Ah be Korona!

Biz kâinatın adil bir şekilde yönetilmesi ve kâinatta adil bir şekilde yaşanması için, adil bir düzen için mücadele etmeliyiz. Bunun için, işe önce adil olmaktan başlayacağız. Bir tane Türkiye var. Bir tane Anadolu var. Allah devlete ve millete zeval vermesin!

BU yazıyı yazmaya karar verip başlamadan önce, şöyle bir Facebook sayfama göz atmak istedim. Almanya’da yaşayan ve son umrem sırasında Hennes Tur rehberlerinden Adem Sevgi Hocamın yazısına rastladım…

Adem Hoca, aslen Ordulu yani Karadenizli ve üstelik Gürcü (benim gibi). İşte bu sebeplerle sıkı takip ettiğim hocam yine döktürmüştü. Bu arada Millî Görüş teşkilâtının umre turları vazgeçilmez tercihim olmuştur son altı yılda. Abdullah Kodaman Hocam ile birçok kez umre yapmayı nasip etti Rabbim. (Elhamdülillah!)

Adem Sevgi Hocamı bir yıl önceki umre ziyaretim sırasında tanıma imkânı bulmuştum. O kafile ile gittiğim her umre ziyaretim inanılmaz ihlâslı ve verimli geçmişti. Bu konuda çok iyi bir organizasyon becerileri var. Hiçbir dakikamızı boşa harcatmazlar. İbadetlerimizden, ziyaretlerimizden, sohbetlerimizden ayrılıp Türkiye’ye dönesim gelmez şahsen. Abdullah Kodaman ile Adem Sevgi Hocaların ilâhileri, umre ibadetinin bitmemesini istetir insana. Allah onlardan ebeden râzı olsun. Dinimiz hakkındaki engin bilgileri, imanî konularda bana çok şey katmıştır.

Şimdi diyeceksiniz ki, “Bunlar Korona ile ne alâka?”... Şer olarak gördüğümüz bu virüsün bize neler yaptığını anlatmak için başlamıştım yazıma. “Birçok şeyden mahrum kaldık ama birçok da kazanımımız oldu” diyecektim. Vazgeçemeyeceğimizi zannettiğimiz birçok şeyden vazgeçtik. Evlerimizde hapsolduk ama yanımızdaki, birlikte yaşadığımızı zannettiğimiz aile fertleri ile iletişimimiz ne kadar azmış, farkına vardık. Kâbe, Ravza ve tüm camiler kapandı. Ramazan ayında teravih namazlarının da kılınmayacağı kararı alındı. Biz de evlerimizi mescit edip, aile efradımızla cemaat olduk. Bunu belki de hiç yaşayamayacaktık bu illet olmasaydı. Bu kadar düzenli ve başarılı Devletimize saldıran, iftira atan zihniyet, herkes gibi beni de deli ediyordu. Ve bu minvâlde yazıp gidecektim…

Ama hocamın, bu yazmak istediklerime değindiği yazısı beni fena vurdu ve siz değerli dostlarımla paylaşmayı arzu ettim. Artık sözü Adem Sevgi hocama bırakıyorum. Hayırlı, sağlıklı Ramazanlar ve de bayramlar dileklerimle…


“Allah devlete ve millete zeval vermesin!”

“Allah devlete ve millete zeval vermesin!” Hep böyle dua ederlerdi büyüklerimiz. Tarihî konulara girince, rahmetli büyükannem bir iç çeker ve “Oğlum, Allah kimseyi devletsiz bırakmasın!” der, yaşayan bir tarih olarak hem göç hâdiselerini, hem de 12 Eylül 1980 döneminde olan bazı olayları yorumlardı kendince.

Savaş yıllarında Ermenilerin yapmış olduğu katliamlara şâhit olduğunu, erkeklerin savaşa gittikleri sırada geride kalan kadın ve çocuklara nasıl muamelelerde bulunduklarını gözyaşları içinde dile getirirdi. Hattâ amcazâdelerimin Tokat Reşadiye topraklarında Ermenilerin su gözüne döktükleri zehir ile şehit edildiğini söyler, Reşadiye’deki ılıcalara gittiklerinde kabirlerini ziyaret ederlerdi.

Bu Ramazan ayında neden böyle bir konuyu yazdım dersiniz? Müslüman, sevmede ve yermede ölçü sahibi olan insandır. Birini överken de, yererken de adaleti asla unutmaz, adaletten ayrılmaz. Hele mesele devlet ise, orada daha da itinalı, daha da dikkatli olmak zorundadır. Devleti yönetenlerde hatâ, kusur, yanlışlık, eksiklik, olabilir. Ama devletin nasıl bir nimet olduğunu asla ve asla unutmamak lâzım. Devleti olmayan milletin ne namustan, ne şereften, ne haysiyetten, ne onurdan, ne bağımsızlıktan, ne özgürlükten yana nasibi olur.

İşte Irak, işte Suriye, işte Libya, işte Yemen, işte Filistin, işte Doğu Türkistan, Keşmir ve Afrika’nın birçok ülkesi! Mal güvenliği, can güvenliği, namus güvenliği, inanç özgürlüğü, kısacası yaşamları kendi ellerinde değil. Daha dün, Avrupa’nın ortasında Bosna katliamlarını yaşadık. Unutmadık ve de unutulmaz. Orta Doğu’da ne can kaldı, ne namus… Durum böyleyken, bir de şimdi dünya, Koronavirüs ile sarsılıyor. Kim ne derse desin, Türkiye bu konuda dünya ülkelerinden kat kat iyi durumda. ABD Başkanı, halkına neredeyse çamaşır suyu içirecek durumda. O kadar çâresizler ki, “Dezenfektanları insanlara damardan zerk edelim” diyecek kadar akıl tutulması yaşıyorlar.

Avrupa’da insanlar büyük bir tedirginlik içinde. Yeterli maskeleri dahi yok. Hastanelerinde durumlar vahim. Cenazelerin son hâlleri korkunç. Dünyanın hiçbir ülkesinde cenaze nakilleri yapılamazken, Türkiye kargo uçakları ile cenazeleri ülkemize taşıyor. Hastanelerde şu âna kadar bir sıkıntı yok. Sağlık personelimiz gerçekten büyük fedakârlıklar içinde. Bazen “Bu kadarda olmaz ki” dedirtecek uygulamalar olsa da, yine Devletimiz varlığını hissettiriyor.

Bu konuları zaten medyadan takip ediyoruz, ediyorsunuz ve de biliyorsunuz. Rabbim kimseyi devletsiz bırakmasın, devlet bu tür durumlarda kendini gösterir. Devlet zor günlerde ortaya çıkar. Elbette birçok hâdisede daha iyi olması için eleştiririz, ama o eleştiri Devlete değil, Devletimizi yönetenleredir ve daha iyi olunması, yanlışlıkların düzelmesi içindir. Her şeye rağmen “İstemezük” diyenlerden olmadık, olmayız.

Yanlışlıklar yapılsa da takdir edilecek birçok mesele vardır. Bir vatandaş olarak hiçbir devletin sınır kapısında çoluk çocukla rezil olmadık meselâ. Rabbim, rezil rüsva eylemesin.

18 yıl bu millet, “Tanrı uludur” dinledi, sabretti, bekledi ve 18 yıl sonra ezanı tekrar “Allah-u Ekber” ile işitti. Bugünler de gösterdi, Avrupa’da ve dünyanın birçok yerinde ezanlar okunmaya başladı. Zira sabır, unutmak değil, beklemektir; zamanını, zeminini gözetmektir. Hazırlık yapmaktır daha iyiye, daha güzele.

“Yiğidi öldür ama hakkını yeme” derler, çok şiddetle eleştirdiğimiz yönler olsa da, Devlete zarar verecek her türlü söz, eylem ve düşünceden kesinlikle kaçınmak gerekir. İstanbul ve Anadolu işgalini bilenler/okuyanlar ne demek istediğimizi daha iyi anlarlar. Bir söz paylaşırken, onun ne getirip ne götüreceğini insan iyi hesap etmeli. Dünyaya sadece eleştiri gözlüğü ile bakmamak gerek; bazen ölmüş kedi leşinin dahi ne güzel dişleri olduğunu görmek gerekir. Yoksa beynimiz sadece leşe odaklanır, dikkatli olmak gerek.

Müslüman her şeyi ile ölçülü, dengeli hareket eden insandır; derdimiz, “Daha iyi, daha güzel olsun” içindir. Her şeye rağmen bu süreçte çok çok iyiyiz. Arzuladığımız kadar olmasa da ümmetin sesi oluyoruz. Birçok meselede çok mesafe kat ettik. Sağlık ve savunma alanlarında gelişmeler var. Bu gelişmeleri mânevî ve ahlâkî noktalarda da bekliyoruz inşallah.

Bu mübarek Ramazan ayı, tüm sıkıntılarımızın sona ermesine vesîle olsun inşallah, ümmet coğrafyası huzur bulsun, sulh ve selâmete ersin.

Derdimiz hem ülkemizde, hem tüm İslâm coğrafyasında adil bir düzen içinde yaşamak ve tüm dünyanın huzur ve refah bulmasıdır. Gördük ki, dünyayı yönetenler bu zamana kadar sadece plânlarını öldürmek ve sömürmek üzerine kurmuşlar. Ve gelinen nokta belli!

Biz kâinatın adil bir şekilde yönetilmesi ve kâinatta adil bir şekilde yaşanması için, adil bir düzen için mücadele etmeliyiz. Bunun için, işe önce adil olmaktan başlayacağız. Bir tane Türkiye var. Bir tane Anadolu var. Allah devlete ve millete zeval vermesin!