ANAYASA’nın 68’inci
Maddesinin 4’üncü Fıkrasına göre bir siyâsî partinin irticanın odağı olduğu
kanaatine varılırsa, o partinin kapatılmasına ve bazı yöneticilerine süreli
siyâsî yasak getirilmesine karar verilebiliyor.
İrticanın
ne olduğu konusuna girmek istemiyorum; icabında bu kavramın lâstik gibi
uzatılarak ihtiyaca göre istimâl edildiğini biliyoruz. Her ne ise…
Pekâlâ!
Bir siyâsî parti, ahlâksızlığın odağı hâline gelirse, ona da yasalarımız böyle
bir müeyyide getirmiş mi? Hayır! Ama neden?
Gerektiğinde
bir şiir okumayı yahut bir Kur’ân tilâvetini irtica sayıp bu memlekette partiler
kapatılıp insanlar hapse atılırken, yalan ve iftira, hırsızlık, cinsel taciz ve
tecavüzler sebebiyle ahlâksızlığın odağı hâline gelen partilere de, evet esas
bunlara da böyle ağır müeyyideler getirilmeli değil midir?
CHP’yi
işâret ettiğimi biliyorsunuz. Bu parti için “odak” kavramı yetersiz kalır,
gırtlağına kadar ahlâksızlığın her türlüsüne batmış bir partidir CHP. Şayet
böyle bir kanun çıkarılmış olsaydı, yalan, iftira ve küfür sebebiyle başta
Genel Başkanları Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere parti yönetiminde sağlam kimse
kalmazdı herhâlde. CHP’li belediyelerin birçoğunda hırsızlık, rüşvet, cinsel
taciz ve zorla tecavüz almış başını gidiyor.
Bu
tip bireysel suçlar her toplumda, her partide elbette bulunabilir ama burada
önemli olan, CHP belediyelerinin ve parti teşkilâtlarının odak hâline gelmiş
olması, çok daha vahimi de CHP’nin genel merkez, il ve ilçe teşkilâtlarının hep
beraber bu rezilliği himâye etmekte olmalarıdır.
Hiçbir
partinin ülke siyâsetini bu şekilde kirletmeye hakkı olmamalıdır! CHP,
milyonlarca taraftarıyla, bu memleketin ana muhalefet partisi olarak diğer
muhalefet partilerine nazaran daha büyük bir sorumluluk altındadır. Ama bunlar
Kılıçdaroğlu’nun ve ekibinin umurunda değildir.
Kılıçdaroğlu
bu partinin başına getirildikten sonra her şeyi berbat etti. Benim naçiz
kanaatime göre bu zât, başta Devletimizin düşmanlarıyla beraber ülkemize karşı
yaptığı hainlikler ve irtikap ettiği diğer süfliyatı, aldığı talimatla bilerek
yapmaktadır. Son mahallî idareler seçimlerinde hain ve gafil yoldaşlarının
yardımıyla elde ettikleri başarıdan sonra bunlar iyice yoldan çıktılar;
akıllarınca 2023 seçimlerinden iktidar hayâl ediyorlar.
Cumhurbaşkanlığı
Yönetim Sistemi’ne göre iktidar olmanın yolu Cumhurbaşkanlığından geçiyor.
Önceki iki seçimde Cumhurbaşkanı adayı olmaya cesareti olmayan Kılıçdaroğlu, bu
defa ürkerek de olsa ucundan adaylık sözünü telâffuz etme cesaretini gösterdi, “Benim aday olmayacağımı nereden
biliyorsunuz?” dedi. Onun bu lâfını
birçok insan ciddîye aldı, üzerine yorumlar yaptı. Ben şahsen buna hiç ihtimâl
vermiyorum. Şimdi maruz kaldığı zorlamaları savuşturmak için böyle bir ifadede
bulunmuş olsa da zamanı gelince kolayca çark ediverebilir.
Onun
son zamanlardaki erken seçim türküsünü de samîmi bulmuyorum. Ama bir ihtimâl,
belediye seçimlerinde elde ettikleri başarının güya rüzgârı sönmeden,
partisinden kopan Mustafa Sarıgül ve Muharrem İnce’nin kuracakları partilerin
kendilerini toparlamadan bir erken seçim istiyor olması da mümkündür. Son
günlerde bazı yandaş kamuoyu yoklama şirketlerinin anket uydurma gayretleri,
belki böyle bir erken seçim arzusunun tezâhürü olabilir.
Şimdiye
kadarki bütün seçimlerde “yenilmiş de yenilmiş” olan Kılıçdaroğlu’nun ümidi,
yeni acar kankaları Gelecek Partisi ile DEVA Partisi’dir. Öyle ya, Tayyip
Erdoğan’ın kazandığı her iki seçimde de aldığı oy miktarı yüzde 52’nin
altındadır. Bu kez Gelecek ve DEVA ortaklarının, Erdoğan’ın oyundan
tırtıklayacakları birkaç puanlık oy ile işi bitirmiş olacaklardır!
Evet,
böyle hesaplar yaptıklarını biliyoruz da, Kılıçdaroğlu o kadar da ahmak değil,
bu hesaba güvenerek risk alacağını sanmıyorum.
Zaten
bir de şu var: Kılıçdaroğlu’nun ülkeyi yönetmeye cesareti var mı acaba? Bir
SSK’yı yönetmeyi beceremeyen, devlet yönetiminde hiçbir tecrübesi olmayan adam,
kendi durumunu gayet iyi bilir. O böyle risklere girmez, siyâsî hayatında risk
alıp elde ettiği bir başarı yoktur. Partisinin önce genel başkan yardımcılığına,
bilâhare genel başkanlığına kendisi siyâsî mücadeleyle değil, birilerinin himmetiyle
bedavadan konmuştur. Onun için en keyifli şey, çöreklendiği CHP’nin başında
durmadan ahkâm kesmektir.
Tayyip
Bey’in bir erken seçim kararı vereceğini asla düşünmüyorum. Böyle bir şey onun
hayâllerine uymuyor. Seçim 2023 Haziran’ındadır, o zamana kadar kim öle, kim
kala! Köprünün altından daha çok sular akacak…
Burada bir tahminimi zikretmek istiyorum: Seçim ne zaman yapılırsa yapılsın, CHP’nin en büyük handikabı, kazandığı belediyeler olacaktır. Bütün vaatleri fos çıkan bu belediye başkanlarının yalanlarla, asılsız vaatlerle kandırdığı seçmen, ilk fırsatta CHP’yi yere vuracaktır. “Görelim Mevlâ neyler, neylerse güzel eyler”…