İLETİŞİM teknolojilerinde yaşanan gelişme, sosyal medyayı gündelik hayatın bir parçası hâline getirdi. Hızlı ve etkili iletişim kanallarının çoğalması, bir yandan bilgi edinme kanallarına ulaşımı kolaylaştırırken bir yandan da geleneksel/ân’anevî aidiyet-ilişki biçimlerini yeni baştan dizayn etti. Erişim kolaylığı herkesi âdeta hizaya getirdi. Maalesef bu hizalanma kolaycılığı, bilgi kirliliğini de beraberinde getirdi. Ortam sanal ama zedelenen değerler maalesef gerçek. Hâlbuki yüce dinimiz İslâm’ın Müslüman şahsiyete yüklediği mâna, değer ve sorumluluklar sanal dünyadan bağımsız değil. Sadece insanoğlu, kaybettiği gerçeklik algısıyla sosyal medyayı yapay ve hakikatten beri görme yanılgısına düşüyor. Mesnetsiz sözler, mahremiyeti örseleyen paylaşımlar, hakaret, iftira gibi İslâm ahlâkına mugayir davranışlar… Bilhassa dinî alanda dolaşıma giren yanlış bilgiler… Bütün bunlar bir sosyal medya ahlâkını zorunlu kılıyor. Gerçek hayatın, medyanın ve dahi sosyal medyanın ahlâkı hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir.
Fıtratı gereği sosyal bir çevrede yaşamaya meyilli olan insan, bu ihtiyacını, içerisinde bulunduğumuz çağa kadar geleneksel yöntemlerle ve mekâna bağımlı olarak karşılamıştır. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte söz konusu ihtiyacı karşılama yöntemleri, farklı iletişim kanalları ile zaman ve mekân kavramlarından bağımsız olarak daha hızlı ve sınırlılıklarından kurtulmuş bir hâle dönüşmüştür. Özellikle internetin keşfedilmesini takip eden birkaç on yıllık süreç, sosyal medya platformlarının insan hayatının vazgeçilmez bir unsuru olmasını da beraberinde getirmiştir. İnsanın iletişim dünyasındaki bu köklü yenilenme, birtakım kolaylıklar ve geleneğe göre daha geniş imkânlar sağlamasına karşın kontrolü neredeyse imkânsız yüksek tesirli bir gücün de doğmasına sebep olmuştur. Bahsettiğimiz bu problem, fikir çevrelerince tespit edildikten sonra sosyal medyanın yıkıcı etkilerini en aza indirgemek, toplumda bu gibi mecraların üzerinde algı yürüttüğü, amaçsız, hedefsiz, birikimsiz, hayatta karşılığı olmayan ve kendini gerçekleştirememiş sahte profillerin/yüzlerin temayüz etmesini önlemek adına bir çaba içerisine girilmiştir.
İnsan sosyal bir varlıktır. Bu bağlamda hem kendi cinsinden yaratılmışlarla hem de farklı türden mahlûkatla ilişki kurabilmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de meleklerin peygamberlerle temas halinde olduğu, müminlerin affı için münacatta bulunduğu, harp esnasında Allah’ın nusretinin onların eliyle vücut bulduğu haber verilmektedir.
Yine bazı ayetlerde insanların cinlerle, cinlerin insanlarla temas kurabildiği, yaratıcısı Allah olduğu için bütün hayvanların saygıyı hak ettiği ve kâinatta canlı cansız tüm varlıkların Allah’ı tesbih ettiği belirtilerek insanoğlunun onlara karşı sorumlu oldukları hatırlatılmıştır.
Öte yandan Hz. Peygamber’in tabiatla yapıcı ilişkiler kurmayı teşvik eden, bitki ve hayvanlara yönelik daima merhamet nazarı ile bakmayı telkin eden geniş bir hayatiyet sünnet bakiyesi de hadisler kanalı ile bizlere intikal ettirilmiştir. Âyet ve hadislerle önemi vurgulanan bu nizamnâme Müslümanca yaşamayı ilke edinmiş her bireyin kendisinin dışında gerek canlı gerekse cansız varlıklarla ilişkisinde onun nirengi noktası olmuştur.
Ancak, adına “dijital çağ”, “sosyal medya çağı” veya “internet asrı” denilen zaman diliminin gelmesiyle birlikte tarihsel süreçten gelen din ve kültürün şekillendirdiği geleneksel yöntemler, telgraf, telefon ve internetin icadı ile ciddi bir başkalaşma yaşamıştır.
Günümüzde söz konusu başkalaşmanın temayüz ettiği en yaygın araç hiç kuşkusuz 4,2 milyar insanın kullandığı sosyal medya mecrası olmuştur. Onun bu denli revaç bulmasında zamana ve mekâna bağımlı olmadan hızlı ve kolay bir şekilde iletişim kurulabilmesi, dinî ve kültürel çevreden kaynaklanan birtakım sınırlılıklardan muaf olunması, düşünce ve savunuların geniş kitlelere doğrudan ulaştırılması yahut farklı kimlikler altında hukukî sorumluluğun kolayca bertaraf edilmesi gibi pek çok gerekçenin katkısı olduğu söylenebilir.
Ancak söz konusu bu kolaylık ve imkânların sağlanmasıyla beraber, onun kul hakkını ihlâl eden, tesettür ve mahremiyeti yok sayan, toplumda fitne, ifsat ve gösterişi yaygınlaştıran, dünya hayatının gayesini unutturarak sınırlı insan ömrünü başkalarının beğenisine endekslemiş bir tipoloji üreten, insanî ve ahlâkî birtakım risklere de çanak tuttuğunu gözden kaçırmamak gerekir.
Bu sebeple internetin yıkıcı etkilerinden kurtulmak ancak hayata dokunan ve yapıcı bir eğitim, bilinçlendirme ve rehberlik çalışmaları ile elde edilecek farkındalık, zinde bir algı ve güçlü bir izan ile mümkün olacaktır.
Mesaj açık ve nettir. Toplumun her bir bireyi, toplumu ilgilendiren ve bilhassa toplumun infial yaşayabileceği hassas konularda sorumluluk altında olduğunu unutmamalı ve bir haberi teyit ettirmeden paylaşmamalıdır.
Müslümanın sosyal medya ahlâkı nasıl olmalıdır?
Dijital çağ teknolojilerinin hızlı bir şekilde gelişmesi sürecinde insan hayatından neleri değiştirdiğini birkaç maddeyle özetlemeye çalışalım.
Buna göre…
A) İnternet, reel olan insanî ilişkileri fiziksel mekândan bağımsızlaştırarak sanal hâle dönüştürmüştür.
B) Bu dönüşümden günlük hayatta kullandığımız kavram ve ifadeler de nasibini almıştır. Söz gelimi sevinç ve hüzünler reel olarak yaşanmaktan çıkarak emojiler tarafından ifade edilen sanal gerçekliklere dönüşmüştür.
C) İnternet, bilgi akışını çok daha hızlı bir hâle getirmekle birlikte bilgi kirliliğine de neden olmuştur. Bu sebeple doğru ve yanlışın, iyi ve kötünün birbirinden ayrılması oldukça zorlaşmıştır.
Gençlerin sanal dünyanın olumsuz etkilerinden korunması için birtakım tedbirleri zorunlu gören Duman, makalenin ana omurgasını Kur’ân ve sünnetin çizdiği genel ahlak ilkelerine dayanan ve sosyal medyaya uyarlanabilecek birkaç kıstas üzerine bina etmiştir. Buna göre, başka bir takım ilke ve umdelerden söz edilebilmekle birlikte bütün sosyal medya kullanıcıları şu yedi hususta dikkatli olmaya davet edilmektedir:
Sosyal medyada dine ilişkin verilen bilgilerin kaynağını araştırmak, İslam inanç ve ahlâkına aykırı ortam ve faaliyetlerden uzak durmak, kul hakkına saygı göstermek, tesettür ve mahremiyete riayet etmek, toplumsal birlik ve beraberliği bozacak faaliyetlerden uzak durmak, gösteriş yapmamak, sosyal medyada geçen zamandan ötürü dinî ve dünyevi sorumlulukları aksatmamak…
Kanaatimizce her biri birbirinden kıymetli olmakla birlikte özellikle dinin değerlerine mugayir yazı, resim, video paylaşmak yahut bunları paylaşanlarla arkadaşlık kurma konusunda yapılan ikaz, müminin farkında olmadan imanını tehlikeye sokabilecek önemli bir tehdide karşı uyarılar içerdiği için öncelikle dikkate alınmalıdır. Yine böylesi güncel bir problemin “Kişi arkadaşının dini üzeredir” hadisi ile vuzuha kavuşturulması, hadislerin çağlar ötesinden uzanarak dijital çağın sorunlarına çözüm üretebilecek bir vizyon/tasavvura sahip olduğu mesajını vermesi bakımından önem arz etmektedir.
Sosyal medya ve dönüşen mahremiyet algımız
Sosyal medya platformları üzerinden hayatın bütün evrelerinde ilgili ilgisiz ifşa edilen özel hayata dair kare, video ve konum gibi paylaşımlar, bu mecra üzerinden mahremiyet olgusunu bir kez daha tartışma ihtiyacını doğurmuştur.
Mahremiyet kavramını İslâmî değerler muvacehesinden ele alarak onun nasıl bir anlam ve duygu çerçevesine oturtulduğunu tespit etmeye çalışmak akademik çevrelerin ve Devlet aklının yol göstericiliği ile Maarif vekâletine düşmektedir.
Mahremiyet kelimesinin başka dillerde karşılık gelebilecek kelimeler ile kıyaslama yoluna gitmek ve olgunun İslâmî kültürün kazandırdığı benzeri hiçbir toplumda bulunmayan üstün bir erdem olduğu diğer muhataplara/yabancı mahvillere bildirmek gerekir. Mahremiyet anlayışımızı şekillendiren varoluşsal boyuta ve toplumsal değişme unsurlarına tahsis edilmiştir. Buna göre membaı İslâmî öğretisi olan mahremiyet algısı, toplumsal hayatın farklı düzlem ve şartları altında birbirinden bağımsız şekiller alabilmiştir. Ancak teknolojinin ilerlemesine bağımlı olarak gelişen teknik imkânlar, mahremiyet meselesini bir evin, mahallenin ya da bir inancın/ itikadın müşahhas problemi olmaktan çıkararak küresel ve kültürel bir problem hâline dönüştürmüştür.
Bir birey, ne kadar hassas, dikkatli yahut farkındalık sahibi olursa olsun, internet ve sosyal medya kullanmaya devam ettiği müddetçe haram ve çirkin içeriklerin nesnesi olmaya devam edecektir. Çünkü söz konusu içerikler hayatın olağan akışında helâl ve meşrû unsurların içerisine sinsice yerleştirilmiş olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sosyal medyada bilgi ahlâkı
İlim erbabına göre modern çağda bilgiye ulaşmak, hızlı ve kolay bir hâl almıştır. Bilginin bu denli kolay ulaşılabilir olması özellikle en etkili iletişim aracı olan sosyal medya sunucularında birtakım risklere gebe olabilmektedir. “Sosyal medyada altına Hadis-i Şerif, Hz. Peygamber, Kutsî Hadis, Buhârî gibi ifadeler yazılarak paylaşılan her metin hadis değildir.” Başta hadis üzerinden dinî metinler olmak üzere bilim, sanat, siyaset vb. gibi alanlarda hızlı ve kontrolsüz yayılan yanlış bilginin kaos ve kargaşa oluşturabileceği ihtimaline dikkat çekilmektedir. Devamında aynı şekilde “Sosyal Medyada Kişilik Haklarına Saygı” başlığı altında özel hayatın gizliliği, kusurların örtülmesi, zandan ve gıybetten kaçınmak, üçüncü şahıslar hakkındaki ithamları araştırmadan yargılamamak gibi beşerî ilişkileri domine eden ahlâkî kuralların sanal dünyada da gözden kaçırılmaması gerektiği hatırlatılmıştır.
Öte yandan ilgi çekici video içerikleri ile milyonlarca insan, fenomen- kullanıcının tihniyeti ve ideolojisi çok ehemmiyet arz etmektedir. Bir youtuber üzerinden çoğu zaman İslâmî olmayan rotalara kolaylıkla çekilebilmekte ve ahlâkî değer yargılarından uzak bir hayata özendirilebilmektedir. Bu durum karşısında yanlışı doğruya, batılı hakka, zararlıyı faydalıya tebdil edecek ve Müslümanın yaşantısında oluşturulmaya çalışılan olumsuz algıyı boşa çıkaracak video içeriği sağlayan kişi ve kurumlara yadsınamaz bir ihtiyaç duyulmaktadır.
Bizi zora sokan ve ümmetçe muzdarip olduğumuz diğer bir ifade ile hâl-i pür melâlimizin sebebi nedir, derseniz… Kur’ân’ın gösterdiği istikametten sapıldığı ve âlemlere rahmet olan Peygamberimiz Hazreti Muhammed (sav)’in hayat örneğinden uzaklaşıldığı içindir. İslâm ülkelerinin bugünkü hâline işaret ederek İslâm medeniyetine gölge düşürme gayreti yanlış bir mantığa dayanıyor. İslâm ülkelerinin durumu, sadece, düşünceleri, duyguları ve fiilleriyle Müslümanların, İslâm medeniyetinin inanç ve ahlâk nizamından ne kadar uzakta olduğunu gösterir. Bugün İslâm medeniyetini ihya dâvâsı, Müslümanların, İslâm medeniyetinin inanç ve ahlâk nizamının bilincine varması ve kendilerini düzeltmesi dâvâsıdır. İslâm medeniyeti, bir inanç ve ahlâk nizamı olarak diri ve tazedir. Bu müstesna medeniyet, bu ilk ve tek hakiki medeniyet, Allah’ın vahyettiği bu inanç ve ahlâk nizamı, bütün insanlar içindir. İslâmiyet hiçbir kavmin dini değildir; Allah’ın bütün insanlar için seçtiği dindir. Bu din, kendini ıslah etmek, dünya ve ahiret saadetini elde etmek isteyen herkesin muhtaç olduğu bir rahmet ve hikmet kaynağı olarak kıyamete kadar muhafaza olunacaktır. Onun koruyucusu Allah’tır. Öyleyse, İslâm’da reform olmaz; gerekli olan şey, İslâm medeniyetinin esası olan inanç ve ahlâk nizamına göre, Müslümanların, kendi ruhlarında ve kendi hayatlarında yapacakları restorasyondur yani kendi olabilmektir. İki yüz yıldır bizi hapsettikleri batıl kumpastan-vesayetlerden kurtulmaktır. Kaybettiklerimizi “yitirdiğimiz yerden” yine inanıcımıza sarılarak bulmak olacaktır.
Sonuç itibariyle… Kuşkusuz problem hem büyük hem de ürkütücüdür. İnternet çağı, belli odakların kontrolünde fikirlerimize yön vermeye çalışan güçlü bir akım olarak hayatımızda yer almaktadır. Yukarıda zikrettiğimiz her bir aklı başında fikir ve beyanını özetinden de anlaşılacağı üzere, bizleri bu güçlü ve yıkıcı akıma karşı sahip olduğumuz değerlerden taviz vermeyerek Müslümanca yaşama ideasını mümkün kılacak tavsiyelere yer verilmek gerekir.
İlim çevrelerinin söz konusu tavsiyeleri ise, genelde internetin zararlı etkilerine karşı dikkatli ve hassas olmayı telkin ederken birey üzerinden bir farkındalık vurgusu yapmaktadırlar. Oysaki bir birey, ne kadar hassas, dikkatli yahut farkındalık sahibi olursa olsun, internet ve sosyal medya kullanmaya devam ettiği müddetçe haram ve çirkin içeriklerin nesnesi olmaya devam edecektir. Çünkü söz konusu içerikler hayatın olağan akışında helâl ve meşrû unsurların içerisine sinsice yerleştirilmiş olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bize göre hayatı her açıdan kuşatan ve insanın bütün gündemini şekillendiren, üstelik kontrolü bizde olmayan bir yöneltme ve algı müessesi üzerinde, bireyin ötesinde kurumların ve hatta devletlerin kafa yorması zaruriyet arz etmektedir.
Örneğin ülkemizin millî savunma, ulaştırma, sağlık ve uzay teknolojileri gibi pek çok alanda sahip olduğu millilik ve yerlilik kaygısı, bilhassa sosyal medya ve diğer tüm dijital platformlar üzerinde de görünmek zorundadır. Çünkü serverları ülkemizde olan ve Türk/Müslüman mühendisler tarafından geliştirilmiş bir sosyal medya sunucusu, kontrolü imkânsız görülen bir alanda Türk-Müslüman örf ve ananelerine uygun sosyalleşme imkânını bizlere sunabilir.
Mülahâzamız olarak Kur’ân’ı Kerîm’in Nisâ Sûresi 83. Âyet’i, işittiği herhangi bir bilgiyi soruşturmadan aktaran münafıkları veya imanı zayıf olan mü’minleri eleştirirken hem evrensel hem de aktüel bir mesaj vermektedir. Âyetin evrensel bir okumayla herhangi bir dönemde yaşayan ve içerisinde yaşadığı topluma karşı sorumlulukları olan insan tipolojisini betimlediğini söylemek mümkündür. Aynı şekilde nüzul döneminde Hz. Peygamber’i veya sahabenin ileri gelenlerini müstenbitler (hüküm çıkarma uzmanı) olarak tanımlarken, bizlere de ilgili konu uzmanlarını veya yetkilileri işaret etmektedir.
Mesaj açık ve nettir. Toplumun her bir bireyi, toplumu ilgilendiren ve bilhassa toplumun infial yaşayabileceği hassas konularda sorumluluk altında olduğunu unutmamalı ve bir haberi teyit ettirmeden paylaşmamalıdır. Vesselâm…