Afganistan Savaşı’na panoramik ve kronolojik bir bakış (2)

Taliban ile birlikte Afganistan’ı nasıl bir geleceğin beklediğini şimdiden tahmin etmek güç olsa da, başta Çin ve Rusya olmak üzere küresel güçlerin bölgeyi kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmek isteyeceği, ABD’nin de her ne kadar bölgeden askerî varlığını çekse de burada ciddî bir aktör olarak bulunmaya devam edeceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Ama verilen ilk tepkilere bakılırsa, Çin ve Rusya, Afgan politikalarında daha etkin hâle gelecek gibi görünüyor.

SON yazımda, 1919’da Afganistan’ın bağımsızlığını kazanmasından başlayarak Afganistan’daki iktidar mücadelelerine yer vermiş, 1980’den sonra Sovyetlerin işgaliyle başlayan Afganistan Savaşı’nın nedenleri ve tarihî seyri üzerinde durmuş, ayrıca Soğuk Savaş sonrası tek güç kalan ABD’nin çoklu hedefler için Afganistan’a giriş süreci ile Mayıs 2011’de Usame Bin Ladin’in öldürülmesinden sonra ABD’nin Afganistan’dan askerlerini çekeceğini duyurduğu zaman dilimine kadar geçen süreyi özetlemeye çalışmıştım. Bu yazımda ise Mayıs 2011’den günümüze geçen süreyi ele alacağım.

Afganistan macerasının ABD’ye faturası ağır oldu

2001’de ABD’nin Afganistan’a girmesiyle başlayan Afganistan Savaşı’nın 10 yıllık faturası ABD için çok ağırdı. Öyle ki, bu sürede ABD bin 800 askerini kaybetti. Binlerce askeri ise yaralandı. Ekonomik olarak da 500 milyar dolara yakın bir yük, ABD ekonomisinin sırtına bindi. Bu dönemde yaklaşık 1,3 trilyon dolar olan bütçe açığının çok büyük bir kısmının Afganistan faturasından kaynaklandığı ortadaydı. ABD’nin bunu daha fazla sürdüremeyeceğinin ortaya çıkmasından sonra ABD kamuoyunda çatlak sesler iyice yükselmeye başladı.

ABD bundan sonra yavaş yavaş güvenlik noktalarını Afgan güçlerine devretmeye başladı. Haziran 2013’e gelindiğinde güvenlik noktalarının önemli bir kısmı yerel güçlere devredildi.

Barack Obama, ABD güçlerinin 2016 sonuna doğru ülkeden çekilmesini öngören bir karar alarak çekilmenin takvimini kamuoyuyla paylaştı.

Bu arada Taliban, her geçen gün güçlenmeye başladı. Ayrıca Katar’da bir temsilcilik açarak meşruiyet kazanma yolunda önemli adımlar attı.

Afgan iç siyâseti karışıyor, Taliban ilerlemeye başlıyor

Eylül 2014’teki seçim sonuçları Afganistan’da tartışma yarattı. Seçimi kazandığı ilân edilen Eşref Gani ile seçime hile karıştırıldığını söyleyen Abdullah Abdullah arasında gerilim baş gösterdi. ABD’nin araya girmesiyle iktidar ikili arasında paylaşıldı. Fakat aralarındaki yetki çatışması hiçbir zaman bitmedi. Bu durumu lehine çeviren Taliban, yerel güçlere ait çok sayıda karakolu ele geçirdi. Nisan 2015’ten sonra saldırılarını genişleten Taliban, çok sayıda ilçe merkezini kontrolü altına aldı.

Bu arada Taliban’ın kurucusu Molla Ömer’in öldüğü duyuruldu. Taliban bu iddiayı ancak Temmuz 2015’te teyit etti. Molla Ömer’in ölümünün ardından Taliban’da bazı ayrılıklar yaşandıysa da Molla Ahtar Muhammed Mansur’un başa geçmesiyle örgüt bütünlüğünü korumayı başardı.

Taliban, Eylül 2015’te kuşattığı Kunduz şehrini ele geçirdi. Ama ABD, Kunduz’u bombalamaya başladı. Bu arada bazı sivil hedefler de vuruldu. Nihâyetinde Taliban, 15 gün sonra Kunduz’dan çekildi. Fakat Kunduz’un Taliban güçlerince ele geçirilmesi, artık Taliban’ın büyük şehir merkezlerine yöneleceğinin en önemli göstergesiydi.

21 Mayıs 2016’da Taliban lideri Molla Ahtar Muhammed Mansur, İHA saldırısı sonucu öldürüldü. Örgütün başına Mevlevi Heybetullah Ahundzade geçti.

Trump ile birlikte çekilme hız kazandı

Trump’ın başkan seçilmesinden sonra ABD askerlerini çekme stratejisi hız kazandı. Bu arada Ekim 2017’ye gelindiğinde Taliban, ülkenin neredeyse yarısını ele geçirmeyi başarmıştı.

Bu tarihten sonra Taliban hâkimiyeti hızla artmaya başladı. ABD zaman zaman hava harekâtları ile Taliban’ı durdurmaya çalışsa da bu harekâtlar sırasında bazı medrese ve sivil hedeflerin vurulması ülkedeki ABD varlığına karşı halk desteğini iyice azalttı. 

Ekim 2018’de ABD ile Taliban arasında ilk doğrudan görüşmeler başladı. Ama herhangi bir ateşkes gerçekleşmedi. Taliban görüşmelere rağmen saldırılarını hızlandırdı.

Psikolojik üstünlük Taliban’a geçiyor

Taliban, 20 Ekim’de Afganistan’da yapılması plânlanan seçimi engelleyeceğini duyurdu. Nitekim birçok yerde seçimler yapılamadı. Bu durum ülkedeki psikolojik üstünlüğün Taliban’a geçtiğinin en önemli göstergesiydi.

Bu arada ABD isteğiyle Pakistan’da tutuklu bulunan Taliban’ın kurucu liderlerinden Molla Abdulgani Birader serbest bırakıldı. Birader, vakit geçirmeden Taliban Siyâsî Ofisi’nin başına geçti.  Birader’in ardından ABD’li asker Bowe Bergdahl’e karşılık serbest bırakılan ve kamuoyunda “Guantanamo Beşlisi” olarak bilinen Abdülhak Vasık, Nurullah Nuri, Muhammed Fazlı, Hayrullah Hayırha ve Muhammed Nebi Ömer de örgüt içerisinde önemli görevlere getirildiler.

Elde ettiği psikolojik üstünlüğün yanı sıra örgüt kurucularının önemli görevlere gelmesinden sonra Taliban, gücünü iyice arttırdı. Uluslararası toplantılardaki Afganistan görüşmelerine Taliban heyeti davet edilmeye başlandı. Bu maksatla Kasım 2018’de düzenlenen Moskova Konferansı’na katılan Taliban, siyâsî arenada meşruiyet kazanmaya başladı.

Anlaşmaya varıldı

Bu tarihten sonra inişli çıkışlı seyreden müzakereler sonucunda Şubat 2020’de ABD ve Taliban arasında anlaşma sağlandı.

Anlaşmayla birlikte koalisyon güçlerinin Afganistan’dan çekilme süreci de başladı.

18 Haziran 2020’de ABD, Taliban ile yapılan anlaşma gereği Afganistan’daki askerlerinin sayısını 8 bin 600’e düşürdü.

14 Temmuz 2020’de ise, varılan anlaşma gereği ABD’nin en büyük 5 askerî üssünün yer aldığı Hilmend, Uruzgan, Paktika ve Lağman’daki askerî üsler kapatıldı. 

Ekim ayı sonuna gelindiğinde ise kalan 8 bin 600 ABD askerinin sayısı 4 bin 500’e, Ocak 2021’de bu sayı 2 bin 500’e düşürüldü.

Mayıs ayına doğru da ABD dışındaki güçler ülkeyi terk etmeye başladı. Bu arada Taliban, saldırılarına hız vererek ilerleyişini sürdürmeye devam etti.

Haziran sonuna gelindiğinde Taliban’ın Afganistan’daki 370 bölgenin yarısını ele geçirdiği, BM Afganistan Özel Temsilcisi Deborah Lyon tarafından duyuruldu.

Geçtiğimiz Temmuz ayı başında ise ABD kuvvetleri, Afganistan’daki ana askerî üssü olan Bagram Hava Üssü’nden çekildi.

Bu arada Taliban, büyük il merkezlerini ele geçirmeye başladı. 6 Ağustos’ta Nimruz da Taliban’ın eline geçti. Sonraki birkaç gün içinde kuzeydeki Kunduz şehri dâhil olmak üzere birçok şehir Taliban kontrolüne girdi. 13 Ağustos’ta ise ülkenin ikinci büyük şehri ve Taliban’ın kalesi olan Kandahar, Taliban kontrolüne girdi.

14 Ağustos’ta ise ülkenin kuzeyindeki en önemli şehir olan Mezar-ı Şerif’i ve Logar vilâyetinin başkenti Pul-i Alam, Taliban güçlerince ele geçirildi.

15 Ağustos’ta ise Taliban, ülkenin başkenti Kâbil’e girdi. Yazıyı kaleme aldığımda, Sovyetlere karşı gösterdiği direniş nedeniyle büyük ün kazanan Ahmet Şah Mesut’un memleketi Pençşir hariç, tüm ülke Taliban kontrolüne geçmişti.

Afganistan durulur, Taliban meşruiyet kazanır mı?

Taliban’ın Kâbil’e girmesiyle fiilen Taliban, ülkenin en önemli otoritesi konumuna yükseldi. Bundan sonra Taliban’ın nasıl hareket edeceği bilinmiyor.

Ama Taliban’ın ülkeyi katı kurallarla yönetmeye devam edeceği hususunda dünya kamuoyunda ciddî bir endişe hâkim. Taliban ise birkaç gündür yaptığı açıklamalarla genel af ilân edildiğini, kimseden intikam alınmayacağını, İslâmî kurallar çerçevesinde kadın haklarına saygı gösterileceğini, uyuşturucu ekiminin sıfıra indirileceğini, uluslararası toplumda çalışma arzusunda olduklarını deklare eden açıklamalar ile dünya kamuoyunun endişelerini gidermeye ve uluslararası toplum nezdinde meşruiyet kazanmaya çalışıyor.

Günlerdir Taliban yetkilileri televizyonlara çıkarak bu minvâlde açıklamalar yapıyorlar. Ayrıca basına da sürekli bu yönde demeçler veriyorlar.

Öyle anlaşılıyor ki, 20 yıllık Taliban, edindiği tecrübeden bazı dersler çıkarmış. Ancak her ne kadar meşruiyet kazanmaya ve endişeleri gidermeye çalışsa da yönetim anlayışında radikal değişikliklerin olacağını düşünmek fazla iyimserlik olur.  

Taliban’ın yaptığı açıklamaların ne kadarının gerçekleşebileceğini şimdiden söylemek güç olsa da Taliban’ın medyayı etkili bir şekilde kullanma arzusunda olduğu anlaşılıyor. Bu da Taliban’ın uluslararası kamuoyunda meşruiyet arama çabasının bir parçası olarak görülüyor.

Taliban ile birlikte Afganistan’ı nasıl bir geleceğin beklediğini şimdiden tahmin etmek güç olsa da, başta Çin ve Rusya olmak üzere küresel güçlerin bölgeyi kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmek isteyeceği, ABD’nin de her ne kadar bölgeden askerî varlığını çekse de burada ciddî bir aktör olarak bulunmaya devam edeceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Ama verilen ilk tepkilere bakılırsa, Çin ve Rusya, Afgan politikalarında daha etkin hâle gelecek gibi görünüyor.