BU yazıyı yazmaya
karar verip başlamadan önce, şöyle bir Facebook sayfama göz atmak istedim.
Almanya’da yaşayan ve son umrem sırasında Hennes Tur rehberlerinden Adem Sevgi
Hocamın yazısına rastladım…
Adem
Hoca, aslen Ordulu yani Karadenizli ve üstelik Gürcü (benim gibi). İşte bu
sebeplerle sıkı takip ettiğim hocam yine döktürmüştü. Bu arada Millî Görüş
teşkilâtının umre turları vazgeçilmez tercihim olmuştur son altı yılda.
Abdullah Kodaman Hocam ile birçok kez umre yapmayı nasip etti Rabbim. (Elhamdülillah!)
Adem
Sevgi Hocamı bir yıl önceki umre ziyaretim sırasında tanıma imkânı bulmuştum. O
kafile ile gittiğim her umre ziyaretim inanılmaz ihlâslı ve verimli geçmişti.
Bu konuda çok iyi bir organizasyon becerileri var. Hiçbir dakikamızı boşa
harcatmazlar. İbadetlerimizden, ziyaretlerimizden, sohbetlerimizden ayrılıp Türkiye’ye
dönesim gelmez şahsen. Abdullah Kodaman ile Adem Sevgi Hocaların ilâhileri,
umre ibadetinin bitmemesini istetir insana. Allah onlardan ebeden râzı olsun.
Dinimiz hakkındaki engin bilgileri, imanî konularda bana çok şey katmıştır.
Şimdi
diyeceksiniz ki, “Bunlar Korona ile ne alâka?”... Şer olarak gördüğümüz bu
virüsün bize neler yaptığını anlatmak için başlamıştım yazıma. “Birçok şeyden
mahrum kaldık ama birçok da kazanımımız oldu” diyecektim. Vazgeçemeyeceğimizi
zannettiğimiz birçok şeyden vazgeçtik. Evlerimizde hapsolduk ama yanımızdaki,
birlikte yaşadığımızı zannettiğimiz aile fertleri ile iletişimimiz ne kadar azmış,
farkına vardık. Kâbe, Ravza ve tüm camiler kapandı. Ramazan ayında teravih
namazlarının da kılınmayacağı kararı alındı. Biz de evlerimizi mescit edip, aile
efradımızla cemaat olduk. Bunu belki de hiç yaşayamayacaktık bu illet
olmasaydı. Bu kadar düzenli ve başarılı Devletimize saldıran, iftira atan
zihniyet, herkes gibi beni de deli ediyordu. Ve bu minvâlde yazıp gidecektim…
Ama
hocamın, bu yazmak istediklerime değindiği yazısı beni fena vurdu ve siz
değerli dostlarımla paylaşmayı arzu ettim. Artık sözü Adem Sevgi hocama
bırakıyorum. Hayırlı, sağlıklı Ramazanlar ve de bayramlar dileklerimle…
“Allah
devlete ve millete zeval vermesin!”
“Allah devlete ve
millete zeval vermesin!” Hep böyle dua ederlerdi büyüklerimiz. Tarihî konulara
girince, rahmetli büyükannem bir iç çeker ve “Oğlum, Allah kimseyi devletsiz
bırakmasın!” der, yaşayan bir tarih olarak hem göç hâdiselerini, hem de 12
Eylül 1980 döneminde olan bazı olayları yorumlardı kendince.
Savaş
yıllarında Ermenilerin yapmış olduğu katliamlara şâhit olduğunu, erkeklerin
savaşa gittikleri sırada geride kalan kadın ve çocuklara nasıl muamelelerde
bulunduklarını gözyaşları içinde dile getirirdi. Hattâ amcazâdelerimin Tokat
Reşadiye topraklarında Ermenilerin su gözüne döktükleri zehir ile şehit
edildiğini söyler, Reşadiye’deki ılıcalara gittiklerinde kabirlerini ziyaret
ederlerdi.
Bu
Ramazan ayında neden böyle bir konuyu yazdım dersiniz? Müslüman, sevmede ve
yermede ölçü sahibi olan insandır. Birini överken de, yererken de adaleti asla
unutmaz, adaletten ayrılmaz. Hele mesele devlet ise, orada daha da itinalı,
daha da dikkatli olmak zorundadır. Devleti yönetenlerde hatâ, kusur, yanlışlık,
eksiklik, olabilir. Ama devletin nasıl bir nimet olduğunu asla ve asla unutmamak
lâzım. Devleti olmayan milletin ne namustan, ne şereften, ne haysiyetten, ne
onurdan, ne bağımsızlıktan, ne özgürlükten yana nasibi olur.
İşte
Irak, işte Suriye, işte Libya, işte Yemen, işte Filistin, işte Doğu Türkistan,
Keşmir ve Afrika’nın birçok ülkesi! Mal güvenliği, can güvenliği, namus
güvenliği, inanç özgürlüğü, kısacası yaşamları kendi ellerinde değil. Daha dün,
Avrupa’nın ortasında Bosna katliamlarını yaşadık. Unutmadık ve de unutulmaz.
Orta Doğu’da ne can kaldı, ne namus… Durum böyleyken, bir de şimdi dünya, Koronavirüs
ile sarsılıyor. Kim ne derse desin, Türkiye bu konuda dünya ülkelerinden kat
kat iyi durumda. ABD Başkanı, halkına neredeyse çamaşır suyu içirecek durumda.
O kadar çâresizler ki, “Dezenfektanları insanlara damardan zerk edelim” diyecek
kadar akıl tutulması yaşıyorlar.
Avrupa’da
insanlar büyük bir tedirginlik içinde. Yeterli maskeleri dahi yok. Hastanelerinde
durumlar vahim. Cenazelerin son hâlleri korkunç. Dünyanın hiçbir ülkesinde
cenaze nakilleri yapılamazken, Türkiye kargo uçakları ile cenazeleri ülkemize
taşıyor. Hastanelerde şu âna kadar bir sıkıntı yok. Sağlık personelimiz
gerçekten büyük fedakârlıklar içinde. Bazen “Bu kadarda olmaz ki” dedirtecek
uygulamalar olsa da, yine Devletimiz varlığını hissettiriyor.
Bu
konuları zaten medyadan takip ediyoruz, ediyorsunuz ve de biliyorsunuz. Rabbim
kimseyi devletsiz bırakmasın, devlet bu tür durumlarda kendini gösterir. Devlet
zor günlerde ortaya çıkar. Elbette birçok hâdisede daha iyi olması için
eleştiririz, ama o eleştiri Devlete değil, Devletimizi yönetenleredir ve daha
iyi olunması, yanlışlıkların düzelmesi içindir. Her şeye rağmen “İstemezük”
diyenlerden olmadık, olmayız.
Yanlışlıklar
yapılsa da takdir edilecek birçok mesele vardır. Bir vatandaş olarak hiçbir
devletin sınır kapısında çoluk çocukla rezil olmadık meselâ. Rabbim, rezil
rüsva eylemesin.
18
yıl bu millet, “Tanrı uludur” dinledi, sabretti, bekledi ve 18 yıl sonra ezanı tekrar
“Allah-u Ekber” ile işitti. Bugünler de gösterdi, Avrupa’da ve dünyanın birçok
yerinde ezanlar okunmaya başladı. Zira sabır, unutmak değil, beklemektir; zamanını,
zeminini gözetmektir. Hazırlık yapmaktır daha iyiye, daha güzele.
“Yiğidi
öldür ama hakkını yeme” derler, çok şiddetle eleştirdiğimiz yönler olsa da,
Devlete zarar verecek her türlü söz, eylem ve düşünceden kesinlikle kaçınmak
gerekir. İstanbul ve Anadolu işgalini bilenler/okuyanlar ne demek istediğimizi
daha iyi anlarlar. Bir söz paylaşırken, onun ne getirip ne götüreceğini insan
iyi hesap etmeli. Dünyaya sadece eleştiri gözlüğü ile bakmamak gerek; bazen ölmüş
kedi leşinin dahi ne güzel dişleri olduğunu görmek gerekir. Yoksa beynimiz
sadece leşe odaklanır, dikkatli olmak gerek.
Müslüman
her şeyi ile ölçülü, dengeli hareket eden insandır; derdimiz, “Daha iyi, daha
güzel olsun” içindir. Her şeye rağmen bu süreçte çok çok iyiyiz. Arzuladığımız
kadar olmasa da ümmetin sesi oluyoruz. Birçok meselede çok mesafe kat ettik.
Sağlık ve savunma alanlarında gelişmeler var. Bu gelişmeleri mânevî ve ahlâkî
noktalarda da bekliyoruz inşallah.
Bu
mübarek Ramazan ayı, tüm sıkıntılarımızın sona ermesine vesîle olsun inşallah,
ümmet coğrafyası huzur bulsun, sulh ve selâmete ersin.
Derdimiz
hem ülkemizde, hem tüm İslâm coğrafyasında adil bir düzen içinde yaşamak ve tüm
dünyanın huzur ve refah bulmasıdır. Gördük ki, dünyayı yönetenler bu zamana
kadar sadece plânlarını öldürmek ve sömürmek üzerine kurmuşlar. Ve gelinen
nokta belli!
Biz
kâinatın adil bir şekilde yönetilmesi ve kâinatta adil bir şekilde yaşanması
için, adil bir düzen için mücadele etmeliyiz. Bunun için, işe önce adil
olmaktan başlayacağız. Bir tane Türkiye var. Bir tane Anadolu var. Allah
devlete ve millete zeval vermesin!