GÜÇ, el değiştirirken
esnemez. Güç, her zaman her şeyi “Lehimde mi, aleyhimde mi?”
tarayıcılığı/avcılığı içinde tarar.
Millet
İttifakı, gücü devralacağı vehmindedir; muhalefet, AK Parti döneminde “tek tip”
sözlüğünden ve bunun sonucu olan “kutuplu gerilim”den halkın yorulduğunu
düşünüyor.
Kemalistler
de gücün AK Parti’ye geçtiğini gördüklerinde sayısız komplo ve darbe peşine
düştüler. 28 Şubat sürecinde hiç esnemediler. Çünkü esneme payı, güçlü olan
için zaaf sayılır.
Kılıçdaroğlu
dindarlara karşı esnek davranırken, aslında ilk fırsatta rövanşist
saldırılarını peşi sıra dizecektir. Çünkü CHP, özü itibariyle esneme payını
kendisi için tuzak sayar.
AK
Parti dönemindeki siyasallaşma ve siyasal davranış kültürü analizlerindeki gerekçelerin
hiçbirinde esnekliğe ve esneme payına yer verilmese de aslında AK Parti, özü
itibariyle esneye esneye bu hâle geldi.
Neden?
Öncelikle
AK Parti, bu topraklarda kimlik kodlu ve dönüştürücü ideoloji merkezli tüm
dünya görüşleri için (bu dünya görüşünün kaynakları din, kültür, tarihselcilik,
ulus modeli gibi türler olabilir) psikolojik bir rahatlık alanı sağladı.
Örneğin
Kemalistler, milliyetçiler ve İslâmcılar bu esnekliği AK Parti’nin aleyhinde
kullanmayı tercih ettiler.
AK
Parti, toplumsal değişimin ve gelişimin ortaya çıkardığı tabiî gerilimin esneme
payı olmayı başardı. Bir başka ifadeyle, toplumdaki esneme payı, kendini AK Parti
ile ifade edebildi.
Dolayısıyla
AK Parti sayesinde politik gerilim esnemiyor, toplum, esneme payını “AK Parti”
olarak tanımlıyor. Nitekim AK Parti’nin siyasal nüfuz içindeki payı (seçimde
aldığı oy, getirdiği siyasal davranış kültürü, Kemalist, İslâmcı ve milliyetçi
tüm kodlardan bağımsız yol alan yönetme payı vesaire) aslında toplumun kendi
içinde ve devlet ile etkileşimindeki değişimin-dönüşümün ortaya çıkardığı
gerilimin esneme payıdır aynı zamanda.
AK
Parti, germek yerine esnetiyor; toplumda esnekliğini onunla taşıyor. Kürtler AK
Parti’ye verdiği oyla gerilimi kışkırtan HDP yerine toplumsal esnemeyi devreye
sokuyor; buna karşın milliyetçi oylar AK Parti’ye yönelince aynı karşılığı
vererek esnemeyi besliyor. Aynı katılımla lâikçi oylar, karşı görüşe nispetle
AK Parti üzerinden bu esnemeyi besliyor.
Toplumun
her kesiminden oy almak ile toplum içindeki farklılıkların birbirlerine olan
esnekliğini bir parti üzerinden yürütmeleri birbirinden çok çok farklıdır.
AK
Parti’nin siyasal hayatımızdaki yerini tanımlarken esastan yapılacak
analizlerde bu toplumun kendini yönetmedeki esneme payının siyasal alandaki
karşılığı olarak AK Parti’yi seçmesini unutmayalım. AK Parti’nin kitle partisi
olması, her kesimden oy alması anlamına gelir. Ancak AK Parti, kitle partisi
olduğu kadar temsil ettiği siyasal tabana bakıldığında “esneme payı” partisidir
de aynı zamanda. Anavatan Partisi de bir ara kitle partisi oldu fakat esneme
payını temsil etmedi.
Emin
olabilirisiniz ki, toplum, yakalandığı değişim-dönüşüm içindeki gerilimi
çatışmadan, parçalanmadan uzak tamamlamak için dinamiklerindeki esneme payını
devreye soktu ve bunu siyasal temsilde AK Parti ile ifade etti.
Ancak
şimdilerde AK Parti’nin bu esneme payı işlevinin durduğu izlenimi var. Hatta
esnettiği yeri kıran davranışlar içinde olduğu tespiti de yapılıyor.
“AK
Parti kendini artık toplum içinde değil de devlet geleneğinde konumlandırıyor”
izlenimi de mevcut. Toplumun geleneğindeki esneme payı temsiliyeti yerine
“iktidar gelenekçiliği”ne sığındığı iddiaları da...
Cumhurbaşkanlığı
Sistemi’nin yüzde 50+1 eşiği, aslında bu esneme payına sahip iktidarı iktidarda
sabitlemek anlamına gelmeliydi, fakat AK Parti bu rahatlıkta değil. Çünkü
esneme payı, onun sahibini “sosyolojik etki alanı” içinde iktidar kılar. AK Parti’nin
kendi sosyolojisinden koptuğu gözlemi, gittikçe politik gerginliğe hizmet
ediyor.
AK Parti, esneyip esnemediğine ilişkin kararını vermeli. Çünkü muhalefet, “gererek iktidara gelen” demek. Ve muhalefet, asla iktidara geldiğinde esnemez... Kırar!