Afganistan Savaşı’na panoramik ve kronolojik bir bakış (1)

Oğul Bush ile birlikte ABD’nin küresel ölçekte kendine rakip gördüğü İran’ın kuzeyden kuşatılması, Rusya, Çin ve Hindistan’ın kontrol altında tutulması, Afganistan’da yetiştirilen uyuşturucu alanlarının denetim altına alınması, bağımsızlığını yeni kazanmış Orta Asya ülkelerinin kontrol edilmesi ve bunların İran’a ya da Rusya gibi ülkelerin eksenine kaymasının önlenmesi gibi hedeflerle ABD, Afganistan’a yöneldi…

TARİHİ Milât’tan önceye dayanan ve tarih boyunca bulunduğu coğrafya nedeniyle çatışmalara sahne olan Afganistan, özellikle 20’nci yüzyılda dünyanın en büyük çatışma alanlarından biri olarak öne çıktı.  

Afganistan, Batı ve Doğu dünyası arasında tampon bir bölge işlevi görmesi, Orta Asya’nın zengin doğal gaz ve petrol rezervlerinin geçiş yolunda olması, 20’nci yüzyılın iki süper gücü olan ABD ve Sovyetlerin psikolojik üstünlük alanlarından biri olması, Soğuk Savaş sonrası ise tek süper güç olarak kalan ABD’nin kendine tehdit olarak gördüğü Çin, Hindistan ve İran arasında önemli bir kavşak ve üs noktası işlevi görmesi nedeniyle sürekli çatışmalara neden oldu.

Fakat ne kadar çatışma olursa olsun, Afganistan, hiçbir güç tarafından tam anlamıyla işgal edilemedi ve hiçbir güç tam anlamıyla burada hegemonya kuramadı.    

Rusya’nın sıcak sulara inme politikasını engelleme ve en önemli sömürge alanı olan Hindistan’ın güvenliğini sağlamak için Afganistan’ı egemenliği altına almaya çalışan İngiltere de bu hedefine ulaşamadı. Afganistan’daki yerel direniş, 1919’da başarıya ulaşarak Afganistan’ın bağımsızlığını ilân etti.

1926’da Emanullah Han, kendisini Afgan Kralı ilân etti. Uygulamaya çalıştığı sosyal reformlar muhafazakâr unsurlarda direniş görmesiyle sonuçlandı. 1933’te Zahir Şah Kral oldu.

Soğuk Savaş sonrasında Afganistan’da Marksist hareketler baş gösterdi. 1953’te General Mahmut Davud, Başbakan olduktan sonra Sovyet Rusya’dan yardım alarak birtakım reformlara girişti. Ancak Davud da tepkilere dayanamayarak 1963’te istifa etti. Fakat 1973’te bir darbeyle iktidarı yeniden ele geçirerek ülkede cumhuriyet ilân etti.

Aradan 5 yıl geçtikten sonra, 1978’de, Rusya yanlısı Demokratik Halk Partisi, bir darbeyle iktidarı ele geçirdi. Ancak bu süreçte Halk Partisi, kendi içerisinde iktidar mücadelesine girdi. Bu arada kırsal bölgelerde dinî gruplar örgütlenmeye başladı. Kırsaldan başlayarak şehir merkezlerine doğru yayılmaya başlayan bu örgütlenmeler, Sovyet etkisini ülkeye yaymaya çalışan iktidara karşı ayaklanmaya başladı.  1980’e doğru bu ayaklanmalar merkezî hükûmeti dağılma noktasına getirdi.

Savaş başlıyor

Afganistan’daki otoritesinin sarsıldığını gören Sovyet Rusya, Bebrek Kemal yönetimini ülkenin başına getirdi. Fakat rejim karşıtı grupların direnişi kırılamadı. Bu arada ABD, İran, Pakistan ve Suudi Arabistan ise direnişçi grupları desteklemeye başladı.  

Sovyet Rusya tüm gücünü Afganistan’a harcamaya başlasa da direnişi aşamadı. 1989’da ülkeyi terk eden Sovyet tanklarından sonra ülkede iç savaş başladı. Ülkeyi yöneten Necibullah’ı iktidardan düşürmek için birleşen direnişçi gruplar, 1992’de Necibullah’ı devirdiler.

1993’te Burhaneddin Rabbani iktidara geldi. Fakat çok geçmeden Rabbani iktidarına karşı, temelini Pakistan medreselerinde eğitim gören öğrencilerin oluşturduğu Taliban, ciddî bir alternatif olarak belirdi.

1996’da Taliban, iktidarı ele geçirdi. Fakat Pakistan ve Suudi Arabistan dışında kimse Taliban’ı tanımadı. Üstelik ABD’nin yeni düşman olarak tanımladığı El-Kaide’yi kollaması ve El-Kaide elebaşı Usame Bin Ladin’i saklaması nedeniyle ABD, Afganistan’a yöneldi.

ABD çok yönlü hedeflerle Afganistan’a girdi

ABD’nin Afganistan’a yönelmesinde, bölgedeki doğal gaz ve petrolün büyük rolü vardı. ABD’nin bölgede faaliyet gösteren Arjantinli petrol şirketi Bridas ile Amerikan petrol şirketi Unocal arasındaki rekabette ABD’li şirketin önünü açarak bölgedeki enerji koridorunu kontrol etmek istemesi, Afganistan’a yönelmesinde önemli bir etkendi.

Ayrıca Oğul Bush ile birlikte ABD’nin küresel ölçekte kendine rakip gördüğü İran’ın kuzeyden kuşatılması, Rusya, Çin ve Hindistan’ın kontrol altında tutulması, Afganistan’da yetiştirilen uyuşturucu alanlarının denetim altına alınması, bağımsızlığını yeni kazanmış Orta Asya ülkelerinin kontrol edilmesi ve bunların İran’a ya da Rusya gibi ülkelerin eksenine kaymasının önlenmesi gibi hedeflerle ABD, Afganistan’a yöneldi.

11 Eylül saldırılarından sonra ABD, Afganistan’ı bombalamaya başladı. Kasım 2001’de Taliban karşıtı gruplar Mezar-ı Şerif ve Kâbil’e girdi. Aralık 2001’de ise Taliban’ın kalesi olan Kandahar, Taliban’dan geri alındı. Ocak 2002’de Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (ISAF), Afganistan’da görev yapmaya başladı.

Nisan 2002’de eski Kral Zahir Şah ülkeye dönse de, iktidar iddiasında bulunmayarak Hamid Karzai’yi destekledi. Haziran 2002’de Karzai, iktidara geldi. Fakat çatışmalar son bulmadı.

Temmuz 2003’te Devlet Başkan Yardımcısı Hacı Abdulkadir, bir suikast sonucu öldürüldü. Eylül 2003’te Karzai’ye karşı suikast girişiminde bulunuldu.

Bu arada ABD operasyonları sırasında siviller öldürüldü. Bu da halkta tepkilerin oluşmasına neden oldu.

Karzai hükûmeti, Afganistan’ı uluslararası sisteme entegre edebilmek için Pakistan ve Türkmenistan liderleri ile bir araya gelerek Türkmen gazını Afganistan üzerinden Pakistan’a taşımak için anlaştı.

2003 Ağustos’unda NATO, ISAF’tan görevi devraldı. Eylül 2004’te Karzai’ye karşı bir kez daha suikast girişiminde bulunuldu. Ama Karzai bu suikasttan kurtuldu. Kasım 2004’te Karzai bir kez daha Devlet Başkanı seçildi. Karzai’nin ikinci iktidar döneminde, 30 yıl aradan sonra meclis ve vilâyet yönetimleri için seçime gidildi.

Mayıs 2006’da bir ABD askerî aracının neden olduğu olay sonucu çok sayıda sivil hayatını kaybetti. Bu olaydan sonra Kâbil sokaklarında ABD karşıtı gösteriler baş gösterdi. Bu gösteriler Taliban sonrasının en büyük gösterisi olarak tarihe geçti.

Taliban bundan sonra intihar eylemleriyle varlığını devam ettirme yoluna gitti. Özellikle şehir merkezlerinde Taliban varlığı hissedilmezken, kırsaldan ise hiçbir zaman tam anlamıyla sökülüp atılamadı. 

Kasım 2010’da, Portekiz’in başkenti Lizbon’da gerçekleşen NATO toplantısında, Afganistan’ın güvenliğinin tam anlamıyla 2014 yılı sonunda yerel güçlere devredilmesi kararlaştırıldı.

ABD, Mayıs 2011’de Usame Bin Ladin’in öldürülmesinden sonra 2011 sonuna kadar 10 bin ve 2012 yazına kadar da 33 bin askerini Afganistan’dan çekeceğini duyurdu.  

20 Eylül 2011’de Afganistan’ın Taliban karşıtı en önemli isimlerinden Burhaneddin Rabbani, suikast sonucu hayatını kaybetti. Taliban’a karşı büyük başarı gösteren Kuzey İttifakı’nın en önemli isimlerinden olan Rabbani’nin ölümü, Kuzey İttifakı’nın gücünü de zayıflattı.

(Devam edecek…)