KUR’ÂN’ın getirdiği din, Hak Din ve verdiği bilgiler doğru, çağırdığı yol doğru. Ahlâk ve yaşayışta doğruluğa ve dürüstlüğe çağırmada Kur’ân, bâtılı ortadan kaldırmaya yöneltmektedir. Bu sebeple Allah, Kur’ân’ı müminler için bir “şifa ve rahmet” olarak nitelemiştir.
Müfessirler genellikle Kur’ân’ın şifa ve rahmet oluşunu manevî anlamda açıklamışlardır. Buna göre Kur’ân’da şifa vardır. Yani o, iman, amel ve ahlâka ilişkin manevî hastalıkları iyileştirir, müminleri bunlardan korur; kalplerden cahillik örtüsünü kaldırır, Allah’ın varlığı ve birliği konusunda kuşkuları ve tereddütleri giderir.
Kur’ân’da rahmet vardır. Yani Kur’ân, din ve dünya hayatının doğru, sağlıklı ve güzel olması için gerekli bilgileri içerir; hakkını vererek okuyanlara büyük ecirler kazandırır, Allah’ın mağfiretine ve hoşnutluğuna lâyık kılar. Kur’ân, müminler için güçlükleri kolaylığa çevirir, kusurları giderir, günahları siler.
Kur’ân’ın şifa oluşu, öncelikle mânevî anlamdadır. Ancak tıbbî tedavi ile birlikte veya tıbben tedavi imkânının kalmadığı durumlarda Kur’ân’ın bedenî ve psikolojik hastalıklar konusunda şifa verici tesirinin olabileceği yolunda yorumlar da yapılmaktadır. Ayette Kur’ân’ın “zalimlerin sadece ziyanını arttıracağı” ifade edilmektedir. Buradaki zalimlerden maksat, kör bir inat ve şuursuzlukla İslâm ve onun içerdiği hakikatleri reddederek, bunun yerine, başta şirk olmak üzere yalan ve düzmecelerden ibaret olan bâtıl inançları koyanlar, bunlara inanan putperestler ve benzerleridir. Bunlar için Kur’ân’ın şifa ve rahmet kaynağı olması şöyle dursun, onlar Kur’ân’ın beyanlarına rağmen sapkın inanç ve davranışlarında direnmeleri sebebiyle manevî yönden kendi zararlarını daha da çoğaltırlar.
İnsanlığı küfrün, şirkin ve ahlâksızlığın karanlıklarından kurtarmak için gelen İslâm dininin Kur’ân ve Sünnet gibi iki önemli kaynağı vardır. Yüce Allah tarafından gönderilen bütün peygamberlerin toplumlarına tebliğ ettikleri mesajların ve son din olan İslâm’ın, Allah’ın indirdiği hakikatler çerçevesinde vazgeçilmez inanç esasları, ilkeleri, ibadetleri, sosyal hayatı düzenleyen normatif kuralları vardır. Esasen, dini din yapan unsurlar da bunlardır.
İslâm, getirdiği İlâhî hakikatlerle, insanlığın varoluşsal sorularına cevap veren, insan ve toplum hayatını en uygun biçimde düzenleyen, dünyayı insanlık onuruna yaraşır bir biçimde yaşanılır bir yer hâline getirmeyi hedefleyen Hak Din’dir. İnsanlığın bu hedefe ulaşabilmesi için İslâm; hayatı, vicdanı, nesli, aklı, malı ve çevreyi korumak ve bunlara yönelen tehditleri bertaraf etmek için temel kurallar getirmiş ve müntesiplerinden bu kurallara tam bir duyarlılıkla uymalarını istemiştir.
Gayrimeşru cinsel ilişkilerin her türünü ve biçimini günah sayıp yasaklamak da söz konusu ilke ve kurallar çerçevesinde bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım, Kur’ân-ı Kerim’den önceki kutsal kitaplar olan Tevrat ve İncil’de de aynen vurgulanmıştır. Bu bağlamda İslâm, cinsel hayatın, ancak evlenmeleri helâl olan bir erkekle bir kadın arasında ve geçerli bir nikâh akdine dayanan evlilik birliği içinde söz konusu olabileceğini açık ve kesin bir şekilde bildirmiştir.
Bu meşru daire dışında kalan cinsel ilişkiler ise İslâm’da zina olarak nitelenmiştir. Toplumun çekirdeğini oluşturan ve onun geleceğini belirleyen aile kurumunu tehdit eden en büyük tehlikelerden biri olan ve toplumsal düzenin bozulmasına, nesillerin ziyan olmasına, insana mahsus bir erdem olan hayâ/edeb/utanma duygusunun yitirilmesine ve birçok hastalığın ortaya çıkmasına sebep olan zina hakkında Yüce Allah, onun “son derece çirkin bir iş ve çok kötü bir yol” olduğunu beyan ederek bu suçun işlenmesi şöyle dursun, yanına bile yaklaşılmaması talimatını vermiştir (İsra, 32; Furkan, 68; Mümtehine, 12).
Aynı hüküm Kur’ân’dan önceki kutsal kitaplarda da yer almış, bu suçu işleyenlere ağır cezalar verileceği beyan edilmiştir (Çıkış, 20/13; Tesniye, 5/18; 22/24; Matta, 15/19; Markos, 7/21).
İslâm, zinanın yanı sıra bütün çeşitleriyle eşcinselliği de açıkça yasaklamıştır. Kur’ân-ı Kerim’de eşcinsel ilişkinin çok çirkin bir fiil olduğu ve Allah’ın koyduğu sınırları çiğnemek anlamına geldiği açık ve kesin bir şekilde ortaya konulmuştur (Nisa, 15-16; Araf, 80-84; Şuara, 161-175).
Kur’ân’dan önce indirilen kutsal kitaplarda da aynı hükümler yer almış ve bu eylemlerin büyük bir günah ve ahlâksızlık olduğu belirtilmiştir (Levililer, 18/22; 20/13; Romalılara Mektup, 1/27; Korintoslulara Birinci Mektup, 6/9).
(Devam edecek…)