AHLÂK ve bilgi; şahsî
değerler kapsamında birincil kıymete sahip kavramlardan. Bu iki insanî vasıf,
sahip olunması kaçınılmaz bir zarurete sahip. Anlam ve tanım bakımından ayrı
kurguları ifade ediyor gibi gelebilir. Fakat birbirini tamamlayan yapısallıkta
ve ayrıştırılamaz bir yaşam elementi kıymetinde olduğunu da söylemek gerek.
İnsan,
“yaşamak” eylemine dâhil zaman dilimleri boyunca bir varlık-yokluk hengâmesinin
içindedir. Sanıldığının aksine varlık, maddesel verilere bağlı bir kavram
olmadığı gibi, yokluk da yine maddenin ölçülemez ve kategorize edilemez raddede
hissedilmesi anlamına gelmez.
Varlık,
bilginin ve o bilgiyle eşdeğerde artan fıtrî değerlerin nispetince bir hacme
sahiptir. Yokluk da onun tam zıddında, bilginin, erdemin ve fıtrî değerlerin
eksikliği rasyosunda bir tespit değeri taşır.
Hiçbir
ahlâk normu, bilgiden muaf değildir. Bilgi de anlaşılageldiği kalıpların çok
daha dışında, onları da kavrayacak şekilde olmakla birlikte, sadece o
anlaşılmışlıkla ifade edilemeyecek derecede geniş kapsamlıdır. Nasıl ki her
meslek ya da kâinattaki tüm kinetik değişkenler belli bilgi kalıplarına ihtiyaç
duyuyorsa, kişinin ahlâkını tamamlayacak bilgi gereksinimleri de hem niceliksel,
hem niteliksel bağlamda farklılık arz eder. Bütün bilgi ve ilim değerlerinin
toplamına bir kişinin sahip olması beklenemez. Fakat bütün ahlâkî düzgülere var
olan bilgi koleksiyonunun yeterli olması beklenir.
İnsan
bilgi birikimiyle maddî bir kazanç elde edebilir ya da şahsî pozisyonunu üst
seviyelere eriştirebilir. Fakat bu, onun varlık-yokluk grafiğinde teşkil ettiği
pozisyonu açıklamaz. Var olan bilgi birikiminin ahlâk düzeyine olan etkisi,
ancak varlığın ya da yokluğun teşhis edilmesinde bir anlam taşır.
Birbirini
takip eden bütün “loji”k unsurlar, ana bilim dallarını tamamlayan ve
destekleyen tüm alt kategoriler ve sayısal-sözel bağlamında ifade edilen cinsî
ayrıştırmalar, bilginin yegâne kaynağının Yaradan olduğu gerçeğini
değiştiremez.
Okumayı
ve çözümlemeyi bilmeyen yüzeysel akıl, Yaradan’ın Kelâmını (Kur’ân-ı Kerîm)
günahlar ve sevaplar yönergesi zanneder. Bu zannediş, okumakla bile
geçiştirilemeyecek bir cahilliğin emaresidir. Rabbin Kelâmı bilgi, bilim ve
ilim kaynağıdır. Akla hayâle sığacak ne kadar bilimsel eylem ve saptanabilir
teknolojik gelişim varsa, hepsi Yaradan’ın izni ve insanlığa bahşettiği çeşitli
fiiller dizisi sayesindedir.
Allah
(cc), insana önce ihtiyaç ve gereksinim duygusunu vermiştir. Bu en temel, en
göz ardı edilemez ve karşılığı verilmediği müddetçe ekarte edilemez duygulardandır.
Değişen jeolojik, biyolojik ve ırksal süreçler bu gereksinim duygusunu ortadan
kaldıramaz. Çağlar ve dönemler boyunca etkindir. Ancak coğrafî, sosyal ve
bireysel koşullarda yönelimi ya da miktarı değişkenlik gösterebilir. Fakat
ihtiyaç duymama gibi bir özgürlük alanı canlı organizma için tamamen
geçersizdir. İşte bu ihtiyaç temelli yaşam eylemleri insanı bilgiye, keşfe,
anlamaya ve sorgulamaya iter. Tüm bunlar çok geniş sınırlara kadar yayılım
gösterir, fakat yine dönüp insanın kendini bulur. Ve insan, bütün gereksinimler
ve onları tatmin etme yolunda gittiği bütün bilgi istikametleri boyunca kendini
anlamaya doğru ilerler. En başta varması gereken noktaya en nihayetinde varır.
Ve ahlâk kavramı olmadan hiçbir bilginin anlam taşımadığını, hiçbir tatminin
uzun vadeli olmadığını akleder. İşte Rabbin Kelâmı, insana büyük bir şeref
vermekte ve sürekli “akletmeyi” tembihlemektedir. Akıl, bilgi ve bunları
doğuran tüm gereksinimler, insanı ahlâka teşvik eder.
Ahlâksız
bilgi yakıcıdır. Erdemli bilgi hem öğretici, hem de insanı büyüten, besleyen ve
doyuran bir besindir.
Bilginin
hangi düzeyinde olursa olsun, insanın ilk bilmesi gereken şey, ilk bilginin ve
tüm bilgi normlarının sahibi, yaratıcısı ve öğreticisi Allah’tır.
Mucizevî kitap Kur’ân-ı Kerîm, sadece ahlâk ve değerler üzerinde duran bir öğreti olmayıp, bütün var olan, keşfedilen ve daha keşfedilmemiş, hatta hiç keşfedilemeyecek olan bilginin de kaynağıdır. Fakat okumak gerek… Rabbinin adıyla okumak…