NE çok seviyoruz
insanları düşüncelerinden dolayı linç etmeyi! Ne kadar kolay vazgeçiyoruz
yıllardır birlikte yürüdüklerimizden! Nasıl da fırsat kolluyoruz yanımızdaki
bir hatâ yapsa da vursak kafasına kafasına diye!
Çok
sıkı bir takipçisi olmamakla birlikte genellikle fikirlerine katıldığım bir
yazar Abdurrahman Dilipak. Dinlerken de, okurken de yorulurum bazen. Son
dönemde sosyal medya mesajlarının daha anlaşılır bir imlâ ile yazılıyor
olmasını da bu konuda birini görevlendirdiği şeklinde yorumluyorum. Üslûbu
yumuşak olsa da içeriği serttir, keskindir dili. Arada hükûmetin politikalarına
eleştirel yaklaşsa da genelde bizim duymak istediklerimizi söyler,
hoşlanacaklarımızı yazar. Karşı mahalleyi rahatsız eder yazdıklarının çoğu.
Zaten o yüzdendir yıllardır “İslâmcı yazar” diye anılması.
İşte
o Dilipak, 27 Temmuz’da, gazetedeki köşesinde “AKP’nin Papatyaları” başlıklı
bir yazı kaleme aldı. Konu, İstanbul Sözleşmesi’ne sımsıkı sarılmış AK Parti
Kadın Kolları idi. Aslında sözleşme özelinden çıkarak genel bir ihanet
arayışına dalıyor yazısı...
Mustafa
Denizli’nin meşhur “İçimizdeki İrlandalılar” sözünü hatırlarız hepimiz. Bizden
gibi görünüp de rakip için çalışan bir zihniyetin tarifidir bu ifade. İşte tam
da bu ifadeye uygun bir içerik var Dilipak’ın yazısında: “AK Parti’nin
AKP’lileri”…
AK
Parti taraftarı olan kimler yazmadı ki bugüne kadar benzerlerini...
Muhalefet
ağzı olduğu için “AKePe” denmesi rahatsız ediyor bizi. Evet, bence de AK Parti
içinde AKP’liler yani AK Parti’ye muhalefet edenler var. Bunlar geçmişte çok
çıktı karşımıza, hâlen var ve gelecekte de olacak. Bunun bence çözümlenebilmiş
sebepleri de var…
Meselâ
AK Parti, klâsik sağ-sol kavramıyla tarif edilebilen bir siyâsî hareket değil.
O yüzden, zaman içerisinde her görüşten insan girdi bu hareketin içine.
Bunlardan aslına rücû edip ayrılanlar olduğu gibi, ikilem içinde yaşayanlar da
var. Bu kesim, hâlâ AK Parti’nin Türkiye’nin tek geçerli partisi ve
alternatifsiz olduğunu düşünüyor ve siyasete millî menfaatler düzeyinde bakarak
destek veriyor harekete.
Bir
diğer grup, sadece AK Parti’nin gücünü kullanmak için burada olanlar... Bunlar,
işin başında burada olmayanlar; sonradan kılık değiştirip kendilerini
milliyetçi-muhafazakâr ilân etmişler. Devlette güçlü olmak, belediyede güçlü
olmak, ticarette güçlü olmak, ihalede güçlü olmak… Onların tek derdi, güçlünün
yanında olarak güçlerini korumak.
Bunların
AK Parti siyasetine çok fazla etki ettiğini söylemek mümkün değil. Çünkü biliyorlar
ki, AK Parti var oldukça kendileri de var olacaklar. Her siyâsî iktidarın
içinde, çevresinde olabilecek, fikirsiz, hüviyetsiz, kişiliksiz bir kitle… Siyaseten
zararları yok ama fotoğrafı kirletiyorlar.
Bu
iki grup, gemi batarken denize ilk atlayacak olanlar. Ama gemi batsın diye
uğraşmıyorlar. Filika bulanlar kurtulacak, bulamayanlar telef olacak.
Bir
grup da var ki, yine işin başında siyaseten AK Partili olup, aslına rücû ettiği
hâlde şahsî menfaati gereği partiden ayrılmayı düşünmeyenler... Bunlar, sahte
gülücüklerle partinin aile fotoğrafı içine giriyor, üvey olduklarını bildikleri
hâlde öz evlât muamelesi görmekten mutlu oluyorlar. Kameralar önünde Reis’ten
daha fazla Reisçi, kalemleriyle hepimizden muhafazakâr… Ama her türlü nimetten
faydalanmayı hak görüyorlar kendilerine. Entel ve lüks hayatlarından
vazgeçmemek adına kendilerini gizliyorlar.
Ve
tabiî ki en tehlikeli grup, aslında hiçbir zaman AK Partili olmadıkları hâlde
siyâsî gücün içine sızarak kendi siyasetlerini devlette hâkim kılmak isteyenler!
Bunlar; 2010’dan sonra yavaş yavaş dişlerini göstermeye başlayan, AK Parti’ye
değil, millete ihanet içinde olmuş “FETÖ” adıyla karşımıza çıkan, hiçbir millî
ve mânevî değerle tanımlanamayacak maşalar!
Son
iki paragrafa konu olanlar ise tehlikeli gruplar. Bunların varlık sebebi önce
AK Parti’den, sonra Devlet’ten kurtulmak.
Şimdi,
bu AKP’lilerin varlığından hepimizin haberi yok mu? Var! Var ki bu konu
televizyonlarda tartışılıyor, gazetelerde yazılıyor, sosyal medyada gündem
oluyor zaman zaman. Kimi zaman adını koyup FETÖ, Pelikan, Gül, Davutoğlu,
Babacan, Arınç diyoruz bunlara, kimi zaman da yuvarlak lâflar edip suya sabuna
dokunmadan tartışıyoruz sorunu.
Burada
asıl sorun, detaylarda anlaşmazlığa düştüğümüz herkesi kripto, hain, muhalif
diye yaftalayıp kendi içimizde ayrışmanın yolunu açıyor olmak.
Abdurrahman
Dilipak da yeni bir pencere açmış bu AKP’lilere ve Kadın Kollarını topyekûn bu
gruba sokmuş. Bence de bu genelleme hatâlı bir bakış açısı. Zira AK Parti’yi
sahada en çok destekleyen, 2002’den beri kapı kapı dolaşarak partiye seçmen
kazandıran kadınları bir çırpıda silip atmak haksızlık olur. Ancak Erdoğan’ın
da sıklıkla dile getirdiği gibi, parti teşkilâtlarındaki vurdumduymazlık kadın
kollarına da sirayet etmiş olmalı ki artık destekleriyle konuşulmaz oldular.
“Papatya”
benzetmesi ise genellemeden vazgeçmek şartıyla cuk oturmuş bence. Hatırlayın AK
Parti Kadın Kolları’nı, “vur patlasın çal oynasın” noktasına sıkışıp kalmıştı
yaptıkları. Şu anda da unvan sahibi olmanın dışında hedefleri olmayan, son
günlerde İstanbul Sözleşmesi ile kendilerine medyatik alan bulan bir grup AK
Partili kadın teşkilâtı var.
Dilipak’a
bu yazıyı yazdıran, İstanbul Sözleşmesi’ne olan tahammülsüz bakışıydı. Aslında
bu tahammülsüzlük AK Parti seçmeninin önemli bir bölümünde gözleniyor -ki ben
de bu grubun içindeyim-.
Özellikle
sosyal medya kullanıcısı partililer, sözleşme karşıtı organize işlere imza
atıyorlar. Hâl böyle olunca, söz konusu yazının içeriğine muhalefet etmek biraz
zor.
Ancak
“F” harfiyle başlayan “hayat kadını” ifadesinin argo olduğunu ve bu tür
ifadelerin toplumsal karşılığının “tepki” olacağını bilmek gerekir. Evet, bu
lâftan alınması gerekenler, AK Parti içindeki AKP’liler belki ama kadın
kollarının tamamı aynı kategorideymiş gibi algılanacak cümleler tüm AK Partili
kadınları ayağa kaldırmış durumda.
81
ildeki kadın teşkilâtı, kendilerini AKP’li olarak hissetmiş olacak ki bir
kardeş kavgasının öznesi olmaktan çekinmediler.
Buradan
bir kez daha fikrimizi beyan etmiş olalım:
Evet,
AK Parti’nin içinde AKP’liler var! Bunlarla mücadele etmeli ve her fırsatta ifşa
etmeliyiz.
Evet,
AK Partili kadınlar da, erkekler de 19 yıl önceki hevesle sahada değiller! Bir
an önce dâvâya gönül vermiş olanları fabrika ayarlarına geri döndürmeliyiz.
Evet,
AK Parti’de partinin gücünü şahsî ekonomik gücüne dönüştüren bir kitle var!
Bunları sistemin dışına itmeliyiz.
Ancak,
ne birbirimizi Dilipak gibi genellemeyle suçlayarak bir yere varabiliriz, ne de
bu sorunlar yokmuş gibi davranarak gücümüzü koruyabiliriz. Mücadele edecek o
kadar sorun, savaşacak o kadar düşman varken birbirimizi yememizin bir mantığı
yok.