Ahlâkımızı yitirdik, hükümsüzdür

Dedelerimizin uğruna canını verdiği “ahlâk” kavramını elimizden “çağdaşlık” teraneleri ile aldılar. Farkında değiliz; sivrisinek gibi uyuşturarak ahlâkî değerlerimizi sömürüyorlar. Her eve kanalizasyon olup akıyorlarken, ümmetse, nasıl aşağılık duygusu aşılayan bir şerbet içirdilerse, ölü gibi bakıp suskunca izliyor.

AHLÂKÎ kurallar ve ananevî normlar, toplumsal huzuru sağlayan temel dinamiklerdir. Sosyal dengeler ve toplumların huzuru bu kuralların sağlam olması ile paralellik arz eder. Yüzyıllarca bu topraklarda var olmamızı kendi iç dinamiklerimize, bizleri bir arada tutan ortak değerlerimize borçluyuz.

Lâkin bizi cephede yıkamayanlar, kültürel emperyalizm ve ahlâkî çöküntü ile yıkma yoluna gidiyor ve bu konuda da -mateessüf- başarılı oluyorlar. Dedelerimizin canı pahasına koruduğu “din-namus” kavramları ayaklar altına alınıyor. En kutsal değerler gençler arasında alay konusu olabiliyor. Her geçen gün çocuklardaki ahlâkî çöküntüye şahit oluyor, her geçen gün ahlâka mugayir bir olay işitiyoruz.

Lût kavminin battığı, lânetlendiği şeyleri Muhammed (sav) ümmeti yapar oldu. Taş toprak utanıyor, Müslüman utanmıyor ve göz yumuyor.

Liselerde sapıklıklar artmaya başladı. Bunu alenen serdetmeye ve savunmaya başlayan bir gençlik oluşturmaya çalışanlar, en süfli ve en müptezel ifadeleri “özgürlük” teraneleri ile uluorta yerde gösterir oldular. “Kendi tercihi” imiş! Eroin içen de kendi tercihi ile içiyor, intihar eden de kendi tercihi ile intihar ediyor, adam öldüren de kendi tercihi ile öldürüyor; o hâlde hiçbir suça müdâhil olmayalım!

Çocuklarımızı eğitmeyip sadece şımartır olduk. Gençliği ise manevî duygulardan uzak, robotvari nitelikte duygusuz yetiştirir olduk. “Çocukergil” bir toplum olduk; aileleri ve öğretmenleri Batı kültürü ve dayatması ile artık çocuklar yönetiyor, babalar kız çocuklarına “Ben medenî bir babayım!” diyerek, onların en alçak hareketlerine göz yumar olmuş, en süfli tavırlarına sessiz kalır hâle gelmişler. “Gerici” yaftası yemektense ahlâksız hallere katlanmayı tercih eder olmuş kimisi.

Toplumsal baskı tersine döndü ama bu dönüş, uçuruma doğru bir güzergâh izliyor. Eskiden toplum ahlâklı olmayı empoze ederken, şimdi ise ahlâkî kurallara tepki verir oldu. Baylar, bayanlar! Her şeyden önce Müslüman bir toplumuz ve katlanmak zorunda olduğumuz bu ahlâksızlık, gayr-i Müslim toplumlarda bile hüsnükabul görmüyor. Bizdeki aklı zayi olanlarsa “özgürlükten” bahsediyorlar. Peki, benim özgürlüğüm ne olacak? Ben öyle ahlâksız görüntülere şahit olmak, hattâ onlara dair söylentiyi duymak dahi istemiyorum. 

Ahlâksızlar ahlâksızlıklarını yaşarken özgürler de biz inananlar neden onlara katlanmak ve bu pis görüntüleri görmek istemediğimizde “özgür” olamıyoruz? Ahlâksız tavırlara ve toplumu ifsâd eden hareketlere katlanmak/maruz kalmak zorunda kalıyoruz. Biz özgür değil miyiz? 

Bilimsel açıklaması varmış! Hormonların beyni yönetmesi imiş… İrade ve akıl bîtaraf bırakılacaksa, bütün suç işlemeye güdümlü beyinler rahatça suç işlesinler. “Bilimsel açıklama” deyip bir de üste çıkıyor “bilim insanı” dediğiniz “bir fani insan”. Bizse bilim insanını da Yaratanın emir ve yasaklarından bahsediyoruz.

Acaba yaratılanın aklı, Yaratanın fevkinde olabilir mi?

Bir zamanlar “Dünya tepsi şeklinde” diyenler de bilim insanları idi. Bilim insanı bugün bir şey söyler, yarın başka şey. Biri bir diğerinin söylediğini çürütür. Ama çürümeyen ve yok olmayan, ilelebet payidar kalacak Kerîm olan, Kadim olan, Kur’ân’ın ahlâk ve ahkâmıdır.

Küçük yaşta evlenmeye karşı çıkan bu zevat, en ahlâksız hâlleri kabul etmemizi istiyor. Film ve dizilerde liselileri evlendiriyor, küçücük çocuklara “sevgili” kavramını aşılıyorlar. Ama evliliğe gelince, bunu kız çocuğuna zulüm gibi lânse ediyorlar. Hâlbuki “evlilik”, erkeğe kız çocuğunun sorumluluğunu yüklüyor ve “O senin ihtiyaç kapın değil; taşıman, saygı duyman gereken eşin! Kullanıp atılacak eşya değil, o evlenip baş tacı yapılacak Allah’ın emaneti” diyor.

Batı kültürü ile batağa sürüklenenler, onlarla aynı dinden olanlar veya din ve ahlâkî yetkinlikten mahrum olanlarsa, bu toplumu yönlendirip yönetiyor, süfli düşüncelerini topluma “modernite” başlığıyla dayatıyor. Sevgi, güven ve huzuru ailelerden, fertlerden çalıyor. Sapık ve çarpık olanı dayatıyor, insanî ve fıtrî olmayanı kabul ettirmeye çalışıyorlar.  

Herkes çocuklarını düşünmeli! Bu sapkınlıklara sustukça, belâyı hak ettik demektir. Neden inananlar da ahlâksızlar kadar cesur değiller? Parklarda olmadık fuhşiyat işleniyorken etraftan namazlı niyazlı amcalar bakıp geçiyor. “Mahalle namusu” kavramı çoktan yok olmuş. Osmanlı’da kapılardaki iki tokmak neydi? “Kadınla erkek, bir kapı çalımı dahi muhatap olmasın” diye kadınlar için küçük, erkekler için büyük tokmak yapılmıştı ki gelen kadınsa evin kadını, erkekse evin erkeği baksın…

Ecdat bu kadar narin ve nazenin düşünürken, bizse sapık Batı’nın en çirkef hâllerini kabul eder olduk. Rabbimiz, içimizdeki ahmaklar yüzünden bize belâ yağdırmasın!  

Artık şehirlerimiz ve hayatlarımız güvenilirliğini kaybetti; birileri hayatlarımızı ve değerlerimizi ipotek altına aldılar. Kültürel yozlaşma o kadar ilerledi ve artık ahlâkî değerleri kaybetme ivmemiz o kadar arttı ki komşu, komşunun namusuna göz diker oldu. Babası, kızının namusunu korumaya kalktığında, “taş fırın erkeği, yobaz, geri kafalı” oldu.

Biz, komşusu aç iken tok yatmayı kendine ayıp sayan bir ümmet, bir kadının peçesine dokunan Fransız’a dünyayı dar eden Sütçü İmamların, savaş meydanında örtüsünü açmayan edep timsali Nene Hatunların torunlarıyız. Ne oldu bize? Batı, sömürdüğü ve öldürdüğü insanların ülkelerinin üstüne yıkılmaya mahkûm, dışı renkli ve içi zehir dolu bir yaşam sundu. Biz ki, çileyi bile sevdiren bir dinin müntesipleri olarak, boyalı şekere kanan sinekler gibi o renkli Holywood filmlerine kandık. Ne babaların babalık saygınlığı kaldı, ne eşlerin birbirine güveni; ne kanaat kaldı, ne huzur; ne din kaldı, ne dünya… Kim yaptı koskoca Müslüman toplumları böyle ruhsuz, böyle dinsiz? İslâm âlemi iki soytarının, birkaç filmin etkisi ile nefsinin elinde zebûn oldu. Kim oynadı bu toplumun sigortaları ile bu kadar?

Neden toplum olarak her türlü ahlâksızlığa karşı suskun olduk, lâl olduk? 

Gözümüzün önünde yapılan her türlü pisliğe tepkisiz kaldık. Benim dinim ve yaşam özgürlüğüm ne olacak? TV’de çocuğuma izletmeye edep ettiğim süfli hareketler sokaklarda cereyan ediyor; öyleyse çocuklarımızı parklara çıkarmayalım mı? Geceleri Amerikan gettolarının, dazlakların yaşadığı sokaklar gibi her türlü melânet ortaya mı saçılsın? Bu ümmet bu kadar pısırık, bu kadar kadavra mı oldu?

Dedelerimizin uğruna canını verdiği “ahlâk” kavramını elimizden “çağdaşlık” teraneleri ile aldılar. Farkında değiliz; sivrisinek gibi uyuşturarak ahlâkî değerlerimizi sömürüyorlar. Her eve kanalizasyon olup akıyorlarken, ümmetse, nasıl aşağılık duygusu aşılayan bir şerbet içirdilerse, ölü gibi bakıp suskunca izliyor. “Moda” diye üstünü başını yırtan, Allah’ın yasak ettiği dövmeyi vücuduna hunharca dağlayarak yaptıran, altına yapmış çocuk edâsıyla düşük bel pantolon giyen zevat, vallahi mide bulandırıyor!

“İslâm’a salyasını saçarak saldıranlar/ Ahlâk ve edepten yoksun, garip mahlûklar/ Modern insanmış, istediğini yaparmış/ Elinde kadeh, ağzında pipo, boğazında fular/ Allah’ım, ne komik bu soytarılar!”