MÜSLÜMAN coğrafya hakkında
konuşmak, bir Müslüman olarak kendi gerçeğinden, akrabandan, mahallenden söz
açmak demek…
Üstelik
bütün gerçekliğiyle aynadaki bir hâlinden bahsetmek demek…
Afganistan,
Müslüman coğrafyada iki temel özelliğiyle şöhret bulmuştur: İç savaş şehveti ve
İslâm hakkında en geri kalmış ve bedevî yorumlu dindarlık kültü…
Yani
ikisi de kendi halkına zulmeden, iflâh olmaz ve kendini zehirleyen biri
zihinsel, diğeri ise davranışsal tutum...
Milyonlarca
Müslümanın kanı kimin elinde, belli değil.
Bir
yanda İslâm adına zulmederek kadına fanatik mobbing seansları, bir yanda dünya
uyuşturucu tarlalarına eskortluk yapan hoşgörülü dindarlık esnekliği… Çarpık
yorumlanmış şeriat modelleri...
Yani
Afganistan, Müslüman coğrafyayı üzen bir aşiretler savaşı memleketi...
Bir
de küresel vampirlerin, kültür akbabalarının işgal ettiği, düşman fuarına
dönüşmüş Afganistan… Ve bu işgale direnen halk ile milisleri… Yani millîlik ve
bağımsızlık konusunda sicili kahramanlıkla dolu Afganistan’ın. Hattâ “Afgan
Cihadı” başlığıyla Müslüman dünyanın bir bağımsızlık marşı vardı.
Kim
bilir, belki de Afganistan bundan şikâyetçi değil. Peki, ya Türkiye?
Türkiye
niçin Afganistan’da? Kardeşlik, çıkarlar, zaruretler listesinde hangisi samimî,
hangisi gerçekçi?
Afganistan
sınır komşumuz değil; gönül coğrafyasında var, fakat az görüşülen, uzaktan bir akraba
gibi… Aslında stratejik ortaklık açısından da hem cazip değil, hem de Afgan
halkı buna çok hevesli değil…
Fakat
Türkiye ısrarlı. Hattâ Afganistan’a rağmen tek taraflı aşk gibi umutlu.
Neden?
Bence
bunun tek cevabı var: “Yeni Afganistan”…
Türkiye,
“Yeni Afganistan” tezine destek veriyor ve Yeni Afganistan’ın inşâsında rol
almak istiyor. Ekonomik ve politik stratejisi de var. Ne diyelim, “büyük devlet
refleksi”!
Fakat
Afganistan daha “devlet” değil...
Yani
orantısız hâller var.
Unutmayalım, büyük küçüğü ya yutar, ya elinden tutar. İkisinde de kâr yoktur; sorumluluğun bedeli vardır.