Aile olmak önemli, aile kalmak daha da önemli!

Aile olmak kadar, aile kalmak da önemlidir. Toplumların ayakta kalması, sağlıklı ailelerin varlığıyla mümkündür. Ailenin önemini kaybettiği toplumlarda kargaşa ve terör kendine daha kolay yer bulur.

HEPİMİZİN bildiği gibi, dünya bir misafirhane ve her bir köşesinde birbirinden farklı hayatlar sürüp gidiyor. Sürekli değişen yaşama rağmen değişmeyen ve önemini kaybetmeyen tek şey aile olmak ve sonrasında aile kalmak.

Aile, içinde bulunduğu toplumu -dışarıdan bakanlar için- en iyi şekilde özetler. Bu nedenle Türkiye’nin 2023 vizyonundaki aile vurgusu oldukça önemli. Aile kavramı kültürün oluşmasında ve yaşatılmasında önemli yere sahiptir. Aynı zamanda toplumun içeriden ve dışarıdan gelen tehlikelere karşı korunması, aile yapısının ne kadar çok korunduğu ile yakından ilgilidir. Çünkü toplumdaki iyi hâllerin kaynağı olduğu gibi ilk bozulmanın başladığı yer de yine maalesef ailedir.

Değişen dünyadaki yaşam hikâyelerinin kahramanları olarak, bütün yıkıcı unsurlara rağmen aile kurumunu ayakta tutabilmek adına takdir edilesi mücadele veren birçok anne, baba ve çocuk var.

Hangi kültür ve hangi cinsiyetten olursa olsun, insan olmanın gerçeklerini sırt çantasına koyarak yola çıkanlar kârdadır. Hele bu yolculuğun adı “evlilik” ise...

Evlilik denen bu yolculuğa çıkmadan evvel insan kendi ailesinin bir üyesidir. Karşısındaki insan da bir başka ailenin üyesi... Evlendikten sonra evlenilen kişi ile aile adı verilen ekip oluşur. Kurulan bu ekip ile her iki insan birbirinin hayatına dâhil olarak birbirinin ailesinin bir üyesi olur. Bu süreç iki farklı hayatın birleşip yeni kurulan düzene entegre olarak yeniden bir hayat inşâ etmek şeklinde özetlenebilir.

Peki, aile olmak, iki insanın evlenip, çocuk sahibi olup, onları gelişigüzel büyüttükleri bir ev midir? Yoksa kadının temizlik, bulaşık, çamaşır işleriyle uğraşıp erkeğin akşama kadar çalıştığı işten para getirmesi midir?

“Aile” denilen kavramın sınırları bunların çok daha ötesindedir.

Aile kavramı evrenseldir. Toplumun ve kültürün yapıtaşı olan aile, yaşamdaki birçok şeyin başladığı yerdir. Gelecekteki tercihlerimizi ve kararlarımızı küçük yaşlarda ailede edinilen bilgiler ve ahlâkî değerler şekillendirir.

Aile kavramı bir ilişkiler bütünüdür. Bu bütünlüğün içerisinde kadın erkek ilişkisini tarif ederken eşitlik, üstünlük, eksiklik gibi kavramlar yerine, “Kadın ve erkek, varoluş itibarıyla birbirlerinin tamamlayıcısı konumundadır” cümlesini kullanmak yerinde olacaktır.

Aile olmak, her şeyden önce aile üyelerinin fiziksel, duygusal ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanması ve böylece mutlu ve huzurlu bir ortamda sağlıklı ilişkiler yaşanmasıdır. Bu ilişkiyi ayakta tutan hasletler sevgi, saygı, önemseme/empati, güven, paylaşım ve değerlerdir.

Sağlıklı aile ortamlarında sorunlar karşısında yıkımlar ve kayıplar minimum düzeydedir. Bunun getirisi olarak da boşanmalar daha az görülür. Aile, işlevini ve varlığını sürdürmeye devam eder. Fakat bunun tam tersi bir durumda yani olumsuz hâller karşısında zayıf aile bağları, sevgi, saygı, iletişim ve paylaşımın olmadığı bir sağlıksız aile olarak kendini gösterir.

TÜİK verilerine göre boşanmaların yüzde 35.3’ü evliliğin ilk beş yılı içerisinde gerçekleşirken, yüzde 20.7’si ise evliliğin 6 ilâ 10’uncu yılında içerinde gerçekleşiyor. Evliliğin ilk beş yılı kritik bir zaman dilimidir. Peki, neden?

Evlilik yolunda atılan adımların ilki, karşılaşma/tanışma aşamasıdır. Güzel hayâllerin başladığı bu noktada kişi, karşısındaki insanın -kendine göre- olumsuz taraflarının farkına varamayabilir veya varmak istemez. Farkına varmaya başladığı zamansa karşıdaki kişinin değiştiğini düşünmeye başlar. Bunu kimi zaman dile getirir. Ya da “Ben sonra değiştiririm” düşüncesi hâkim olur.

Senaryonun devamında, evliliğin üzerinden yıllar geçtikçe “Evlendiğimizde böyle değildik, farkında mısın? İkimiz de değişmeye başladık” ya da “Annene/babana benzemeye başladın” cümleleri gelir. Temelde burada gözden kaçan, artık her iki tarafın evlendiği yaşta olmamasıdır. Evlilik denilen yolculuğa henüz ilk baştan karşınızdaki kişinin değişmesini isteyerek/hayâl ederek başlamanın doğru olmadığını -gözlemlediğim kadarıyla- söylemek mümkün.

Burada Kanunî Sultan Süleyman’ın şu sözü oldukça manidardır: “Yarsız kalur cihanda ayıpsız yar isteyen…”

Modern denilen çağda aile olmak, her geçen gün biraz daha zorlaşıyor. Evlilik yaşları büyüdü. Boşanmalar artmakta. Büyük aileler bölünüyor, çekirdek aileler ayakta durmakta zorlanıyor. Yıllardır dinmeyen Batı hayranlığını hâlâ dindiremezsek, aile yapısındaki bu çözülmeler büyümeye devam edecektir.

Aile olmak kadar, aile kalmak da önemlidir. Toplumların ayakta kalması, sağlıklı ailelerin varlığıyla mümkündür. Ailenin önemini kaybettiği toplumlarda kargaşa ve terör kendine daha kolay yer bulur.

Suç işleyenlerin kişilik yapılarına bakıldığında, aile birlikteliğinin bozulmuş olduğu fertlerin olduğu görülmüştür.

Gün olmasın ki, aile içi şiddet haberlerine rastlamayalım. İletişimin olmadığı aile içinde, konuşarak, anlaşarak sorunların üstesinden gelmek yerine başvurulan yöntemdir şiddet. Ya da istekleri karşılanmadığında fiziksel olarak güçlü olanın zayıf olana yaptırımıdır. Özetle, acizliğin, sevgisizliğin, saygısızlığın kaba kuvvetle maskelenmiş hâlidir.

Kabul edelim, babaanneleri, anneanneleri, dedeleri aile resimlerden çıkaralı uzun zaman oldu. Fakat hiç olmazsa küçük ailemizi koruyabilmek adına fedakârlıklarda bulunmalıyız. Her bir aile ferdi, üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmeli ve en az kendi hakkı kadar, diğer aile fertlerinin de hakkını gözetmelidir. Karşılaşılan olumlu/olumsuz durumlarda aile menfaatini her şeyden önde tutan aileler daha uzun ömürlüdürler. “Ben” yerine “biz” demek esas olmalı. Çünkü “ben” kelimesinin arkasına sığınan herkesin başını alıp gitmesi ya da karşı tarafa şiddet uygulaması kolay oluyor.

Güzel bir aileye sahip olmak, dünyada cennete sahip olmak gibidir. Bu cennetin kalıcı olması için gereken, her anlamda biraz gayret…

Son olarak, hepimizin kendi ailesinin haricinde daha büyük bir ailesi var. Adı, “Türkiye”… Kendi küçük ailemizden başlayarak, binbir güçlükle kurulan bu aileyi korumak, her türlü kötülükten muhafaza etmek, bu ülke topraklarının ekmeğini yiyip suyunu içen her bir ferdin büyük Türkiye’ye vefa borcudur.

Ailemizin kıymetini bilmek ve aile kalmak dileğiyle…