Ailenin muhafazası (1)

İzlediğimiz diziler, filmler, yarışmalar, reklâmlar ile maatteessüf CHP ve HDP’li belediyelerin aleni çalışmaları dahi ortada. Öyle görünüyor ki, artık toplum olarak bir yol ayrımına geldik. Ya bu dayatmaları sineye çekerek çocuklarımızın ve gençlerimizin duygu ve düşüncelerinin LGBT ideolojisi tarafından ele geçirmelerine göz yumacak ve usul usul kabul edeceğiz ya da harekete geçerek sivil ve güçlü tepkiler ortaya kocayacağız.

DÜNYAYI yöneten egemenlerin, siyasetçilerin ve de toplumlara yön veren sektörler ile ünlülerin merkezinde olduğu pedofili sapkınlığı, “Nasıl olur da çocukları pis emellerine alet ederler?” dedirtiyor.

Herkes şokta! Fransa hariç. Onlar LGBT propagandası ve dinî değerlere yönelik hicivlerle Olimpiyat açılışında büyük tepki toplarken, başörtülü sporculara getirdiği yasak ve evsizlerin gizlenmesi için yaptığı “sosyal temizlik” ise aynı Fransa’nın kirli yüzünü gösterdi.

Çağdaş Batı’nın, seküler hayatların ve ultra zenginlerin yaşayış tarzının iflas etmesi ile bazı kesimlerle yüzleşmek hiç de kolay olmayacak. Uygar Batı (!) demokrasi palavralarını sıralarken, ABD küfrü ve İsrail zalimliği Gazze’de on bir ayda 41 bin canı şehit etti. 20 bin çocuğun öldürülmesine sessiz kalan hayat biçimini inşâ eden insanlar ve devletler, Batı’da da nesilleri pedofili sapkınlığı ve LGBT lobileri eliyle soykırıma uğratıyor. Sessiz soykırım…

Günümüzde katı ideolojik mihrakların/örgütlerin de önüne geçen LGBT hareketlerinin eşcinselliği “bireysel masum tercihler” şeklinde savunması ve teşvik etmesinin arkasında yatan gerçekler artık konuşulmalı.

“Eşcinsel olmasalar da” eşcinselliği baş tacı edenler, Epstein* skandalı ile ortaya saçılan pedofili sapkınlıklarıyla dehşete düştüler mi, bilmiyorum. Onlara kalsa LGBT ile pedofilinin hiç alâkası yok. Lâkin “LGBT’yi savunayım” derken insanlığı aşağının da aşağısı mertebeye indirmenin öncüleri oldukları apaçık ortada.

Maddeci ünlüler (!) âlemini ve medyanın önemli bir kısmını kontrolü altına alan LGBT örgütlerinin baskısı görünüyor. Sosyal medyayı aleyhlerinde cümle kuramaz hâle getirdiler. Zaten aralarında esnemeyen bir bağ var. Sosyal medya şirketleri, 15 yıllık geçmişlerinde hiçbir sivil oluşumu, görüşü, milleti, dini, cemaati ya da toplumu böyle sahiplenmemişti. Ancak LGBT propagandası şirket politikalarının önüne geçti. 

LGBT demek, artık Twitter demek, Instagram demek, Facebook demek. Dizi ve sinema sektörü ise Amerikan kültür emperyalizminin kontrolünden “LGBT emperyalizminin” eline geçti. Yapımlardaki eşcinselleri dünyanın en iyi, en merhametli, en sevgi dolu ve en fedakâr karakterler olarak yansıtmayan hiçbir dizi ve film, artık sektörde yer bulamıyor. Çünkü sektör tamamen LGBT propagandasının kontrolüne girmiş durumda. Dizi ve film yapımcıları kendi projelerini değil Netflix, Amazon ve Disney gibi platformların dayattığı senaryoları çekmek zorundalar. Artık sadece başarılı yönetmen, yetenekli oyuncu olmak yetmiyor. LGBT yanlısı değilsen hiçsin, sıfırsın!

Sektörde var olmak isteyen birçok insan, referans olarak o renkli bayrağı ya sallamak ya da sosyal medya hesabında paylaşmak zorunda. Tahmin ediyorum, bu baskı bir süre sonra futbol takımlarını da esir alacak. LGBT yanlısı olmayan futbolcular kendilerine yeşil sahalarda yer bulamayacaklar. Çünkü maalesef gidişat bu yönde işaret veriyor. Dozaj tüm dünyada ve ülkemizde her geçen gün ve her yeni dizide, her yeni reklâm çalışmasında artıyor. Avrupa ülkeleri ve ABD için artık tüm eşikler aşıldı. Türkiye ise hem toplum olarak direniyor, hem de günden güne boyun eğiyor.

İzlediğimiz diziler, filmler, yarışmalar, reklâmlar ile maatteessüf CHP ve HDP’li belediyelerin aleni çalışmaları dahi ortada. Öyle görünüyor ki, artık toplum olarak bir yol ayrımına geldik. Ya bu dayatmaları sineye çekerek çocuklarımızın ve gençlerimizin duygu ve düşüncelerinin LGBT ideolojisi tarafından ele geçirmelerine göz yumacak ve usul usul kabul edeceğiz ya da harekete geçerek sivil ve güçlü tepkiler ortaya kocayacağız.

Takip edenlerin malûmudur, geçtiğimiz günlerde Beyazıt’ta yapılacağı duyurulan LGBT etkinliğine karşı ortaya konulan sivil tepki çok önemliydi. Umuyorum ki, bu bir başlangıçtı. Etkisini herkes gördü. Peki, daha neler yapılabilir?

Karşımızda markaları, sanatçıları, dizi ve sinema sektörünü yöneten güçlü bir lobi var. Evvelâ bunu kabul edelim. Sonra da neslin devamını ortadan kaldırmayı hedefleyen, yaratılışa savaş açan, fıtrata müdahale eden dayatmaya karşı öncelikle cesur olmalıyız. Bu zamana kadar sustuk; gündem olmalarını ve konuşulmalarını istemedik belki, lâkin işin “rengi” değişti. Toplum bilimciler, doktorlar, psikologlar, sosyologlar, STK’lar bir an önce harekete geçmeli.

LGBT lobisi, gücünü ürettiği argümanlardan alıyor. Sevgiyi ve aşkı ortaya atarak sapkınlığı olağanlaştırıyorlar. Savundukları ve dayattıkları tezleri güçlü içeriklerle çürütmemiz gerekiyor. Bilinçli ebeveyn ve öğretmenlerle bu yönde hareket başlatılmalı. Son zamanlarda yüzlerce anneden mesajlar aldım. Ne yapacaklarını bilemiyorlar. “Çocuğumu nasıl eşcinsel olmadan yetiştiririm?” diye çırpınan anneler var. Anneler özelinde eğitici ve yönlendirici çalışmalar gerekiyor. Yapılacaklar listesi uzayıp gider.

(Devam edecek…)