Ağır yük aman şimdi!

İnsan bazen düştüğünü zanneder veya gerçekten düşer. Oysa bu düşüşlerde insana yeni hayatlar bahşedilmiş olabilir. Bu anlayışla, bu kadar güçlüğe rağmen, “Bir çiçekle bahar olmaz ama her bahar bir çiçekle başlar” diyen merhum Necmettin Erbakan Hocamız gibi ümitvar olmak gerekiyor tabiî.

Ağır yük

YAŞANAN deprem hikâyelerinin çok ağır seyrettiği zamanlardan geçiyoruz. Canla başla yaralar sarılmaya devam ediyor. Zor günler olarak, bundan sonra bizim de afet ve ölüme yakalanmayacağımızın hiçbir garantisi yok tabiî. Yaşanan bu zor süreçlerde korkularla belenmiş mütebessim çehreler olup çıktık ortaya. Hiçbirimizin ömrü yakalarımıza dikili yaşamıyoruz ayrıca.

Bu yaşananlar bize çokça gösterdi hayatın sadece imkân meselesi olmadığını, insan afektelerini dizginleyebilmenin, erdemli, onurlu ve kanaatkâr olmanın yadsınamaz bir kıymet olduğunu. Düşmemek için ilerlemesi gereken bir bisiklete biner gibi olduğumuzun ehemmiyetini de kavradık. Yaşanan afetler her ne kadar daha çok yoksulu, garibi etkiledi görünse de, varidat ve tekasür ehlini de çokça etkiledi. Özellikle bu muhibba için çok daha büyük ders niteliği taşıdığını da gördük.

Üstenci bir dil kullanmadan, fert fert, aile aile sorunlara eğilmek en önemli yükümlülüğümüz olsa gerek. “Vazoyla saksının farkını sen söyleme, çiçeklere sor” diyen Arif Nihat Asya’nın sözünde olduğu gibi, sahici, samimî yaklaşımlarla, özellikle kayıpları olan ve mülksüzleşmiş her insana imkân sağlamak, ayrıca çoğunluğun sıkıntılarına bu vesile ile yeni çareler üretmek en doğrusu olacaktır. Bunları yaparken, insanın çaresizliklerini sömüren kötülerin plânlarını boşa çıkartıcı ne gerekiyorsa da yapmak...

Özellikle deprem bölgemizde yaşanan bu elemlerle birlikte kendi sıkıntılarımızdan hayâ eder konuma geldik ve millet olarak bu zorluklara ortak olduk adeta. Milletimizin alicenaplığını ve toplumumuza dair retrospektif bilgimizi daha da güçlendirdik. Millet olarak sorunlarımızı çözmeye müteallik bir etkin gücümüz ve sorunlarımızı çözmemize yardımcı, her zamanki gibi akıl yetiğimiz oldu.

Dünya yorgunu insanların karşısında acının keskinleştirdiği insanlar... Ekonomik bağımsızlık anlayışının karşısında kanaat ekonomisi oluşturma çabası... Kendi vicdanının yoksulu insanın karşısında acı esrikliğinde olan başka bir insan… Böyle büyük üzüntüleri tarif edecek kelimeleri icat etmek zor olacak ama olsa olsa bütün anlatımlar yaşananların sadece malûm-u ilâmından ibaret olacaktır.

Gerek Devletimiz, gerekse de milletimiz bu güçlüklerin çözümüne yönelik, sağaltı olabilecek projeler geliştiriyor ve daha da geliştirecektir. Yapılan bütün çalışmalarda doğru proje edilmiş, doğru inşâ edilmiş bütün kanonik yapılardan faydalanılması elzem olacaktır. Birlik ve beraberliğimizi daha da güçlendirmek, lokomatif güç etkisi yapacaktır böylelikle. Bu güçle yel, kayadan hiçbir şey aparamayacaktır. Hayatı sırtında çile ağırlığında taşımak da olsa, gayreti güdülemek esas olacaktır. Bunlar gibi hangi zor zamanlar nihayet bulmadı ki böyle?
Mânâda ve masada ağır, koca bir yük duruyor. Buyuralım hep birlikte...

Önceki sözlerime zeyl olacak ve hatta akraba düşecek mülâhazalarla sözlerimi nihayete erdireyim. Her beterden dersler çıkarıp beterin beterinden korunulabileceğini görmemiz gerekiyor. Öyle ki, insan bazen düştüğünü zanneder veya gerçekten düşer. Oysa bu düşüşlerde insana yeni hayatlar bahşedilmiş olabilir. Bu anlayışla, bu kadar güçlüğe rağmen, “Bir çiçekle bahar olmaz ama her bahar bir çiçekle başlar” diyen merhum Necmettin Erbakan Hocamız gibi ümitvar olmak gerekiyor tabiî.

Velhasıl, gelecekte her şey gelip geçecek, yaşadıklarımız bizlere kalacak...

Aman şimdi

Her türden şımarıklığın yanında, kimi insanın zaafı dillerde tüy bitirecek gerçek. Modern çağda da insan primitif, sünepe ve vahşidir. Eksik olduğu kafasına tokmak gibi indirilen aynı insan, büyük yarış ve tabiat savaşında. İnsanın erkleri hep bir şeylerle mücadele çabasında. Sayısız badire atlatıp yeni badireleri karşılama döngüsünde. Gediklerinde hep bir travmatik kalıntı… Üçüncü sayfa haberlerinde sos verircesine bir yalınkatlık hâl-i pürmelâl... İnsanın ruhuna açılan gedik, derinlemesine içe doğru bir akışın veryansı; biraz daha genişliyor olmalı... İyi beklentilerdeki an, yeni yeni dramatik yolculuğu çağırıyor. Bugünden yarına hep bir ölüm anksiyetesi yaşatıyor. Yanmadan kontrolde tutabilene hak getire! Yerine göre sel, deprem, yerine göre savaş ve kaza, akla gelebilecek ne varsa, insanlığın içinde yanan kor bir ateş oluyor.

Yine de sırlarla dolu bu âlem, simgeleriyle mücehhez bir köşede duruyor. Bir tohumun hayat bulması gibi tomurcuklar, dallar, tözler ve süreçlerle yol alıyor. Her yekinme bir tamir yapacaktır nasıl olsa... Çevresini iyi edene ilenip bütün insanlığın ilenci olacak. Hem iç, hem de dış tezyine katkısını sunacak. İnsana yelken olacak bu rüzgâr bir yerlerden illâki esecek. Kıştan sonra bahar yine gelecek. Güzel bir ikramda umut, rüya ve hayâl, insanın önüne güzel mısralar gibi dökülecek. Karın, kışın kemiğine sığınmış soğuk, cemreyle, nevruzla uyanacak yine. Bu dünyaya, insana ait ne varsa bilgimiz ve çabamız kadar varlığımız istikamet alacak. Dünyanın ve hayatın yırtığı öyle büyük olsa da -yine de hep bir ağızdan-, çok şeye nefesimiz ilaç gibi olacak…