Ah Müjgân!

Yüreğimin yangınını da sana benzetip gideceğim bu dünyadan. Ben bize çok iyi bakacağım, sen de bana çok iyi bak Müjgân. Çünkü ben, beni sende bıraktım. Ah Müjgân ah! Ben böyle afili sözler söyleyecek adam değildim. Bana ne yaptın böyle, ne yaptın?

HAVALAR çok soğudu Müjgân, sensiz ellerim üşüyor. Hayır, havanın soğuk olmasıyla ilgili değil bu, seninle ilgili! Gitmenle, terk etmenle, yalnız kalmamla ilgili...

Ölümü suçlama yine Müjgân. Biliyorsun, ölmek ve beni bırakmak istemesen gitmezdin. Ölümü bile öldürebilirdik biz seninle. Belki bilseydim gideceğin vakti, tek başıma bile katil olabilirdim. Tamam, tamam… Yalnızlığım vurdu yine başıma. Kızma bana bu soğukta mezarlıktayım ve deli deli konuşuyorum diye.

Ben yalnız ve suskun bir çocuktum senden önce. Renksiz hayatıma zorla giren sendin. Senin yüzünden böyleyim.  Üzerime renkli renkli boyalar saçtın, sesinle, sevginle süsledin beni; sonra da süslü bir yılbaşı ağacı gibi bırakıp gittin. Şimdi bir çöplükte gibiyim. Çöplükte bir yılbaşı ağacı gibi… Ne kadar saçma! Sen değil Müjgân, saçma olan hayatın ta kendisi!

Mutlu olmak nedir bilmezdim senden önce, eksiliğini de hissetmezdim. İnsan bilmediği bir duygunun eksikliğini hissetmezmiş. Hayatım senden önce normaldi. Sonra geldin, mutluluğu ve geriye kalan her şeyi baştan öğrettin bana. “Bak” dedin, “Bu ağaç yeşil, bu deniz mavi”. “Bak” dedin, “Bak!”. Mutlu bir adamın gözleriyle bakmayı öğrendim hayata. Ekmeğin ucunu koparıp ilk seninle yedim, martılara ilk seninle simit attım...

Ah Müjgân! Her şeyi anlattın bana, peki, ölümü neden anlatmadın? Anlatsan da inanmazdım zaten. Senin ağzından çıkanın kötü bir şey demek olacağına inanmazdım. Eğer sen ölümü anlatsaydın Müjgân, ben ölümü bile severdim. Şimdi ne yapacağımı bilmiyorum. Her sabah kalkıp saatlerce yürüyorum. Seninle gittiğimiz yerlere gidiyor, en sevdiğin tatlıdan yiyorum. Günün sonunda yine mezarlığa geliyorum Müjgân. Her geldiğimde çiçek almıyorum. Ekecek yer kalmadı çünkü. Seni de üzüyorum konuştuklarımla. Ama senden başka konuşacak kimsem kalmadı. Herkes öleni unutuyor bu dünyada. Ben seni unutamam Müjgân!

Hayır, ağlamıyorum, yine yağmur yağıyor. Bu kış çok uzun sürdü, biliyor musun? Gökyüzü bile ağlamasını dindirmiyor, benim gözyaşlarım nasıl dinsin ki?

İçimde bir yangın var Müjgân, dinmeyen bir yangın. Ben bu yangınla yaşayamam. Ben, ancak şair olurum bu ateşle. Mısralarımda yaşatırım seni. Böylece ölümsüz olursun Müjgân, kelimelerimle nefes alırsın.

Ah güzel kadın! Senden önce hiçbir şeydim. Sen beni çoğalttın. Şimdi yoksun yanımda. Ancak artık bir hikâyem var. Bana bir yaşam armağan ettin. Söyleyecek söz, anlatacak anılar ve seni her hatırladığımda yüzümün ortasında açacak olan kocaman bir gülümseme verdin bana. Şimdi gidiyorum, yeniden geleceğim. Giderken kırtasiyeden kalem ve kâğıt alacağım. Seni yazacağım. Belki böylece birkaç sene daha tutunabilirim hayata, yaşıyormuşum gibi yapabilirim. Sonra... Sonrasını sonra düşünürüz Müjgân.

Bu arada beklediğimiz film çıktı. İki kere izlemeye gittim. Biri senin, biri benim için... Ağlanacak hiçbir şey yoktu ama ben saatlerce ağladım Müjgân. İnsanlar bana deliymişim gibi baktılar. Pek de yanlış bir düşünce değil. Ben de onlara delirmediğimi, sadece sevdiğimin öldüğünü söyledim. Hepsi bana acıyan gözlerle baktı. Sonra küçük bir kız gelip yanağıma bir öpücük kondurdu, gözyaşımı sildi ve ağlamamamı söyledi. Yoksa sen çok üzülürmüşsün. Üzül Müjgân!

Daha çok ağlayacağım ben. Beni bırakıp gittiğin için sen de üzül. Beni bıraktın Müjgân, bizi bıraktın. Ben de kendimi bırakmak istiyorum. Ama önce şair olacağım. Senin sevgilin olarak gidemedim bu dünyadan, o yüzden sana olan sevgimi mısralara döküp, seni unutmayan bir adam olarak gideceğim bu dünyadan. Seni unutmayacağım Müjgân. İçimdeki bütün güzel şeyler sana ait. Yüreğimin yangınını da sana benzetip gideceğim bu dünyadan. Ben bize çok iyi bakacağım, sen de bana çok iyi bak Müjgân. Çünkü ben, beni sende bıraktım. Ah Müjgân ah! Ben böyle afili sözler söyleyecek adam değildim. Bana ne yaptın böyle, ne yaptın?