aynı şeyleri ilk duyduğumda ben de anlamıştım. İnancımı kaybetmek istemedim sadece. Bir yanlışım olduğunu düşünmek istedim. Akademiye devam etmek istediğimden beri hep duyduğum şeylerdi bunlar. Ama ben sadece başarımla da istediğim yerlere gelebileceğime inanmıştım her zaman. Eğitim sisteminden, statü farkından, süregelen yolsuzluklardan, hepsinden sağlam bir tokat yedim bugün. Tam saflığın üstüne beş parmak izi çıkarcasına bir tokat!

Bu kadar sinirlenmeme rağmen içim çok rahattı. Çünkü hocamın dediği gibi, ben, hakkı yenilendim. Ve hak, elbet bir gün sahibine verilir. Buna rağmen saatlerce ağladım. Onurum, gururum kırılmıştı. Hayat başka bir yüzünü göstermişti bugün bana. Biraz daha büyümüştüm. Pes veya devam etmem için iki yol çıktı önüme. Seçim yapmam istendi. Ya bu kadar haksızlığın içinde hakkımı teslim almak için devam edecektim ya da pes edip sadece elde edebileceklerime odaklanacaktım.

O an düşündüm ve kararımı verdim. Bugün saatlerce ağlayacak, bağıracak ve öfkelenecektim. Yarın sabah kalkacak ve kaldığım yerden devam edecektim! Çünkü yirmi sene sonra gencecik bir kız ilme talip olduğunda, onun elinden tutup önündeki her şeyi kolaylaştırmak istiyorum. Hakkını söke söke almasını değil, hakkı olanı ona zarifçe teslim etmek istiyorum. Bir gün gencecik bir kız, umutlarımızı yeşertsin istiyorum. Bu yolda onu eğerek eğiten değil, ancak şekillendirerek öğreten olmak istiyorum. Bugün genç bir kız olarak neye ihtiyacım varsa yarının gençlerine “o” olmak istiyorum. 

Bu yüzden eve gidene kadar ağladım. Sokakta bir kaldırıma oturdum, hıçkıra hıçkıra ağladım. Sonuna kadar yaşadım bütün duygularımı. Öyle ki, bugün bana vedâ etsinler istedim. Öfkemi, kırgınlığımı, sinirimi bugüne hapsetmek istedim. Yarınlarda peşimi bıraksınlar, ayağıma takılmasınlar istedim.

Öyle de yapacağım... Yarın yeniden başlayacağım! Çünkü hakkım olanı istiyorum ve âyetin tecelli edeceğine inancım, imanım sonsuz.