Ailede mutluluğun şifreleri

Aile bireyleri arasında sevgi varsa, vefa varsa, karşılıklı rıza varsa ve sabırla birbirlerine yol arkadaşlığı yapıyorlarsa, aile saadetini olumsuz etkileyen diğer her türlü davranışlar sıradanlaşacak ve tali yol hükmünde geçilip anayoldan saadet hedefine erişilecektir.

AİLE, Allah-u Teâlâ’nın insanlığa en büyük emanetidir. Dünya ve ahiret hayatı aile ile intizam ve sıhhat bulur.

İlk yuva Cennet’te kurulmuştur. Bu sebeple Allah için yapılan evlilikte Cennet’ten bir tat vardır. Yuvanın en güzel meyvesi ise çocuktur. Rahmet Peygamberi çocukları, “Cennet’in çiçekleri ve gönlün meyvesi” olarak tasvir etmiştir. “Evlât kokusunun Cennet kokusu” olduğunu vurgulaması da oldukça dikkat çekicidir.

Ailedeki saadet formüllerini kategorize etmek veya sınırlarını çizmek pek kolay olmamakla beraber, aile fertlerini mutluluğa eriştirecek asgarî müştereklerden söz edilebilir. Evlenen çiftler, evvelemirde Rabbin birbirlerine bahşettiği birer nasiptir. Bu nasip Allah’ın ilminde kesinleşmiş bir hükümdür. Bu hükme razı olmak imanın gereğidir.

Aile saadeti, eşlerin acısıyla tatlısıyla birbirini kabul etmesine bağlıdır. Bu işin temeli de rızaya dayanır. Ailedeki huzur ve mutlulukta rıza ve vefa çok önemlidir. Ailesine razı olan rahat eder ve vefa gösterenleri Yüce Allah mükâfatlandırır.

Aile kurumuna sadece nefisle değil, aynı zamanda, akıl, insaf ve sevgi ile de bakılmalıdır. Elinde sevgi sermayesi olan kimse bunu önce en yakınlarına harcamalıdır. Eşlerin birbirini kusuru ile birlikte kabul etmesi, aile saadeti için ilk adımdır. Eşlerin birbirinin yükünü çekmesi, ortak olması, sıkıntılarına sabretmesi, hatalarını affetmesi ve karşılıklı duâ etmeleri, iyi geçim için vazgeçilmez hasletlerdir. Zira tanımı herkese göre değişen mutluluk, cefada ve vefada saklı bir manevî akışın adıdır.

Sırf güzellik ve zenginlik, saadet için yetmez. Her şey para ve güzellik değildir. “Aile saadetinde varlık ve güzellik mi, yoksa güzel ahlâk mı?” sorusu, aile huzuru ve mutluluğu için cevaplanması gereken kritik bir karardır. Gözle görülebilir estetik kaygıların ve maddî değerlerin aile saadeti için yetmediğine dair etrafımızda birçok örneğe şahit olmaktayız. Hatta bunlar aile içi saadet yerine aile içi felâketlere sebep olmaktadır. Allah Resulü bu hususta yuva kuracak gençlere, mutluluk için dindar, akıllı ve dengeli birini tercih etmelerini tavsiye etmiş, bazen güzelliğin ve zenginliğin afet sebebi olacağını hatırlatmıştır.

Güzel geçinmek güzel ahlâktır. Güzel geçimin başladığı nokta gönüldür. Gönlün gıdası ise sevgidir. Sevginin kaynağı da Yüce Allah’tır. Daimî huzur ise Yüce Allah ile ünsiyetle olur. Ayrıca güzel ahlâkın temeli ise tevazudur. Tevazu, kendinin hâddini, karşındakinin hakkını bilmektir. Başka bir ifadeyle, hakkına razı olmaktır. Yüce Yaratıcı’nın hükmüne saygı ile eğilmeyen baş, kibirlidir. Kibirli kimse ise katı olur. Kibirli kimse ince bir aşkla sevmeyi bilmez. İncelip de bir gönle giremez. Böyle biri düşmanı ile değil, dostu ile bile geçinemez. Dolayısıyla aile kurumunda fertlerin bencil ve kibirli olması hâlinde ne yapılsa huzura erişilmesi mümkün olamayacaktır.

Güzel geçinmek bir sanattır. Hep “ben” diyenlerle mutluluk yolculuğu yapılamaz; hep “Ben haklıyım” diyenlerle hak bulunmaz. Güzel olan, kusurları güzelleştirmek, hataları bağışlamak, birlikte onarılarak, yaralar sarılarak, birbirine ayna olarak ve birbirine güvenle yaslanarak geçinmeyi başarabilmektir. Çünkü güzel huylu kimse ile geçim zaten kolaydır. Bir kadının en güzel şahidi eşidir, eridir. Kocanın şahidi de hanımıdır. Böylesi mahrem bir ortamda çiftler birbirlerine ve yavrularına karşı davranışlarını tetkik etmeli, varsa kusurları birlikte tedavi etmelidir.

Aile fertlerinden birisi bir kusur işlediği zaman, bu kusurun menfi tezahürleri aile bireylerinin davranışlarına da yansıyacaktır. Bu hususta Fudayl b. İyâz (ks) şöyle der: “Ben Yüce Allah’a karşı bir kusur işlediğim zaman, bunun sonucunu bineğimde, hizmetçimde ve hanımım da görürdüm. Onların bana karşı tavrı değişir, huyları sertleştirdi. Ben bunu anlar, pişman olur, hemen tövbe ve istiğfar ederdim. Onların da kötü huyu yok olurdu. Ben bundan, tövbemin kabul edildiğini anlardım. Çok defa da tövbe edip pişmanlık duyduğum hâlde bineğimin huysuzluğu, hizmetçi ve hanımımın itaatsizliği devam ederdi. Ben bundan, tövbemi kabul edilmediğini anlar, daha dikkatli olurdum.” (Şa’rânî s. 333)

Güzel geçinmek Yüce Allah’ın emridir. Aile reisi olan erkek, Yüce Allah’a karşı sorumludur. Onun ailesine güzel davranması farzdır. Zira kendi himayende olana zulüm, haramdır. Bunun için kadınlarla güzel geçinilmelidir. Kadınların tabiatı bunu gerektirmektedir. Böyle davranmakla kişi onlara merhamet etmiş olur. Ki bu, aynı zamanda erkeğin ibadeti olacaktır. Çünkü Yüce Allah, Nisa Sûresi’nin 19’uncu âyetinde, “Ey iman edenler! Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl değildir. Apaçık bir edepsizlik yapmadıkça, onlara verdiğinizin bir kısmını ele geçirmek için -evlenme ve boşanma konusunda- engel çıkarmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız, Allah’ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz” buyurmuştur. Diğer bir ayette, onların hakkını yücelterek şöyle buyurmuştur: “Onlar, kadınlar sizden sağlam bir söz almışlardı.” (Nisa, 21)

Aile içi ilişkilerde, aile fertlerinden birisi bilerek veya bilmeyerek bir hata yaptığında özür dilemesini bilmelidir. Burada iki önemli husus vardır: Birincisi, kişi hatasını anlamıştır. Bu büyük bir erdemdir. İkincisi ise, özür dilemek suretiyle hatasından dönmüş ve muhatabının gönlünü almıştır. Bu davranış, aile içinde huzur ve saadete sebep olur.

Aile reisine düşen görevlerden biri de hanımının hoşuna gidecek işler yapmak, onu sevindirmek, zaman zaman kendisiyle şakalaşmak ve onu rahatlatmaktır. Bu, onun sıkıntılarını giderir, öfkesini dindirir, üzüntülerini azaltır, yorgunluğunu alır ve kendisine çalışma şevki verir. En önemlisi ise erkek, hanımına güvenmelidir.

Örf ve âdetlerden gelen alışkanlıklarla (bazen) kadının omuzlarına zülum derecesinde ağır yükler yüklenmektedir. Hâlbuki kadının en önemli fıtrî özelliği, zarafet ve letafet ile süslenmiş kalbiyle eşini sevmesi ve şefkati ile yavrularını sarmalamasıdır. Kadın, anne olma vasfıyla yaratılmıştır. Eşine hayat arkadaşı olurken, evlâtlarının ilk mürebbiyesidir. Bu sebeple kadının varlığı kutludur ve bunun farkına varan eşlerle ailede anne-baba-çocuk mutludur.

Ailede mutluluk ve saadetin vazgeçilmez unsurlarından biri de çocuklardır. Bu hususta bize en önemli referans, Peygamber Efendimiz (sav) ve O’nun çocuklara karşı tavır ve tutumudur. Efendimiz, onların diliyle konuşur, çocuklarla arasındaki yaş ve davranış mesafesini dengeler, onların gönlüne girmeyi başarırdı. Çocukların elinden tutar, gezdirir, kucağına alır, öper, omzuna kaldırıp taşırdı. Bazen de diz çöker ve onları sırtına alır, elleri ve dizleri üzerinde yürüyerek evin içinde dolaştırırdı. Buna benzer örnek davranışları mevcuttu.

Söz konusu bu davranışlar bir pedagog ve psikolog gözü ile tahlil edildiğinde, çocuğa sevgiyi, değer vermeyi, güven telkinini, kendini huzurlu ve emniyette hissetmeyi, aileye aidiyet duygusunu geliştirmeyi, çocuğa kimlik ve kişilik kazandırmayı sağladığı görülecektir.  

Ailedeki huzur ve mutluluk çok basit bir davranışla bile elde edilebileceği gibi, ceviz kabuğunu doldurmayacak küçük bir davranışla da yekle yeksan olabilmektedir. Bunları tadat etmek imkânsızdır. Ancak ailedeki huzur ve mutluluğu temin edecek rıza, vefa, sevgi ve sabır gibi kıymetli hasletler, birer mutluluk şifresidir. 

Aile bireyleri arasında sevgi varsa, vefa varsa, karşılıklı rıza varsa ve sabırla birbirlerine yol arkadaşlığı yapıyorlarsa, aile saadetini olumsuz etkileyen diğer her türlü davranışlar sıradanlaşacak ve tali yol hükmünde geçilip anayoldan saadet hedefine erişilecektir. 

 

S. Muhammed Saki Erol, “Aile Saadeti”, Semerkand Yayınları, İstanbul 2006.