AK Parti eriyor, ancak muhalefet yerinde sayıyor

Ekonomik krizi tek başına iktidarın suçu olarak gören merkez sağ seçmeninin bile kitlesel olarak CHP ya da İyi Parti’ye oy vermesi beklenemez. Dolayısıyla en az 10 puanlık seçmen, AK Parti saflarında dolaşmaya devam edecektir. Bu da ısrarla yüzde 30’un altında gösterilmek istenen AK Parti’yi (seçmeni sandığa götürmek şartıyla) yüzde 40’a taşımaya yeter. Bu durumda, Cumhur İttifakı’nın diğer bileşenleri ve muhtemel yeni desteklerle Erdoğan’ın ilk turda sonuca ulaşması sürpriz olmaz.

HER ne kadar inandırıcılığı ve doğruluğu konusunda muhalefet şerhi koyuyor olsam da anketler genellikle Cumhur İttifakı oylarının yüzde 40 bandında dolaştığı bilgisini veriyor bize. En iyi sonuçların bile yüzde 50’nin altında çıktığını düşünürsek, 2023’ün kâğıt üzerinde, iktidar için büyük bir hayâl kırıklığına gebe olduğunu söyleyebiliriz.

Ismarlama anketlerin ısmarlama sonuçlar verdiğini unutmadan birkaç noktaya değinmek istiyorum…

Öncelikle, her kamuoyu araştırmasında olduğu gibi, seçim araştırmalarında da deneklerin tamamı net cevaplar vermiyor sorulara. Bunlar, bazen ayrı ayrı, bazen ikisi aynı anda kullanılarak “Cevap vermek istemiyor” ve “Kararsız” statüsünde değerlendiriliyor. Son zamanda çıkan “protesto oy” kavramını da unutmayalım tabiî…

Araştırma sonuçları yayınlanırken bu üç grup seçenek, ağırlıklarına göre partilere dağıtılıyor ve karşımıza toplamı yüzde yüz olan sonuçlar çıkıyor. Tarafsız sayılabilecek bilimsel araştırmalarda, bu dağıtım sistemi, genel olarak çok yanıltıcı sonuçlar vermiyor aslında. Fakat 2023 Seçimleri için yapılan araştırmalar bir istisnaya gebe bence.

Elimizdeki sonuçların tamamına yakınında kısaca “kararsız” olarak niteleyeceğimiz seçmen tercihleri, ikinci en yüksek dilime sahip görünüyor. Bu da kararını verememiş seçmeni konsolide etmenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor bize.

Son iki üç yıldır yaşanan ekonomik sıkıntıların, 19 yılın yıpranmışlığı ile birleşerek iktidar partisi hanesine büyük bir kayıp olarak geçmesi çok normal bir durum aslında. Bu durumda iktidarın kaybettiği seçmenin başka bir tercihe yönelmesi gerekir. Burada iki önemli sebep öne çıkar: Biri iktidarı cezalandırmak için inanmadığı bir partiye oy vermek, diğeri ise mevcut iktidardan daha iyi bir yönetim sergileyeceğine inandığı bir partiye oy vermek. İşte bugünkü seçim anketlerinde karşılaştığımız açmaz burada başlıyor!

Ortada mutfağın alev alev yandığı, dışa bağımlı olduğumuz enerji kalemlerinde dünyanın başına dert olmuş bir fiyat baskısı sebebiyle önlem bile alınamayan bir enflasyon, kur baskısını azaltmış ama geriye dönüşü sağlayamamış bir ekonomi var. Dünyanın neresinde olsa, böyle bir ortam, seçmenin çok net saf değiştirmesine ve iktidarın ümitsiz bir seçime girmesine sebep olur.

Ancak bizde durum hiç de olması gerektiği gibi değil! Bütün bu olumsuz koşullara rağmen, AK Parti hâlâ birinci parti çıkıyor ve hatta seçim kaybetmesi ancak tüm muhalefetin aynı safta birleşmesi şartına bağlanabiliyor.

Öncelikle anlaşılması gereken şu ki; AK Parti eriyor ama ayrılan seçmen muhalefete gitmiyor. Zaten tam tersi olsaydı şu anda muhalefetin büyük partisinin anketlerde birinci çıkması gerekirdi. AK Parti’den ayrılmış gibi görünen seçmenin CHP ya da İyi Parti’yi zirveye taşımamasının tek sebebi var: Güvensizlik...

Seçmen, “AK Parti beceremedi ama diğerlerinden de becerecek kapasitede biri yok” diye düşünüyor. Bu yüzden tercihini muhalefetten yana kullanmak yerine ya çekimser pozisyonunu koruyor ya da sandığa gitmemeyi düşünüyor. Bu sebeple 2023 Seçimleri, yakın tarihin en düşük katılımlı seçimlerden biri olabilir. Aman dikkat!

Son yerel seçimlerde, “ders verme” bahanesiyle büyükşehirleri muhalefete teslim eden seçmenin ülke yönetiminde aynı yönde karar verme eğiliminde olmadığı izlenimini alıyoruz şimdilik. Bu defa AK Parti’ye tepki duyanların tercihi, büyük oranda sandığa gitmemek şeklinde olabilir. Ancak sandığa gitmeyen her AK Parti seçmeni, muhalefetin gizli destekçisi olacağını unutmamalıdır. Erdoğan’ın “En büyük şanssızlığım” dediği kötü muhalefet, iktidara küsen seçmeni -şimdilik- yanına çekemeyecek kadar beceriksiz davranmaya devam ediyor çünkü.

Herkes Cumhurbaşkanlığı seçiminin Meclis seçiminden daha önemli olduğunu düşünüyor. Zira kabineyi kurup devleti yönetecek kişi cumhurbaşkanı. Ancak muhalefet Meclis’in pasifize edildiğini iddia etmeye devam etse de sistemin yürüyebilmesi için Meclis’in çok kritik önemi bulunuyor. Aslında Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyelerinde test ettiğimiz durumdan bahsediyorum; başkan başka partiden, meclis çoğunluğu da başka partide… Bu durum hem tehlike, hem de fırsat olarak görülebilir. Bir erken seçime doğru gitmezse, böyle bir durum daha fazla denetim imkânı sağlayacak yeni bir modelin bile hazırlayıcısı olabilir.

Sonuç olarak, genellikle Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerine yorumlar, tartışmalar yapıladursun, Meclis seçimlerinin sonuçları bence çok daha kritik önem taşımaktadır; özellikle de Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilememesi durumunda. Cumhur İttifakı’nın Meclis çoğunluğunu alması durumunda yeni kabinenin son 20 yıllık kazanımları yok etmesinin önüne geçilebilir.

Peki, anket şirketleri ne yapıyor bu aralar? Öncelikle, yaptıkları anketler, parti bazında yani sonuçları itibariyle muhtemel Meclis aritmetiğini gösteren anketler. Cumhurbaşkanlığı seçimleri için ise gerçek bir anket çalışması yapamıyorlar. Ortada Erdoğan’dan başka aday yok çünkü. Cumhurbaşkanlığı için yapılan anketler de ihtimâller üzerine olduğu için, aslında muhalefet adayını belirlemeye yönelik bir çalışma havası veriyor. Şirketler her iki durumda da her zaman olduğu gibi kendi siyasal fikirleri yönünde algı çalışması yapmaya devam ediyorlar.

Hiç firma ismi vermeden anlatmaya çalışacağım biraz...

Kamuoyu araştırma sonuçları arasında âfâki farklar var. Bir firma AK Parti’nin oyunu yüzde 30,2 verirken bir başka firma 37,6 olarak açıklıyor. Aradaki fark 7,4 puan gibi görünse de yüzde 20’lik bir sapma var ortada. Anketlerin birinde Gelecek Partisi binde 5 görünürken bir diğerinde yüzde 4 gibi akıl almaz bir sonuçla çıkıyor karşımıza. Burada da fark 3,5 puan gibi duruyor ama gerçek sapma yüzde 700.

MHP’yi barajın çok altında gösteren firmalar da var, yüzde 9’un üzerinde açıklayanlar da. İyi Parti, bir ankette yüzde 13’ün altında çıkıyor, bir başkasında yüzde 20’yi zorluyor.

Sonuç olarak, anketlere bakarak yorum yapmak, özellikle siyasallaşan şirketler varken çok zor. Öncelikle yönlendirme sorulardan vazgeçilmesi ve daha fazla kişi ile yüz yüze görüşülmesi gerekiyor. Firmaların verilerinden öğrendiğimiz kadarıyla en yüksek katılımlı anketlerde yaklaşık 5 bin kişiyle görüşülüyor. Hâlbuki bu sayıyı 15-20 bine çıkarabilseler çok daha yakın sonuçlara ulaşabileceklerini düşünüyorum.

Anketlerin bu seçim özelinde yanılacaklarını düşündüğüm en önemli konu ise, kararsızların dağıtılması yöntemi olacak bence. Zira bu seçim öncesi “kararsız” görünen seçmenin büyük bölümünün “AK Parti konusunda kararsız” olduğunu zannediyorum. Bu, şu demek: Bugüne kadar AK Parti’ye oy vermiş seçmenden, ekonomik sebeplerle “Acaba?” diyen büyük bir kitle var. Bu kitlenin tüm partilere matematiksel olarak dağıtılması hiç mantıklı değil. Çünkü içlerinde, “asla” bir sol partiye yani CHP’ye oy vermeyecek olanlar var. Bu seçmenin yeniden AK Parti’ye oy verme ya da hiç oy kullanmama ihtimâli, bir başka partiye oy verme ihtimâlinden çok daha yüksek. Zira onlar, ekonomiden ne kadar mustarip olurlarsa olsunlar, AK Parti ve Erdoğan’ın Türkiye için bir şans olduğu fikriyle hareket etmişler bugüne kadar. Gerek uluslararası ilişkilerde yükselen performans, gerek savunma başta olmak üzere sanayi hamleleri, gerekse de değişen dünya şartlarının Türkiye için öngördüğü yeni vizyon, “Kararsızım” diyen AK Partili seçmenin çok önemli bir bölümünün partisinde kalmasına sebep olacaktır.

Rusya-Ukrayna Savaşı başladıktan sonra AK Parti’ye dönen oyların toplamda yüzde 3’e varması da bu yüzden zaten. Bu ivme kaybedilmezse, birkaç ay içinde anketlerdeki kararsız oranlarının yüzde 10’lara düştüğünü görebiliriz.

Merkez solu temsil eden tek parti CHP olduğu için, seçmeninin kararsızlığı gibi bir durum da söz konusu olmuyor. O taraftaki kararsızlar şu anda ittifak içinde geziniyor. Gerçek kararsızlık ise sağın içinde...

Demem o ki…

Ekonomik krizi tek başına iktidarın suçu olarak gören merkez sağ seçmeninin bile kitlesel olarak CHP ya da İyi Parti’ye oy vermesi beklenemez. Dolayısıyla en az 10 puanlık seçmen, AK Parti saflarında dolaşmaya devam edecektir. Bu da ısrarla yüzde 30’un altında gösterilmek istenen AK Parti’yi (seçmeni sandığa götürmek şartıyla) yüzde 40’a taşımaya yeter. Bu durumda, Cumhur İttifakı’nın diğer bileşenleri ve muhtemel yeni desteklerle Erdoğan’ın ilk turda sonuca ulaşması sürpriz olmaz.