TARİHİ Milât’tan önceye
dayanan ve tarih boyunca bulunduğu coğrafya nedeniyle çatışmalara sahne olan
Afganistan, özellikle 20’nci yüzyılda dünyanın en büyük çatışma alanlarından
biri olarak öne çıktı.
Afganistan,
Batı ve Doğu dünyası arasında tampon bir bölge işlevi görmesi, Orta Asya’nın
zengin doğal gaz ve petrol rezervlerinin geçiş yolunda olması, 20’nci yüzyılın
iki süper gücü olan ABD ve Sovyetlerin psikolojik üstünlük alanlarından biri
olması, Soğuk Savaş sonrası ise tek süper güç olarak kalan ABD’nin kendine
tehdit olarak gördüğü Çin, Hindistan ve İran arasında önemli bir kavşak ve üs
noktası işlevi görmesi nedeniyle sürekli çatışmalara neden oldu.
Fakat
ne kadar çatışma olursa olsun, Afganistan, hiçbir güç tarafından tam anlamıyla
işgal edilemedi ve hiçbir güç tam anlamıyla burada hegemonya kuramadı.
Rusya’nın
sıcak sulara inme politikasını engelleme ve en önemli sömürge alanı olan Hindistan’ın
güvenliğini sağlamak için Afganistan’ı egemenliği altına almaya çalışan
İngiltere de bu hedefine ulaşamadı. Afganistan’daki yerel direniş, 1919’da
başarıya ulaşarak Afganistan’ın bağımsızlığını ilân etti.
1926’da
Emanullah Han, kendisini Afgan Kralı ilân etti. Uygulamaya çalıştığı sosyal
reformlar muhafazakâr unsurlarda direniş görmesiyle sonuçlandı. 1933’te Zahir
Şah Kral oldu.
Soğuk
Savaş sonrasında Afganistan’da Marksist hareketler baş gösterdi. 1953’te
General Mahmut Davud, Başbakan olduktan sonra Sovyet Rusya’dan yardım alarak
birtakım reformlara girişti. Ancak Davud da tepkilere dayanamayarak 1963’te
istifa etti. Fakat 1973’te bir darbeyle iktidarı yeniden ele geçirerek ülkede
cumhuriyet ilân etti.
Aradan
5 yıl geçtikten sonra, 1978’de, Rusya yanlısı Demokratik Halk Partisi, bir
darbeyle iktidarı ele geçirdi. Ancak bu süreçte Halk Partisi, kendi içerisinde
iktidar mücadelesine girdi. Bu arada kırsal bölgelerde dinî gruplar
örgütlenmeye başladı. Kırsaldan başlayarak şehir merkezlerine doğru yayılmaya
başlayan bu örgütlenmeler, Sovyet etkisini ülkeye yaymaya çalışan iktidara
karşı ayaklanmaya başladı. 1980’e doğru
bu ayaklanmalar merkezî hükûmeti dağılma noktasına getirdi.
Savaş
başlıyor
Afganistan’daki
otoritesinin sarsıldığını gören Sovyet Rusya, Bebrek Kemal yönetimini ülkenin
başına getirdi. Fakat rejim karşıtı grupların direnişi kırılamadı. Bu arada
ABD, İran, Pakistan ve Suudi Arabistan ise direnişçi grupları desteklemeye
başladı.
Sovyet
Rusya tüm gücünü Afganistan’a harcamaya başlasa da direnişi aşamadı. 1989’da
ülkeyi terk eden Sovyet tanklarından sonra ülkede iç savaş başladı. Ülkeyi
yöneten Necibullah’ı iktidardan düşürmek için birleşen direnişçi gruplar, 1992’de
Necibullah’ı devirdiler.
1993’te
Burhaneddin Rabbani iktidara geldi. Fakat çok geçmeden Rabbani iktidarına karşı,
temelini Pakistan medreselerinde eğitim gören öğrencilerin oluşturduğu Taliban,
ciddî bir alternatif olarak belirdi.
1996’da
Taliban, iktidarı ele geçirdi. Fakat Pakistan ve Suudi Arabistan dışında kimse
Taliban’ı tanımadı. Üstelik ABD’nin yeni düşman olarak tanımladığı El-Kaide’yi
kollaması ve El-Kaide elebaşı Usame Bin Ladin’i saklaması nedeniyle ABD,
Afganistan’a yöneldi.
ABD
çok yönlü hedeflerle Afganistan’a girdi
ABD’nin
Afganistan’a yönelmesinde, bölgedeki doğal gaz ve petrolün büyük rolü vardı. ABD’nin
bölgede faaliyet gösteren Arjantinli petrol şirketi Bridas ile Amerikan petrol
şirketi Unocal arasındaki rekabette ABD’li şirketin önünü açarak bölgedeki
enerji koridorunu kontrol etmek istemesi, Afganistan’a yönelmesinde önemli bir
etkendi.
Ayrıca
Oğul Bush ile birlikte ABD’nin küresel ölçekte kendine rakip gördüğü İran’ın
kuzeyden kuşatılması, Rusya, Çin ve Hindistan’ın kontrol altında tutulması, Afganistan’da
yetiştirilen uyuşturucu alanlarının denetim altına alınması, bağımsızlığını
yeni kazanmış Orta Asya ülkelerinin kontrol edilmesi ve bunların İran’a ya da Rusya
gibi ülkelerin eksenine kaymasının önlenmesi gibi hedeflerle ABD, Afganistan’a
yöneldi.
11
Eylül saldırılarından sonra ABD, Afganistan’ı bombalamaya başladı. Kasım
2001’de Taliban karşıtı gruplar Mezar-ı Şerif ve Kâbil’e girdi. Aralık 2001’de
ise Taliban’ın kalesi olan Kandahar, Taliban’dan geri alındı. Ocak 2002’de
Uluslararası Güvenlik Destek Gücü (ISAF), Afganistan’da görev yapmaya başladı.
Nisan
2002’de eski Kral Zahir Şah ülkeye dönse de, iktidar iddiasında bulunmayarak
Hamid Karzai’yi destekledi. Haziran 2002’de Karzai, iktidara geldi. Fakat
çatışmalar son bulmadı.
Temmuz
2003’te Devlet Başkan Yardımcısı Hacı Abdulkadir, bir suikast sonucu öldürüldü.
Eylül 2003’te Karzai’ye karşı suikast girişiminde bulunuldu.
Bu
arada ABD operasyonları sırasında siviller öldürüldü. Bu da halkta tepkilerin
oluşmasına neden oldu.
Karzai
hükûmeti, Afganistan’ı uluslararası sisteme entegre edebilmek için Pakistan ve
Türkmenistan liderleri ile bir araya gelerek Türkmen gazını Afganistan
üzerinden Pakistan’a taşımak için anlaştı.
2003
Ağustos’unda NATO, ISAF’tan görevi devraldı. Eylül 2004’te Karzai’ye karşı bir
kez daha suikast girişiminde bulunuldu. Ama Karzai bu suikasttan kurtuldu. Kasım
2004’te Karzai bir kez daha Devlet Başkanı seçildi. Karzai’nin ikinci iktidar
döneminde, 30 yıl aradan sonra meclis ve vilâyet yönetimleri için seçime
gidildi.
Mayıs
2006’da bir ABD askerî aracının neden olduğu olay sonucu çok sayıda sivil
hayatını kaybetti. Bu olaydan sonra Kâbil sokaklarında ABD karşıtı gösteriler
baş gösterdi. Bu gösteriler Taliban sonrasının en büyük gösterisi olarak tarihe
geçti.
Taliban
bundan sonra intihar eylemleriyle varlığını devam ettirme yoluna gitti.
Özellikle şehir merkezlerinde Taliban varlığı hissedilmezken, kırsaldan ise
hiçbir zaman tam anlamıyla sökülüp atılamadı.
Kasım
2010’da, Portekiz’in başkenti Lizbon’da gerçekleşen NATO toplantısında,
Afganistan’ın güvenliğinin tam anlamıyla 2014 yılı sonunda yerel güçlere devredilmesi
kararlaştırıldı.
ABD,
Mayıs 2011’de Usame Bin Ladin’in öldürülmesinden sonra 2011 sonuna kadar 10 bin
ve 2012 yazına kadar da 33 bin askerini Afganistan’dan çekeceğini duyurdu.
20
Eylül 2011’de Afganistan’ın Taliban karşıtı en önemli isimlerinden Burhaneddin
Rabbani, suikast sonucu hayatını kaybetti. Taliban’a karşı büyük başarı
gösteren Kuzey İttifakı’nın en önemli isimlerinden olan Rabbani’nin ölümü,
Kuzey İttifakı’nın gücünü de zayıflattı.
(Devam edecek…)