SON yazımda, 1919’da
Afganistan’ın bağımsızlığını kazanmasından başlayarak Afganistan’daki iktidar
mücadelelerine yer vermiş, 1980’den sonra Sovyetlerin işgaliyle başlayan
Afganistan Savaşı’nın nedenleri ve tarihî seyri üzerinde durmuş, ayrıca Soğuk Savaş
sonrası tek güç kalan ABD’nin çoklu hedefler için Afganistan’a giriş süreci ile
Mayıs 2011’de Usame Bin Ladin’in öldürülmesinden sonra ABD’nin Afganistan’dan
askerlerini çekeceğini duyurduğu zaman dilimine kadar geçen süreyi özetlemeye
çalışmıştım. Bu yazımda ise Mayıs 2011’den günümüze geçen süreyi ele alacağım.
Afganistan
macerasının ABD’ye faturası ağır oldu
2001’de
ABD’nin Afganistan’a girmesiyle başlayan Afganistan Savaşı’nın 10 yıllık
faturası ABD için çok ağırdı. Öyle ki, bu sürede ABD bin 800 askerini kaybetti.
Binlerce askeri ise yaralandı. Ekonomik olarak da 500 milyar dolara yakın bir
yük, ABD ekonomisinin sırtına bindi. Bu dönemde yaklaşık 1,3 trilyon dolar olan
bütçe açığının çok büyük bir kısmının Afganistan faturasından kaynaklandığı ortadaydı.
ABD’nin bunu daha fazla sürdüremeyeceğinin ortaya çıkmasından sonra ABD
kamuoyunda çatlak sesler iyice yükselmeye başladı.
ABD bundan sonra yavaş yavaş güvenlik
noktalarını Afgan güçlerine devretmeye başladı. Haziran 2013’e gelindiğinde
güvenlik noktalarının önemli bir kısmı yerel güçlere devredildi.
Barack Obama, ABD güçlerinin 2016 sonuna doğru
ülkeden çekilmesini öngören bir karar alarak çekilmenin takvimini kamuoyuyla
paylaştı.
Bu arada Taliban, her geçen gün güçlenmeye
başladı. Ayrıca Katar’da bir temsilcilik açarak meşruiyet kazanma yolunda
önemli adımlar attı.
Afgan iç siyâseti karışıyor, Taliban ilerlemeye
başlıyor
Eylül 2014’teki seçim sonuçları Afganistan’da
tartışma yarattı. Seçimi kazandığı ilân edilen Eşref Gani ile seçime hile
karıştırıldığını söyleyen Abdullah Abdullah arasında gerilim baş gösterdi.
ABD’nin araya girmesiyle iktidar ikili arasında paylaşıldı. Fakat aralarındaki
yetki çatışması hiçbir zaman bitmedi. Bu durumu lehine çeviren Taliban, yerel
güçlere ait çok sayıda karakolu ele geçirdi. Nisan 2015’ten sonra saldırılarını
genişleten Taliban, çok sayıda ilçe merkezini kontrolü altına aldı.
Bu arada Taliban’ın kurucusu Molla Ömer’in
öldüğü duyuruldu. Taliban bu iddiayı ancak Temmuz 2015’te teyit etti. Molla
Ömer’in ölümünün ardından Taliban’da bazı ayrılıklar yaşandıysa da Molla Ahtar
Muhammed Mansur’un başa geçmesiyle örgüt bütünlüğünü korumayı başardı.
Taliban, Eylül 2015’te kuşattığı Kunduz şehrini
ele geçirdi. Ama ABD, Kunduz’u bombalamaya başladı. Bu arada bazı sivil
hedefler de vuruldu. Nihâyetinde Taliban, 15 gün sonra Kunduz’dan çekildi.
Fakat Kunduz’un Taliban güçlerince ele geçirilmesi, artık Taliban’ın büyük
şehir merkezlerine yöneleceğinin en önemli göstergesiydi.
21 Mayıs 2016’da Taliban lideri Molla Ahtar
Muhammed Mansur, İHA saldırısı sonucu öldürüldü. Örgütün başına Mevlevi
Heybetullah Ahundzade geçti.
Trump ile birlikte çekilme hız kazandı
Trump’ın başkan seçilmesinden sonra ABD askerlerini çekme
stratejisi hız kazandı. Bu arada Ekim 2017’ye gelindiğinde Taliban, ülkenin
neredeyse yarısını ele geçirmeyi başarmıştı.
Bu tarihten sonra Taliban hâkimiyeti hızla artmaya başladı. ABD
zaman zaman hava harekâtları ile Taliban’ı durdurmaya çalışsa da bu harekâtlar
sırasında bazı medrese ve sivil hedeflerin vurulması ülkedeki ABD varlığına
karşı halk desteğini iyice azalttı.
Ekim 2018’de ABD ile Taliban arasında ilk doğrudan görüşmeler
başladı. Ama herhangi bir ateşkes gerçekleşmedi. Taliban görüşmelere rağmen
saldırılarını hızlandırdı.
Psikolojik üstünlük Taliban’a geçiyor
Taliban, 20 Ekim’de Afganistan’da yapılması plânlanan seçimi engelleyeceğini
duyurdu. Nitekim birçok yerde seçimler yapılamadı. Bu durum ülkedeki psikolojik
üstünlüğün Taliban’a geçtiğinin en önemli göstergesiydi.
Bu
arada ABD isteğiyle Pakistan’da tutuklu bulunan Taliban’ın kurucu liderlerinden
Molla Abdulgani Birader serbest
bırakıldı. Birader, vakit geçirmeden Taliban Siyâsî Ofisi’nin başına
geçti. Birader’in ardından ABD’li asker
Bowe Bergdahl’e karşılık serbest bırakılan ve kamuoyunda “Guantanamo
Beşlisi” olarak bilinen Abdülhak Vasık, Nurullah Nuri, Muhammed Fazlı,
Hayrullah Hayırha ve Muhammed Nebi Ömer de örgüt içerisinde önemli görevlere
getirildiler.
Elde
ettiği psikolojik üstünlüğün yanı sıra örgüt kurucularının önemli görevlere
gelmesinden sonra Taliban, gücünü iyice arttırdı. Uluslararası toplantılardaki
Afganistan görüşmelerine Taliban heyeti davet edilmeye başlandı. Bu maksatla
Kasım 2018’de düzenlenen Moskova Konferansı’na katılan Taliban, siyâsî arenada
meşruiyet kazanmaya başladı.
Anlaşmaya
varıldı
Bu
tarihten sonra inişli çıkışlı seyreden müzakereler sonucunda Şubat 2020’de ABD
ve Taliban arasında anlaşma sağlandı.
Anlaşmayla
birlikte koalisyon güçlerinin Afganistan’dan çekilme süreci de başladı.
18
Haziran 2020’de ABD, Taliban ile yapılan anlaşma gereği Afganistan’daki
askerlerinin sayısını 8 bin 600’e düşürdü.
14
Temmuz 2020’de ise, varılan anlaşma gereği ABD’nin en büyük 5 askerî üssünün
yer aldığı Hilmend, Uruzgan, Paktika ve Lağman’daki askerî üsler
kapatıldı.
Ekim
ayı sonuna gelindiğinde ise kalan 8 bin 600 ABD askerinin sayısı 4 bin 500’e,
Ocak 2021’de bu sayı 2 bin 500’e düşürüldü.
Mayıs
ayına doğru da ABD dışındaki güçler ülkeyi terk etmeye başladı. Bu arada
Taliban, saldırılarına hız vererek ilerleyişini sürdürmeye devam etti.
Haziran
sonuna gelindiğinde Taliban’ın Afganistan’daki 370 bölgenin yarısını ele
geçirdiği, BM Afganistan Özel Temsilcisi Deborah Lyon tarafından duyuruldu.
Geçtiğimiz
Temmuz ayı başında ise ABD kuvvetleri, Afganistan’daki ana askerî üssü olan Bagram
Hava Üssü’nden çekildi.
Bu
arada Taliban, büyük il merkezlerini ele geçirmeye başladı. 6 Ağustos’ta Nimruz
da Taliban’ın eline geçti. Sonraki birkaç gün içinde kuzeydeki Kunduz şehri dâhil
olmak üzere birçok şehir Taliban kontrolüne girdi. 13 Ağustos’ta ise ülkenin
ikinci büyük şehri ve Taliban’ın kalesi olan Kandahar, Taliban kontrolüne
girdi.
14
Ağustos’ta ise ülkenin kuzeyindeki en önemli şehir olan Mezar-ı Şerif’i ve
Logar vilâyetinin başkenti Pul-i Alam, Taliban güçlerince ele geçirildi.
15
Ağustos’ta ise Taliban, ülkenin başkenti Kâbil’e girdi. Yazıyı kaleme aldığımda,
Sovyetlere karşı gösterdiği direniş nedeniyle büyük ün kazanan Ahmet Şah
Mesut’un memleketi Pençşir hariç, tüm ülke Taliban kontrolüne geçmişti.
Afganistan
durulur, Taliban meşruiyet kazanır mı?
Taliban’ın
Kâbil’e girmesiyle fiilen Taliban, ülkenin en önemli otoritesi konumuna
yükseldi. Bundan sonra Taliban’ın nasıl hareket edeceği bilinmiyor.
Ama
Taliban’ın ülkeyi katı kurallarla yönetmeye devam edeceği hususunda dünya kamuoyunda
ciddî bir endişe hâkim. Taliban ise birkaç gündür yaptığı açıklamalarla genel
af ilân edildiğini, kimseden intikam alınmayacağını, İslâmî kurallar
çerçevesinde kadın haklarına saygı gösterileceğini, uyuşturucu ekiminin sıfıra
indirileceğini, uluslararası toplumda çalışma arzusunda olduklarını deklare
eden açıklamalar ile dünya kamuoyunun endişelerini gidermeye ve uluslararası
toplum nezdinde meşruiyet kazanmaya çalışıyor.
Günlerdir
Taliban yetkilileri televizyonlara çıkarak bu minvâlde açıklamalar yapıyorlar.
Ayrıca basına da sürekli bu yönde demeçler veriyorlar.
Öyle
anlaşılıyor ki, 20 yıllık Taliban, edindiği tecrübeden bazı dersler çıkarmış.
Ancak her ne kadar meşruiyet kazanmaya ve endişeleri gidermeye çalışsa da yönetim
anlayışında radikal değişikliklerin olacağını düşünmek fazla iyimserlik
olur.
Taliban’ın
yaptığı açıklamaların ne kadarının gerçekleşebileceğini şimdiden söylemek güç
olsa da Taliban’ın medyayı etkili bir şekilde kullanma arzusunda olduğu
anlaşılıyor. Bu da Taliban’ın uluslararası kamuoyunda meşruiyet arama çabasının
bir parçası olarak görülüyor.
Taliban
ile birlikte Afganistan’ı nasıl bir geleceğin beklediğini şimdiden tahmin etmek
güç olsa da, başta Çin ve Rusya olmak üzere küresel güçlerin bölgeyi kendi
çıkarları doğrultusunda şekillendirmek isteyeceği, ABD’nin de her ne kadar
bölgeden askerî varlığını çekse de burada ciddî bir aktör olarak bulunmaya
devam edeceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Ama verilen ilk tepkilere
bakılırsa, Çin ve Rusya, Afgan politikalarında daha etkin hâle gelecek gibi
görünüyor.