Ahlâk ve karakter eğitimi

Çocuğunuz yanıtını bilmediğiniz bir soru sorduğunda, “İlginç bir konuya değindin, bunun hakkında açıkçası benim de yeterli bilgim yok. Ancak müsait bir zamanda birlikte araştırabiliriz” demek, baştan savma cevap vermekten daha sağlıklı olacaktır. İlk fırsatta da çocuğunuzla birlikte cevabı araştırabilirsiniz. Bu durum çocuğunuzla nitelikli zaman geçirmek ve birlikte bir şeyler öğrenmenin hazzını yaşama fırsatını yakalamaktır aynı zamanda.

“OĞLUM, doğduğunda bütün dünya sevinirken, sen ağlıyordun. Öyle bir yaşam sür ki, öldüğünde sen sevinirken bütün dünya ağlasın.” (Robin Sharma)

Ahlâk ve karakter

Ahlâk, insanın huylarının ve özelliklerinin bütünüdür. İnsan bu huy ve özelliklerinin etkisiyle iyi ya da kötü davranışlar gösterebilir. Ahlâklı olmak; insanın doğru, güzel ve iyi davranışlarda bulunması, yanlış, çirkin ve kötü davranışlardansa uzak durmasıdır. Karakter, bir bireyin ya da topluluğun kendine özgü olan, onu başkalarından ayıran temel belirti ve onun davranışlarını belirleyen ana özelliktir. İnsanın kendisine, çevresindekilere ve genel olarak topluma karşı tavırlarını belirleyen bir kavramdır. İyiyi bilme, iyiyi sevme ve iyiye ulaşma olarak da tanımlanır.

Ahlâk ve karakter eğitimi

Ahlâk farklı inanç, düşünce ve kültürlere göre farklı değerlendirilmekte ve bu nedenle de farklı tanımlanmaktadır. Bunlar büyük olmayan farklardır.

Kısaca belirtmek gerekirse ahlâk, insanın bir amaca yönelik olarak kendi arzusu ile iyi davranışlarda bulunup kötülüklerden uzak olmasıdır.

Yine ahlâk, bir toplumda insanların uymak zorunda oldukları davranış kurallarıdır. İnsan, ahlâkî davranışları öğrenmiş olarak doğmaz. Bu davranışların değişik toplumlarda değişik şekiller alması ve farklı olarak değerlendirilmesi de onların sonradan öğrenilmiş şeyler olduğunu göstermektedir.

Hangi durumda nasıl davranmamız gerektiğini, içinde yaşadığımız toplumun yetişkin bireylerinden, toplumsal yaşam şekillerinden veya yaşıtlarımızdan öğreniriz. Bu durumda net olarak söyleyeceğimiz bir husus, ahlâkın her şeyden önce bir eğitim konusu olduğudur. Yani ahlâklı olmak veya olmamak, öğrenilen bir durumdur. Bu eğitim, sadece okullarda verilen derslerden ibaret değildir. Bir bakıma bütün toplumu bir okul ve her insanı da bu okulun hem öğretmeni, hem öğrencisi sayabiliriz. Burada en büyük sorumluluk, çocuğun ilk ve en önemli çevresi olan aileye düşmektedir. Bunun için de sağlam bir irade ve sabır sahibi olmak gerekmektedir.

Ahlâk eğitimine başlama

Bazı uzmanlar anne ve babanın çocuğa anne karnındayken hikâyeler okunması, okşanması, sevilmesi, hatta konuşulması, sevgi sözcüklerinin kullanılması gerektiği sonucuna varmışlardır. Anne karnındaki çocuğu sevgi, şefkat, güven ve muhabbetle karşılamak gerektiği konusunda söylenenleri yabana atmamak gerekmektedir. Ne var ki, bizdeki çocuk yetiştirme ve eğitim zamanı olarak doğumdan sonrası, hatta okula başlama dönemi algılanmaktadır. Çocuğun eğitimi ve özellikle ahlâk ve karakter eğitimi uzun ve zorlu bir süreçtir. Bu süreç doğumdan ölüme kadar sürer.

Eğitimde sevginin önemli bir yeri vardır. Sevginin yanında küçük çocuk ve bebeğin eğitiminde güven ihtiyacı da oldukça önemlidir. Yeni bir dünyaya başlayan bebeğin güven, sevgi ve ilgiye ihtiyaç duyduğu bilinmektedir. Bebeğe karşı sevgi ve güvenin hissettirilmesi, annenin dokunuşu, okşayışı, sıvazlaması, güzel sözler ve ninniler söylemesiyle sağlanmaktadır.

“Sevgi gelince tüm eksiklikler biter” der Yunus Emre. Sevginin olmadığı bir iletişim ve münasebette çıkar ilişkisi gündeme gelir. Sevgi, sadece çocuklukta değil, hayat boyu her insanda olması gereken bir duygudur. Başarı, sevginin olduğu yerde gün yüzüne çıkar. Sevgi yoksa hüsran var demektir.

Bazı anne babaların “Daha o bebek, ne anlar? Onun sadece maddî ihtiyaçları karşılansa yeter. Yemiyor, yediriyoruz; giymiyor, giydiriyoruz. Daha ne yapalım?” gibi düşünceleri çok yanlıştır. Çocuğun sevgi dolu, şefkatli, sevecen biri olmasını isteyen anne baba, çocuğuna bebekliğinden itibaren bunları yaşatmalıdır. Çocuklar etrafında olup bitenlerden doğrudan etkilenirler ve bu etkileri alarak büyürler. Konuşmaları, hareketleri, tavır ve davranışları bir sünger gibi emerler. Gördüklerini, duyduklarını kaydeder, sonra da uygulamaya geçerler.

“Bütün cihanı araştırdım, güzel ahlâktan daha üstün bir liyakat bulamadım.” (Mevlâna Celaleddin-i Rumî)

Çocuk, gelişim özelliklerine göre eğitilmelidir

Çocuk, her gelişim döneminin kendi özelliklerini yaşar. Her dönemin kendine göre ihtiyaçları vardır ve bu ihtiyaçları, ilgi ve arzuları aile içinde, öncelikle anne baba tarafından karşılanmalıdır. Anne, baba ve eğitimcilerin çocuğun gelişim çağlarını ve gelişim özelliklerini bilmeleri, diğer eğitim alanlarında olduğu gibi ahlâk ve karakter eğitiminde de çok önemlidir. Çocukların gelişim özelliklerinin bilinmesi, verilecek olan her türlü eğitimi başarılı kılacaktır. Bu durumu bilmeyen bazı anne babalar tarafından gelişim çağlarındaki çocuğun bazı davranışları aykırılık, fevrilik, düzensizlik, asilik ve hatta ahlâksızlık olarak görülmektedir. Bunun sonucu olarak da suçlama, dışlama, mahrum etme ve şiddet benzeri tepkilerle güya yola getirilmeye çalışılmaktadır.

Burada bilinmesi gereken, çocuklarda beğenmediğimiz çoğu davranışın, çocuğun içinde bulunduğu gelişim çağının doğal bir özelliği ve normal olduğudur. “Bazı anne ve babalar bunları bilmek ne işe yarayacak ki? Öğrensek veya öğrenmesek ne olacak?” diye karşı çıkıyorlar. Çocukların gelişim niteliklerinin, özellikle ahlâk gelişimi ile ilgili özelliklerinin bilinmesi, çocuğa verilecek ahlâk eğitiminin ve karakter gelişiminin sağlıklı olması ve çocuk tarafından kazanılması açısından son derece önemlidir.

Burada altının çizilmesi gereken kelime “ahlâk”tır. Günümüzde ahlâk kelimesinin yerine farklı kelimeler kullanılsa da hiçbiri ahlâk kelimesini tam olarak karşılamamaktadır.

İyi örnek, iyi model olunmalı

Çocuğun ahlâk ve karakter eğitiminde en temel ve en etkili olanı, iyi bir örnek ve model olmaktır. Yaşayarak, örnek olarak, rol model olarak eğitmek ve bizzat iyi davranış örnekleri sunmak kadar etkili ve kalıcı bir yöntem yoktur. Çünkü çocukta öğrenmenin ilk ve basit şekli, çevresinde gördüğü davranışları taklittir. Bu nedenle çocuğun çevresinde bol miktarda iyi davranış örneği meydana getirmeye dikkat edilmelidir. Çocuk her yer ve ortamda güzel davranışlar görmelidir. Anne baba hangi söz ve harekete gülerse, çocuklar da birlikte güler, hatta kahkaha atarlar. Çocuklar benzer durumla karşılaşırlarsa aynı şekilde gülebilirler.

Ayaklarını içe veya dışa basarak ve başı dik yürüyen bir babanın çocuğunun babası gibi yürümesi, ellerini ceplerine koyarak konuşan bir babanın çocuğunun da öyle hareket etmesi mümkündür. Çocuklar birçok sosyal davranışı (nerede, ne zaman, ne yapılıp yapılmayacağını) başkalarını gözleyerek öğrenirler.

Aile içindeki olumsuz örneklerin çocuğa yansıması doğaldır. 214 hükümlü genç üzerinde yapılan “Suçlu Çocuklarda Zekâ, Kişilik ve Yakın Çevre Özellikleri” konulu araştırma bulgularına göre, suçlu gençlerin ailelerinde birinci dereceden akrabaları arasında yüzde 54 oranında hüküm giymiş suçluya rastlanmıştır.

Neden ahlâkî davranışlar?

Ahlâkî davranışların kazandırılmasında öncelikle kişinin yaptığı veya yapacağı davranışın doğru-yanlış, iyi-kötü, güzel-çirkin olduğu hakkında bilgisinin olması gerekir. Bu nedenle çocuğa niçin iyi davranması veya yanlış davranışını neden değiştirmesi gerektiği açıklanmalıdır.

Çocuk başlangıçta doğuştan getirdiği beceriler, içgüdü ve irsî özellikler dışında hiçbir şey bilmediğine göre, davranışları doğal olarak büyüklerinden, çevresindeki kişilerden öğrenecektir. Bir çocuk büyüklerinden iki şekilde öğrenir: Ya onları taklit eder ya da büyükler ona ne yapması gerektiğini doğrudan doğruya öğretirler.

Ahlâk eğitiminde doğruları öğretmenin bir yöntemi de telkin etmektir. Telkin, “bir düşünceyi aşılama, kabul ettirme” demektir. Buna bir anlamda öğüt verme de denilebilir. Telkinde muhatabın söylenilenleri duygusal olarak alma, kabul etme ve tasdik etmeye hazır oluş hâlinden yararlanma söz konusudur. Bu nedenle telkin yapan kişinin bilinçli ve alanında uzman olması gerekir.

Ahlâkî davranış ve değerlerin kazandırılması

Çocuklar yaşları ilerleyerek, akılları erdikçe, yaptıkları işler, tasarladıkları plânlar ve verdikleri kararlar üzerinde de düşünmeye başlarlar. Sorularının şekli değişir: “Niçin böyle yapıyoruz? Böyle yapmamızın değeri nedir? Böyle yapmamızla yapmamamız arasındaki fark nereden gelmektedir?”

Çocuğun hayatı, çevresi, yaptıkları, yapamadıkları, değerleri hakkında soru sorması bir olumsuzluk olarak değerlendirilip bu duruma tepki verilmemesi gerekir. Çocuk gelişim ve geçiş dönemlerinde böyle sorular sormazsa, değişim ve gelişiminin yanında duygularının yüceltmesi hiçbir zaman mümkün olmayabilir. Bize düşen görev, onları doğru soru sormaya ve düşünmeye yönlendirerek doğru cevapları bulmalarını sağlamak olacaktır.

Çocukların en meraklı olduğu ve çokça soru sorduğu, özellikle okul öncesi dönemde, aileler genellikle “Aman, çocuktur!” düşüncesiyle baştan savma cevaplar verebilmektedir. Ancak bu çok yanlış bir harekettir. Çünkü yanlış öğrenilen bir bilgiyi düzeltmek, yeni bir bilgiyi öğretmekten zordur. Özellikle anne babaların yanlış bilgi vermesi, çocuğun onlara karşı güvenini sarsabilmekte ve değerini düşürebilmektedir.

Çocuğunuz yanıtını bilmediğiniz bir soru sorduğunda, “İlginç bir konuya değindin, bunun hakkında açıkçası benim de yeterli bilgim yok. Ancak müsait bir zamanda birlikte araştırabiliriz” demek, baştan savma cevap vermekten daha sağlıklı olacaktır. İlk fırsatta da çocuğunuzla birlikte cevabı araştırabilirsiniz. Bu durum çocuğunuzla nitelikli zaman geçirmek ve birlikte bir şeyler öğrenmenin hazzını yaşama fırsatını yakalamaktır aynı zamanda. Ayrıca insanların bazen bazı konular hakkında bilgi sahibi olamayacağını, ancak araştırma ile bilgiye ulaşılabilir olduğunu da öğretmiş oluruz bu sayede. Yanlış bilgi vermektense “Bilmiyorum ancak araştırabiliriz” demek, çocuğa bir bilgiyi bilmediğinde utanmasına gerek olmadığını, bilmemenin ayıp bir şey olmadığını, bilgiye araştırmayla ulaşabileceğini, öğrenmenin hazzını tatmasını, yalana başvurmaya gerek olmadığını öğretmenin yanında nice bilgiyi de kazandırmış olur.

Çocuğun kendine ve başkasına duyduğu saygı

Kişi önce kendi değerinin farkına varmalıdır. Değerli olduğu, değer verildiği hissini yaşayamayan çocuk, kendisine olan saygısını ve güvenini yitirir. Ahlâk eğitiminin gerçekleştirilmesinde anne baba, kendine duyulan saygıdan ve anne-babada olması gereken otoriteden yararlanabilir. Bunun için, sözgelimi, kötü bir tutum ve davranış sergileyen çocuğa hakaret etmek, “Ne kadar düşüncesizsin, ne kadar ahlâksızsın” gibi onur kırıcı ve olumsuz sözler sarf etmek yerine, “Kendine acımıyor musun, bir de şöyle denesen?” ya da “Sence doğrusu nasıl olmalı?”, “Kendini mutlu etmek için söyle yapabilirsin”, “Sana yakışıyor mu, yazık değil mi?” gibi olumlu ifadelerin kullanılması, hiç şüphesiz daha iyi sonuçlar verecektir. Bu tür yaklaşımlar, çocukların kendilerine ve başkalarına duyduğu saygıyı geliştirmede ve bunun olumlu bir davranış hâline getirilmesinde çok yararlı olacaktır.