ASLINDA tarih dışında kalan Ezoterik ve gizemli konulara girmek
niyetinde değildik. Tarzımız, bilinen tarihten günümüze doğru bir hat üstünde
anlatılmayanları gündeme getirerek dünyanın meselesini görünür katmanda deşifre
etmekti. Bu nedenle olabildiğince özgün olmaya çalışarak “iki Yahudilik”ten ve
“tanrı soylu hanedanlar”dan mülhem özgün nazariyeler ortaya attık. Görünür
dünya katmanı ve günümüz siyasal gelişmelerini henüz tamamlamış da değiliz bu
çerçevede. Bu nedenle diğer katmanlara geçmek hususunda da istekli olduğumuzu
söyleyemeyiz şimdilik. Ancak...
Çok sevgili bir kardeşlerimizin sorduğu “Şamballa nedir?”
şeklindeki sualin yanında, bir de aynı gün derindunya.com adresinde tevafuken gördüğümüz
“Baronlar ve bankerler yeraltına mı çekiliyorlar?” sorusuyla karşılaştık.
Bu minvâlde yayınlanan “Dünya dolar milyarderleri neden
yeraltında lüks sığınaklar yaptırıyorlar?” başlıklı video adreslerini
derindunya.com bulabilirsiniz.
Söz konusu videolara yapılan bazı yorumlar dikkatimizi
çekti:
“Yerin altı da, üstü de Allah’ın indinde... Bilinmeli ki,
kendilerine yerin altında demir saraylar yapmaya niyetlenenleri oralarda çok
sürpriz bekliyor. Bu adamları kim kandırdıysa fena kandırmış!”
“Demek ki yedi kat yer, günahkârları kendine çekiyor.
Üstüne üstlük çağrılanlar, bir de para harcıyorlar. Anlaşılan yeryüzünü
bitirdiler, şimdi sıra alt katmanda! Bre gafiller, kıyametten sizi yerin altı
mı kurtaracak?”
“1991’de Irak diktatörü Saddam’ın, komşusu Kuveyt’e girip
de ortalığı karıştırdığı sıralardı... ‘Saddam kimyasal silahlarla bize de
saldırabilir’ telâşıyla halkımız gaz maskesi satın alıyordu. Yeni dağılan
Sovyet Rusya’dan arta kalan batan geminin malları, mahalle pazarlarına kadar dökülmüştü.
Gaz maskeleri işte bu tezgâhlardaydı. O vaktin birinde, Ankara’dan bir adam
çıktı ve gizli bir sığınağın yerini gösterdi. Televizyonlarda görüntüleri
yayınlanan sığınak, harap vaziyetteydi. Bu haber üzerine yetkililer, ‘Bundan
bizim haberimiz yoktu. Ama burayı tamir edeceğiz!’ gibi lâflar ettiler. Sonra o
sığınak unutulup gitti. Ama ben unutmadım ve hatırımda tuttum. Fakat daha sonra
sığınağın akıbeti hakkında hiçbir şey çıkmadı…”
“Google’nin Silikon Vadisi kartelleri, yaklaşan küresel
çöküş için hazırlanıyorlar. Bu nedenle silahlanıp radyasyon geçirmeyen yeraltı
sığınaklarına çekildikleri söylenmekte. Sığınaklar sürpriz mi oldu? Hayır!
Sanal para Bitcoin ve türevleri sürpriz mi oldu? Hayır! O hâlde bunu da
izleyin: ‘Silicon Valley's Doomsday: Prepping For An Economic Apocalypse’…”
Birinci teori
“Sığınaklar sürpriz mi oldu?” denilmiş ya, bu nedenle
aklımıza, iki yeraltı sığınağı ya da iki yeraltı şehri, hatta iki yeraltı
ülkesi geldi bir anda. Onu siz de biliyorsunuz: Agarta ve Şamballa…
Nedir Agarta ve Şamballa?
Agarta ve Şamballa’ya ya da genel anlamda Ezoterik
yeraltı uygarlıklarına dair söylentiler birkaç ana aks üzerinden yapılmakta.
Daha doğrusu bu konuda “dört yeraltı teorisi”den söz edebiliriz. Bunlardann “birinci teori” şöyle:
Bu söylentide Agarta ve Şamballa, “soğumuş yer katmanı”nın
yani yer kabuğunun içinde oluşturulmuş iki dev mağara ülkesi olarak karşımıza
çıkmakta. İsimleri, Uzakdoğu kültlerinde Agarta ve Şamballa olarak geçen bu iki
“yeraltı ülkesi”, Nuh Tufanı’ndan önce ya da karanlık devirlerde kimilerine
göre dört, kimilerine göre altı kere dünyanın başına gelmiş olması muhtemel
olan İlâhî gazaplar anlamındaki çeşitli tufanların herhangi birinden evvel,
yeryüzünde yaşamış olan iki gelişmiş ve karşıt uygarlığın son savaşından bir
süre önce, söz konusu uygarlıkların rahip, bilge, bilimci ve yöneticilerinin,
dünyanın yok olmak üzere olduğunu öngörerek yeraltına çekilmiş olmalarıyla
ilintili bir teori…
Bu teoriye göre yeraltına çekilen iki karşı kutup hâlâ
orada. Belki de on ya da yüz binlerce yıl önce yeraltına koydukları devasa
mağaralarında kurdukları şehirlerde yaşamlarını sürdürmekteler...
Bu arada hemen söyleyelim: Yeraltı insanımsılarının
geçmişlerinde bıraktıkları düşmanlıklar da bitmiş değil. Şamballa hâlâ
Agarta’ya karşı!
Bu kadim düşmanlığın bir uzantısı olarak, Şamballalılar
ve Agartalıların yukarıda bıraktıkları eski ilkel akrabalarını zaman zaman
ziyaret etmiş olmaları muhtemel. Hatta günümüzde de bu kabil ziyaretlerin
sürdüğü söylenmekte. Tabiî ki ileri teknoloji kullanılan araçlarla yapılan ziyaretlerden
söz ediliyor. Meselâ uçan dairelerle yapılan ziyaretler...
İddia sahiplerine göre Agarta ve Şamballa’nın gizemli
ziyaretçileri, dünya üzerine çıkarak müttefiklerini aramaktalar. Fark
ettirmeden, amaçlarına erişmenin yollarını oluşturup ortaklarını buldular. Bu
nedenle dünyayı her zaman iki kutup üzerinden ve adı konulmamış Agartıcılar ve Şamballalılar
olarak bina ettiler. Bilinen adlarıyla bu kutuplar bazen “Habilîler ve Kabileciler”
oldu, bazen de “Mısırcılar ve Babilciler”… Hatta “Amerikancılar ve Sovyetçiler”
diye de adlandırıldı.
Peki niye?
Yani yeraltının Agarta ve Şamballacıları neden ezelî
kavgalarını yerüstüne taşıma gereği duydular. Yerüstünün zavallı insancıkları
onların kavgalarının içinde yoklardı ki… Şimdilerde niye, kendilerine
hissettirilmeden bu ezelî kavganın tarafları hâline getirilmekteler? Çünkü
Agarta ve Şamballa, yeraltı merkezleri olarak bizzat savaşmayı çoktan
unutmuşlardı. Ancak öfkeleri olduğu gibi duruyordu. Yerüstünde yaşadıkları
medeniyet döneminin son savaşında yenişemeden yeraltına kaçmak zorunda kalmışlardı.
Yeraltında savaş yapacak hâlleri de yoktu. Ya da vardı da niye yapsınlar ki?
Eğer bir yeraltı savaşına meydan verirlerse, bu durum onların sonu olurdu. O
hâlde ne yapmalıydılar? Anlaşılan o ki, yeraltının Agarta ve Şamballa uygarlığı
aklı, devamla bundan sonraki savaşlarını, yeryüzündeki ilkel akrabalıklarını
geliştirerek yapmaya karar vermiş olmalılar. İşte bu nedenle tüm tarih boyunca
zaman zaman yeryüzüne çıktılar. İlkellerin durumlarını kolaçan ettiler.
Bu arada, basitten başlayıp gelişkine doğru, teknoloji
transferi yaparak üst insanların kendi medeniyetlerini ve buna bağlı olarak
kutuplarını kurmalarına yardımcı oldular. Hatta yukarıyı ziyaret edenlerden bir
kısmının, burada hanedanlıklar kurup devletleri idare ettikleri hususunda
iddialar da bulunmakta. Bu hanedanlıkların Mısır Firavun Hanedanlığı ile Babil
Nemrut Hanedanlığı olduğu da söylentiler arasında. Hatta iddia daha da ileri
götürülerek, günümüz Avrupa ve bir kısım Asya hanedanlıklarının, Babil ve Mısır
üzerinden Agarta ve Şamballa soyuna kadar ulaştığını da ortada söylüyor.
İkinci teori
Şimdi de sırada “ikinci teori” bulunmakta. Bu teori, çeşitli coğrafya
atlaslarında gördüğümüz dünya kesitinin, kabukla çekirdek arasındaki kırmızı
ateşten müteşekkil erimiş madde bölgesinde aslında “magma” diye bir katmanın
olmadığı ve aralığın bir boşluk olduğuna dayanmakta. Zaten bu teorinin adı da
“İçi Boş Dünya Teorisi” olarak bilinmekte…
Bu teoriye göre, magmanın olmaması sebebiyle yaşanabilir
sıcaklıkta bir ters dünya resmi çıkmakta karşımıza. Bu anlamda, yaşanabilir bir
ters dünya fikrinden hareketle, tarihin derinliklerinde bir sebepten dolayı
yerkabuğunu delip içeriye geçmiş insanlar tarafından ara yerde bir iç dünya
oluşturulmasının muhtemel olduğu söyleniyor. Tabiî ki geçmişte yaşanmış olması
muhtemel olan tufanların birinin sonuna yakın, yok olma aşamasına gelmiş
dünyadan kaçış hikâyesinin bir parçası olarak, bu teori taraftarlarına göre,
üstten alta kaçan tufan öncesi insanlarının yer kabuğunu delip içi boş olan
dünyaya ulaştıkları ve dünya yüzeyinde yakaladıkları medeniyet ve teknoloji
seviyesini oraya da taşıdıkları ve hayatlarına kaldıkları yerden devam
ettikleri söylenebilir.
Yani şu an, içinde bulunduğumuz dünyanın geleceğiyle
ilgili olarak, kuşkuya kapılan mevcut ve duyarlı kimselerin, günümüz insanlığının
istikbâldeki hayatları için Mars'ta veya dünya benzeri gezegenler de
yaşanabilir yerler araması gibi bir durumdan söz ediyoruz. Anlaşılan o ki,
geçmiş uygarlıklardan biri de şu anki dünyanın içine düştüğü bunalımın
sonucunda, kendisi için “yeni dünya”yı uzayda değil de dünyanın içinde aramış
ve aradığını da bulmuş görünüyor. İşte orası, tarih boyunca olduğu gibi şimdi
de tek bir imparatorluğun egemen olduğu bir yeraltı coğrafyası! Yani Agarta medeniyeti…
Şamballa ise “içi boş dünya imparatorluğunun başkenti”
olarak yer tutuyor “yeraltı söylenceleri”nde.
Üçüncü teori
Şimdi de sırada “üçüncü
teori” var. Bu teori, yukarıda sözünü ettiğimiz “içi boş dünya imparatorluğu
Agarta”dan daha derin ve çarpıcı bir hikâye şeklinde karşımıza çıkıyor.
Bu efsaneye göre, sözü edilen Agarta ve Şamballa, çok
daha derinlerde, dünyanın merkezinde yer almakta. Yani çekirdek dünyada… Hatta
orada da değil, ondan da öte bir derinlikte... Bu derinlik, çok farklı bir
farazî yeğenin konusu olarak ve akıl almaz bir şekilde dillendirilmekte.
Denildiğine göre Agarta ve Şamballa’ya giden yol, dünya
kabuğunun altındaki devasa iki mağaraya uğradıktan sonra, alt katmandaki
yerküre ölçeğindeki magma bölgesine ya da ikinci teorideki boşluğa inmekte. Ancak
orada durduğu söylenemez. Bu sebeple oradan geçtikten sonra da dünyanın
çekirdeğine ulaşmakta. Aslında bu kozmik yolun nihaî hedefi, çekirdek yüzeyi de
değil. Oradan içeri atlayıp “kuantum berzahı” diyebileceğimiz soyut bir yol
bularak gözden kaybolmak… Ondan sonrası bize karanlık!
Çekirdekten öte olan bir başka boyut veya “paralel dünya”
yahut da “dünyalar evreni”, hatta daha da ileride temel malzemesi “anti-madde”
olan “anti-dünya evreni”nde kurulu bulunan iki uygarlıktan söz ediliyor Şamballa
ve Agarta ile bu teoride. Dediklerine göre, anti-dünyaların Agarta ve Şamballa’sı
iki soyutsal güç ve birbiriyle kan dâvâlı… Bunlardan birinin temel harcı
“karanlık madde”… Buradan hareketle diğer tarafın temel harcına da “ak madde”
denilebileceği kanaatini taşıyoruz. Ya da buna, “ışık ve nur” diyebiliriz.
Burada akılları karıştıran birkaç soru ortalık yerde
duruyor: Bu iki dünyanın Şamballa ve Agarta popülasyonu, yukarıda iddiada
olduğu gibi dünya medeniyetlerinden birinin çökmesi sonunda yeraltından bir yol
bularak, göçüp buralara kadar gelmiş iki karşıt insan ya da insansal medeniyet
kutbu mu? Yoksa dünyadan daha önce, teolojik anlatımlarda sözü edilen çok daha
başka âlemden buraya indirilmiş iki karşıt ve düşman güç ve onların
“proto-master”leri mi? Biz dünyalılar, sözü edilen proto-masterler üzerinden
çoğaltılarak, yerkürenin üst zemine çıkartılmış olan şahlar, vezirler, kaleler
ve piyonlardan oluşan “kozmik satranç”ın oyun parçaları mıyız?
Ne yazık ki bu suallerin cevabı yok! Ya da cevap, ilk iki
sorunun her ikisi birden…
Buna göre, kurulan “Geometria”da birkaç tane Agarta ve Şamballa
bulunmakta. Yeraltındakiler efsanesinin en başında, mevzubahis iki “karşıt
proto-kimliğin” ve devamla iki “karşıt proto-medeniyet”in ilk ve özgün biçimi
olan “proto-Agarta ve proto-Şamballa”nın, ilerleyen zaman içerisinde kendi
maskını yaratarak bir alt level oluşturmuş olduğu düşünülmekte. Böylece ortaya
çıkmış oluyor yukarıda sıralanmış olan teorilerin üçüncüsünün devamı ve karşıt
kutupları olarak “içi boş dünya’nın çekirdeğinin Agarta ve Şamballa’sı”… Ya da
“kuantum kuşakları” yani “kozmik nötron ve pozitron kutupları”…
Bundan sonraki aşamada bir alt level daha oluşturma
sırası kuantumculara geliyor. Ve böylece onlar da kendi masklarını yaratarak en
yukarıda sözünü ettiğimiz ikinci teoriyi oluşturan ve içi boş iki dünyanın iki kutbunda
yer alan Agarta ve Şamballa’yı ortaya çıkarıyor. Malûm, bunların alt leveli de
birinci teoride söz ettiğimiz yer kabuğunun altındaki devasa iki mağara
ülkesinde kurulu olan Agarta ve Şamballa kutupları üzerine şekilleniyor. Ve
“mağara leveli” de en alt level yaratarak yerüstünün iki kutbunu ortaya
çıkartıyor. Yani bizim dünyamızı ve biz insanları…
“Anlaşılacağı gibi bidayette, dünyadan oraya yani proto-Agarta
ve Şamballa’ya gitmek yok; aksine, bir başka âlemden buraya gelmek ya da inmek
var” diyebiliriz. Ve bambaşka “trans-kozmik” bir âlemde fitili ateşlenen ve
tarafların ilk indirildiği yerdeki “trans-galaktik” levelde devam eden bu iki
temel kavganın devamı olarak proto-us ya da “ilk akıl” tarafından dünya çekirdeğindeki
“ikinci alt level” oluşturulmuş ya da yaratılmış olmakta ilk önce.
Bu levelin devamı ve bu aklın plânının somut yapısı
olarak, İçi Boş Dünya Teorisi’nin üçüncü alt leveli oluşturulmuş oluyor
devamla. Bir sonraki aşamada ise bu levelin aklının eseri anlamında dördüncü
alt level yaratılarak ya da yapılandırılarak Atlas ve Himalaya dağlarının
altındaki kutupların ve onların sakinlerinin oluşturulmuş olduğu söyleniyor. Bu
level de dünya yüzündeki mevcut insanlığı ve onun tarihini yapan iki kutbu
oluşturmuş olmakta. Dünya üzerindeki bu iki kutbun adı, artık Agarta ve Şamballa
değil, “Atlantis ve Mi (Mu)” olarak geçmekte efsanelerde.
“Milâttan önce 12000 yılında, dünyanın üzerine çöktüğü
iddia edilen Nuh Tufanı öncesinde ve kendi aralarında yaptıkları nükleik
savaşların sonunda okyanuslara gark olmuş olan bu iki medeniyetin bilgisinden hareketle,
tufan sonrasındaki diğer medeniyet sahibi kavimler ve onların kutupları hayata
geçirilmiş” diyerek tamamlayalım teori efsanelerini. Ve diyelim ki, “Atlantis
ve Mu’nun kapsamlı masalı daha sonra!”…
İki kutup ve savaş
Yukarıdan aşağıya ya da aşağıdan yukarıya oluşturulan bu
levellerin sakinlerine kalan mirasla bir tek mirastan söz edebiliriz. Bu miras,
bir önceki levelin iki kutbu arasındaki kan dâvâsı ve onun öfkesi... Zaten bu
nedenle oluşturulan katmanlar iki kutup üzerine oturtulmuş görünüyor. Bu
kutupların dâvâlarının tarifi birinci aşamada “hak ve bâtıl” iken, daha sonraki
aşamalarda “iyi ve kötü”ye, devamla “artı ve eksi” gibi iki benzeşik felsefenin
karşıt takipçilerinin formatına dönüştüğüne şahit oluyoruz.
Görüldüğü gibi, sözü edilen yeraltı katman teorileri, bir
sürecin eserleri… Bu sürecin nerede başlayıp nereye geldiğini tespit etmek için
şu cümleyi kurmak gerek: “Agarta ve Şamballa teorisinin başlangıç noktası ‘Big
Bang’, bitiş noktası da elbette ‘Kıyamet’ olacak!”
Son teoride sözü edilen “proto-level” ve onların ara
akıllarınca oluşturulmuş diğer levellerin temel amaçları, “göreceli”
diyebileceğimiz iyi ve kötü karşıtlığında üretilmiş olan “güdümlü evrenlerin askerleri”ni
bir başka layerde savaştırmak... Bununla birlikte, görüldüğü gibi söz konusu
layerlerin adresleri farklı… Fakat farklı olan bir başka husus daha var: Her
level popülasyonunun oluşturulduğu zaman dilimi... Hem de küçük bir dilim
değil! Geçmişi milyonlarca yıla uzanan evrenin başka başka zamanlarından söz
ediyoruz. Dolayısıyla evrenin başka başka zamanlarında oluşturulmuş olan
“kozmik kutuplar”ın temel malzemesinin farklı olacağını da düşünmek lâzım.
Dememiz o ki, proto-levelde ortaya çıkan popülasyonun inşâsında bilmediğimiz bir başka kozmik malzeme kullanılmış olmalı. Meselâ yukarıda çıtlatıldığı gibi “ışık ve nur” harcı… “Bu harç, ilk katmanın sakinlerinin genetiğinin oluşturulduğu esnada kullanıldı” diyebiliriz “Evrenin Mimarı”nca. O hâlde buna, “som enerji temelli âlem” diyelim mi? Peki…
Devamla, ikinci levelde kullanılan malzemenin “süper nükleik”
bir kumaş olduğu düşüncesi geçerli olabilir. O hâlde buraya da “kuantum temelli
âlem” diyelim. Bu âlemin oluşturduğu üçüncü levelin malzemesinin “magmatik ateş”
olduğu düşünülebilir. O hâlde buraya da “ateş temelli âlem” diyelim. Ateş
katmanının oluşturduğu dördüncü levelin inşâ malzemesi ise büyük ihtimâlle “karanlık”
olmalı. Ya da “karanlık magnetizması” gibi bir malzemeden söz edilebilir. O hâlde
buraya da “karanlık madde temelli âlem” diyelim. Son level yani bizim
popülasyonumuzun oluşturulduğu düzlemin malzemesi de malûm olduğu üzere “toprak”…
O hâlde buraya da “toprak temelli âlem” ya da “maddî âlem” diyebiliriz.
Buradan hareketle bir tahminde bulunalım: İçinde
bulunduğumuz toprak medeniyetinin beklenen tufanın ya da evrenin kıyametinin
sonunda bu kozmik hikâyesi kapanırsa film biter. Eğer kapanmazsa, “toprak
temelli parsel”in arkasından gelecek olan beşinci levelin popülasyonunu inşâ
etmekte dijital temelli bir malzemenin kullanılacağını söylememiz çok da hayâlî
olmaz. Zaten hayâl değil! İçinde bulunduğumuz şu günlerde sözü edilen “yapay zekâ”,
“insanlık 2.0” ve “medeniyet 4.0” gibi uğraşların sonunda varıp dayanmak
istenilen yerde “dijital insan”ı üretmek… Bu, saklı gizli de değil, ayan beyan
biliniyor. Avatar ve MK projesi gibi birçok laboratuvar çalışmalarında
başlangıç aşamalarının çoktan geçildiği söylenmekte.
Efendim, geldik zurnanın son deliğine!
Doğal olarak, buraya kadar söylenen tüm hikâyelerin,
zaman ve mekân anlamında akıl almaz bir boyut üzerinde bina edildiğini düşünmüş
olmalısınız. Ancak burada duralım ve şöyle yapalım: Sözü edilen bu akla sığmaz
büyüklüğü küçültelim, küçültelim, küçültelim ve devasa bir bilgisayarın içine
sokalım. Ve bütün anlatılanları bir bilgisayar oyunu hâline getirelim. İçinde
yaşadığımız evren ile üzerinde oturduğumuz dünyayı, ilâveten kendimizi ve hayatımızı
da bu oyunun son levelin dijital parçaları olarak düşünelim. Bu oyunun adı,
“Agarta ve Şamballa” olsun... Ama bir cümle daha eklemek lâzım: Sözünü
ettiğimiz devasa bilgisayarın yeri, kafatasımızın içi... Yani onu da başka
yerde aramaya gerek yok.
Bu mümkün mü, böyle bir şey olabilir mi Allah aşkına?
Evet, mümkün ve gayet tabiî olabilir. Fakat bir kısım insanlar böyle olduğunu
düşünmüyor ve “Asla mümkün değil!” diye taban diretiyor. Bir kısmı insanlar da
aksine, böyle olduğu konusunda inatlaşmış durumda ve iddialarını ispat için
harıl harıl çalışıyorlar. İşte insanlığın hak ve bâtıl çatışmasının varıp
dayandığı yer, tam da burası!
Burada bir hatırlatma daha yapalım: Makalenin bir yerinde
“Evrenin Ulu Mimarı”, birkaç cümle yukarıda da “Allah aşkına” ifadesi geçti. Meselenin
anahtar sözcükleri de bunlar! O hâlde buyurun, yeniden oyunun başına dönelim!
Düz dünya
Yukarıdan beri size Agarta ve Şamballa’nın efsanesi
anlatıldı ve siz de masumane okudunuz. Sağ olun, ama sürdürün okumayı! Çünkü
burada duruyor ve soruyoruz kendimize: Fakir, bu masala inanıyor mu? Hayır!
Peki, neden anlattı inanmadığı bir hayâlî hikâyeyi? Çünkü bu ve benzeri efsane,
hikâye ve masalların Ezoterik aklın eseri olduğu kanaatini taşıyoruz. Ezoterizmin
tüm felsefî varyantlarının varıp “mel’un akla” dayandığına adımız gibi eminiz.
O hâlde fakir, inanmadığı Agarta ve Şamballa hikâyelerini niçin kardeşlerine
duyurma gereğini hissetti?
Hatırlayacaksınız, girdiğimiz yüzyıla daha önce bir ad daha
vermiştik: “Metafizik yüzyıl”… İşte bu yüzyılda Ezoteryal metafizik felsefe
çeşitlerinin o kadar çok PR’si yapılacak ki bu suretle “kadim kozmik yalanlar”ın
çağdaş kozmoloji ile harmanlanarak birer postülat olarak insanlara, toplumlara
ve tüm dünyaya dayatılacağı kanaatindeyiz. Hatta plânlanmış olan “21’inci
metafizik yüzyıl teolojisi”nin temel kıssaları olarak bunlar, insanların
beynine zerk edilmeye başlandı bile. Neredeyse tüm dinlerin içine sızmış ve
oralarda Ezoterik koyun postuna bürünmüş olarak temel inançları kurtlandırmaya
devam eden “gnostik kültlerin” kozmik masalları, isteyene Şamballa, isteyene
Agarta olarak yeniden ısıtılmış durumda.
Hangi ocaklarda ısıtılırsa ısıtılsın, “Agarta ve Şamballa”nın
yok aslında birbirinden farkı. Bu sebeple insanlar, toplumlar ve devletler
hangi tarafı seçerse seçsin, bu masalın içinde olmak zorunda. Fakir ise bu
masalın içinde olmadı, olmayacak inşallah! İşte bu nedenle Ezoterik bilgilere
inanmıyor ve hepsini reddediyoruz. Bu bağlamda, istiyoruz ki bundan sonra
kardeşlerimizin önüne sık sık getirileceği anlaşılan bu tür iddiaların
temelsizliği bilinsin. Kardeşlerimiz tarafından genel anlamda zaten biliniyor olmalı
da, fakir bir sefer daha hatırlatmak ve altını kalın kalemle çizmek niyetiyle
bu konuya girmiş bulunmakta. Ve bu minvâlde verdiğimiz bir kesin karar da var:
Bundan böyle bu tür Ezoterik bilgi zeminine bina edilmiş olan gnostik felsefenin
kurumlaşmış yapılarının asılsız hikâyelerini anlatmaya, gizemci yapıları
deşifre etmeye ve dilimiz döndüğünce dayanaksızlıklarını göstermeye gayret
edeceğiz Allah’ın izniyle.
Malûm, son günlerde bir “düz dünya teorisi” dönüp
dolaşmakta ortalıkta. Anladığımız o ki, bu teori kafaları karıştırmaya başlamış
durumda. Bu teorinin ardından ve yine aynı merkezce üretilecek antitezinin
varıp ulaşacağı yer, Agarta ile Şamballa ve “İçi Boş Dünya Teorisi”… Oradan da
mel’uniyete giden bir metafizik kült inşâ edilip insanların önüne konulacağına
kesinlikle kaniyim!
Son söz
Aslında bu minvâldeki konular, yüzyılın başında
“Hollywood'un ilk Ezoterik masalı” diyebileceğimiz “Matrix” filmi ile göz önüne
çıkartılmıştı. Ondan sonrasında da sayıları arttırılarak Ezoteryal kozmik
serüvenin yolcuları bu gnostik katara dâhil edildiler. Hatırlayacaksınız,
Matrix filmi için “Yahudi Bâtınîliği”nin beyazperdeye yansıması denilmişti.
Filmin kahramanı Neo da beklenen Mesih idi aslında… Hint Mesih’i “Avatar” da bu
minvâldeydi. Mesiyanik senaryoların arkasından bir dolu film yapıldı benzeri şekilde.
Anlaşılan kadayıf kızarmış gibi… Bu sebeple Ezoterizm, film senaryolarından
çıkıp gerçek tartışmaların konusu hâline getirilmiş durumda.
Gnostik felsefenin masalları, önce ekstrem bilimin
iddiaları olarak önümüzde, ardından da gerçek bilimin iddiaları olarak
gelecekler. Bu nedenle Müslümanların uyanık olmasının gereğine inanarak yazdık
bu makaleyi. Devam edeceğiz konuya. Zira bütün bu kabil masalların reddettiği
bir din ve bütün masalları reddeden bir gerçeklik olarak Müslümanlık, orijinal
kitabı ile tam orta yerde durmakta, çok şükür!
Zaman bulabilirsek, konuyu bir makale üzerinden biraz daha sürdürme niyetindeyiz. Ama ekollerin tarihi serimizin sıradaki konusu, Mu ve Atlantis olacak ve dizi onun üzerinden devam edecek.