Ah alma organı: Dil

Dilin iftira, dedikodu veya kalp kırma yoluyla günaha yol alışında akla fütursuzca uğrayan bir şeytanî fısıltı yetmektedir. El ağır gelir de, dil hafifçe ve hemen harekete evriliverir. Tevekelli değil, Sevgili Peygamberimiz (sav), “İnsanları yüzüstü Cehennem’e sürükleyen, ancak dillerinin ürettikleridir” buyurmaktadır.

UZUVLARIN iş görme melekesi tasniflenirken şahsî menfaatler dikkate alınmış. Bu insicama tezat düşecek bir kelâm etmeyeceğim elbette. Ama her zaman olduğu üzere, şimdi de mefhumları genişletmek ve akla ilk düşen tariflerin maverasını keşfetmek emelindeyim.

Bu kaygıyla yolumu belirlerken, dil organının makbul ve meçhul kabiliyetlerini kaleme dost edecek ve ferah fikirleri zoraki düşünme eylemlerine davet edeceğim.

Dil, tat alma organı olduğu kadar, kalpleri yaralama teşebbüsleri dikkate alındığında, bir yanıyla da ah alma organıdır. Nice lezzetin müşterisi olan bu fevkalâde vücut parçası, insanı dehşete düşürecek kadar kudretli bir katliam gereci olarak da kullanılabiliyor.

Ne yazık ki dilin bu yönüyle savurgan ve fütursuz kullanımı, söze ve sözü kâinata yayan frekansa sadakatsizlik. Neticede bu azâ, söz ve ses aparatının yaraladığı, hasar bıraktığı ve yıkıp geçtiği mekânlar ağırlığınca sahibini kayba götürecek kadar yakıcı olabilir.

Tatlı maddelerinin düşük besin değerleri gibi, bazen tatlı sözün de düşük niteliği olabilir elbette. Ama hiçbir acımtırak kelime öbeği ile yüksek değerli bir anlam bulunamaz. Acı sözün kaynağı olan dil de, varacağı adres de bir şekilde acıyı tadımlar.

Dilin ah alma ihtimâli öyle çok da uzak bir yıkım değil. Şöyle bir bakıldığında insan kaybına, sevginin kemirilmesine, utanç hissinin ölümüne varacak kadar vahim, dünyanın yalnızlığından ahiretteki güzelliğin zayiatını mevzuya dâhil edecek kadar rizikolu bir vaziyet.

Dil ile verilen vaatler ve sözler özünde kalbe kefildir. Vaatlerle çiçeklendirilen kalpler üzerinde evvelâ o dilin sahibine ve sahibinin kalbine bir meylediş başlar. Bu meylediş, dilin sahibini güzelleyen ve çevresini süsleyen nitelikli ve ölçülebilir müspet duyguların da tomurcuklanmasını sağlar. Ne vakit vaatler boş çıkar ve sözler unutulur, işte tam burada kalpten kalbe erişen düşük tınılı bir ah feryadı yol alır. Dil ah alırken, bir başka dilden çıkacak söz öbeklerine de muhtaç değildir. Kefili olduğu kalbin tesir ettiği kalplerden yükselecek bir ah ediş ile zaten kıymetini, pahasını yerle bir edecek, güven hazinesini yitirecektir.

Dilin daha pek çok mahareti vardır. Ki birçoğunun sonu bu harekete geçme tutkusunun götürdüğü uçurumlu yollardır. Çünkü dil, harekete en hevesli organizmadır. Akla uğrayan anlık ve ölümsüz bütün kuruntular, dilin zapt edilmesini güç hâle getirir. Akıl nasıl ki sınırları geniş ve mihmanperverliği hayret verici bir vasatsa, dil de o değerde kavramları sese dökmede heveskâr ve acelecidir. İşte bu yolla bir hissediş daha iç âlemde mayalanmadan, kıvamını bulup da zararlı çıkıntıları törpülenmeden dil ile kâinata servis edilir. Ne var ki, iç âlemdeki bu toy hissiyat, dil ile kâinata devasa tesirlerde bulunacak, fakat içi kof ve eyleme düşmeyecek kadar çelimsiz bu hissedişin arkası gelmeyecektir. Yine ve yine hüsranla akıbetlenen bir dil eyleminin kaçınılmaz nihayeti, bir başka kalbe verdiği huzursuzluk nispetince “ah almak” olacaktır.

Rabbin katında çirkin bulunan ve insanı Cehennem’e götürebilecek günahlar; yalan söyleme, iftira atma, dedikodu, Allah ve Peygamber adına yalan söyleme, kalp kırma, küfür ve inkâr gibi zelil eylemlerin işlenmesinde dil organı ana unsurdur. Bütün bu cehennemlik huylara can veren, onları bir şekle sokan ve de duyulur ve algılanır hâle getiren zanlı dildir.

Eline bir taş alıp da masum bir insanı yaralamak akla düşerse, buna “Dur” diyecek pek çok merhaleden geçeriz. Hareketi ve harekete götüren kanaati var etmede aklın, kalbin, ruhun ve bedenin iştiraki lüzumludur. Akıl karışsa, kalp kararsa ve ruh ekarte edilse dahi taşı atmada eli eyleme geçirmek öyle hemen mümkün olamaz. Bu zaviyeden bakınca, bedenin günaha gidişi adım adımsa, dilin günaha koştuğu son derece aşikâr.

Çünkü dilin iftira, dedikodu veya kalp kırma yoluyla günaha yol alışında akla fütursuzca uğrayan bir şeytanî fısıltı yetmektedir. El ağır gelir de, dil hafifçe ve hemen harekete evriliverir. Tevekelli değil, Sevgili Peygamberimiz (sav), “İnsanları yüzüstü Cehennem’e sürükleyen, ancak dillerinin ürettikleridir” buyurmaktadır.