Afganistan’da ikinci Taliban dönemi

Türkiye’nin Pakistan ile birlikte Taliban hükûmeti ile kuracağı iyi ilişkiler, öncelikle Taliban’ın bazı aşırılıklarını ortadan kaldırabilir. Vehhabî anlayışın Afganistan için yol açacağı felâketleri dostça ve birinci elden Taliban’a iletmek daha etkili olabilir. Bu sayede Afgan halkının ve özellikle kadınların orada yaşayacakları büyük dramları ortadan kaldırabilir veya azaltabilir…

AFGANİSTAN’ı anlatan bazı kimselerin söze yüz yıl öncesinden “Atatürk-Emanüllah dostluğundan” başlamasını yalnızca cehâletle açıklamak zordur. Çünkü Gazneliler, Harezmşahlar, Babürlüler ve Timurlular gibi devletler o coğrafyada ortaya çıkmıştı. Alişir Nevai, Hüseyin Baykara, Fahreddin Razi, Molla Cami gibi isimler de Afganistanlıydı.

Afganistan’ın her tarafında, adını zikrettiğimiz devletlerin ve hanedanlıkların döneminden kalma sayısız eser vardır. Bizim için Afganistan’ı kendi tarihimizden ayırmak mümkün değildir. 32 milyonluk Afganistan nüfusunun beşte biri Türklerden oluşur. Geri kalanları da inanılmaz bir şekilde Türkiye’ye en az Türkler kadar gönülden bağlıdırlar.

Enver Paşa’nın Türkistan’da Kızıl Ordu’ya karşı yaptığı savaşta emir eri olan Habibüllah’ın, Beççe-i Saka (Sucunun Oğlu) lakabıyla Kemal Paşa’nın arkadaşı diye bilinen Emanüllah Han’ı 1928’de devirirken halktan gördüğü desteğin tek dayanağı, Enver Paşa’nın emir eri olmasıydı. Bu olay Afgan halkının Türkiye’ye karşı duyduğu derin bağlılığın önemli örneklerindendir.

1992’de başlayan iç savaşın sonunda, 1996’da Kabil’i ele geçiren Taliban (Talebeler) kısa sürede bütün Afganistan’a hâkim oldu ve diğer hizipleri tasfiye etti. Sakal tıraşının yasaklanmasından tutun, kadınların sokakta tek başlarına seyahat etmelerinin yasaklanmasına kadar İslâm ve de akıl ile uzlaştırılamayacak işler yaptı. Selefî-Vehhabî akımın etkisi tayin ediciydi. O kadar ki, Afganistan Devleti bile ad olmaktan çıkıp “Afganistan Emirliği” olmuştu.

Taliban, Afganistan bayrağını da kullanmaz. Çünkü Kelime-i Tevhîd’in dışında farklı bayrakların kullanılmasını şirk saymaktadır.

Direniş ve rezil bir yenilgi

“Diobendi” denilen medrese talebelerinin Pakistan istihbaratı tarafından el altından organize edilmesiyle Taliban’ın ortaya çıktığı bilgisi genel kabul görmüştür.

Afganistan’da üslenen Usame Bin Ladin’i ve dolayısıyla El-Kaide’yi bahane eden ABD, Mart 2002’den itibaren Afganistan’ı işgal etmiş ve Taliban hükûmetini devirmişti. Böylece birinci Taliban dönemini de bitirmişti. ABD katliamlarını kesin olarak kimse bilmese de yüz binden fazla olduğunu herkes kabul etmektedir. Bu sayının daha fazlası ise yaralandı ve sakatlandı. ABD, Afganistan’ı virâneye çevirdi.

ABD’nin işgal döneminde Afganistan, dünyada en çok uyuşturucunun üretildiği ülke hâline gelmişti. ABD bir yeri işgale gittiğinde NATO da arkasından o işgale ortak olup ABD kayıplarını azaltmaya çalışır. Bu kural Afganistan’da da uygulandı. Afganistan’daki ABD askerleri Obama döneminde yüz binden fazlaydı. Çünkü ABD işgaline rağmen Taliban direnmeye devam etti. ABD ve NATO için Taliban, tehlikeli bir terör örgütüydü. Ancak gittiği her yerde insan cinsi için büyük kayıplara neden olan ABD, Taliban’a karşı daha fazla dayanamadı. Trilyon doları aşan bir harcaması olmuştu. Beş bin civarında ABD askeri de Taliban direnişçileri tarafından öldürülmüştü.

ABD, NATO ile yetinmedi ve İran ile gizli ve açık işbirliği yaptı. İran taraftarı Hazara hiziplerini kukla Afgan hükûmetine ortak ve kendisinin de müttefiki yaptı. Hazara Şiîleri Afganistan’da ABD’nin köy korucusu olarak yirmi yıl boyunca Taliban ile savaştırıldı. Afganistan’daki Peştun çoğunluğun dışında kalan diğer toplulukları, özellikle Tacikleri ve Türkleri kendisinin doğal müttefiki sayarak, onları “Kuzey İttifakı” adıyla Taliban direnişine karşı silahlandırdı. Büyük harcamalarla Afgan Millî Ordusu’nu ve Afgan Polis Teşkilâtı’nı kurdu. Ancak ABD’nin çekilme kararından sonra Afgan Millî Ordusu ve Polisi, Taliban’a karşı direnmedi. Yüzler, hattâ binler hâlinde Taliban’a katıldılar. Taliban on gün içinde bütün Afganistan’ı ele geçirmiş oldu.

ABD yirmi yıl savaştığı ve terörist saydığı Taliban ile anlaşmaktan, işgali altındaki Afganistan’ı ona bırakmaktan çekinmedi. ABD, Vietnam’dan sonra tarihinin en ağır ve belki en rezil yenilgisini böylece yaşamış oldu. Yirmi yıl boyunca ajan olarak kullandığı Kuzey İttifakı unsurlarını yüzüstü bıraktı. ABD’nin adamları, şimdi gördükleri ABD nakliye uçaklarının ardından deliler gibi çaresizce koşup durmaktadırlar. İşgalcilerle iş tutanın rezaleti, dünyanın her yerinde her zaman aynı olmuştur!


Türkiye nasıl pozisyon almalı?

Afganistan, dünyanın en yoksul ve dışa en çok kapalı ülkelerinden biridir. 1979’daki SSCB işgalinden beri kırk yıldan fazla süre, önce Rus, sonra ABD işgalcilerine karşı savaşmıştır. Ödediği can ve mal kayıplarının hâddi hesabı yoktur.

Taliban, dünyanın en umutsuz direnişini, dünyanın en vahşi sömürgecisi olan ABD’ye karşı tam yirmi yıl sürdürüp kazanmıştır. Evet, görünüşleri “Orta Çağ modeli” diye bazı çevreler tarafından aşağılanmaktadır. İslâm, insan, kadın, yönetim ve hukuk anlayışlarının sorunlu olduğu ise dünya medyasının ortak görüşüdür. Ancak bu dünya medyası, ABD işgaline ve hegemonyasına karşı direnen herkesi sorunlu olarak tanıtmakla görevlidir. Aksini beklemek beyhudedir!

Elli yıl önce İstanbul sokaklarında ABD’li askerlere su sıktıkları için “bu olayın kahramanlığı ile” geçinen Türkiye Solu, ABD’ye diz çöktüren Taliban direnişini aşağılama yarışı içindedir ve destansı bir direnişi hicap/burka tartışmaları ile örtmeye çalışmaktadır. Zira kendilerinin ipleri ABD’nin elinde olduğundan, ABD’ye karşı direnenleri aşağılamak, Türkiye Solunun demirbaş görevleri arasındadır.

ABD’nin Afganistan yenilgisi, Türkiye Solu için de bir yas nedeni olmuştur. Yirmi yıldır ABD işgaline tek cümlelik itirazı olmayanlar, şimdi Taliban’ın nasıl kazandığı hakkında ah vah edip kriz nöbetleri geçirmektedirler.

Türkiye’nin NATO veya Batı adına değil, doğrudan kendi adına Taliban ile kuracağı siyâsî ilişkiler, hem tarihin, hem de insanlığın Türkiye’ye yüklediği bir borçtur. Afgan halkının önemli bir kesiminin gözünde kurtarıcı olan ve yirmi yıllık savaşın galibi olan Taliban’a rağmen Türkiye’nin Afganistan Kâbil’de varlık göstermesi, siyâsî bir intihardır ve kendi geçmişini inkârdır. Kendi dostu ve kardeşi olan Afgan halkına karşı da düşmanlıktır. Üstelik böyle bir düşmanlıkla Afganistan’da varlık gösterecek Türkiye’nin kazanacağı bir şey yoktur. Ancak kardeşlerine karşı yapacağı bu düşmanlıkla kaybedeceği şey muhtemelen çoktur.

Türkiye’nin Pakistan ile birlikte Taliban hükûmeti ile kuracağı iyi ilişkiler, öncelikle Taliban’ın bazı aşırılıklarını ortadan kaldırabilir. Vehhabî anlayışın Afganistan için yol açacağı felâketleri dostça ve birinci elden Taliban’a iletmek daha etkili olabilir. Bu sayede Afgan halkının ve özellikle kadınların orada yaşayacakları büyük dramları ortadan kaldırabilir veya azaltabilir.

Oysa NATO temsilcisi olan bir Türkiye’nin Afganistan’da böyle bir etkisi söz konusu olmayacaktır.

Afganistan, aynı zamanda Rusya, ABD ve Çin gibi süper güçlerin hâkimiyet kurmak istedikleri bir ülkedir. Etnik ve mezhebî pek çok sorunu vardır. Afganistan’da bitip tükenmeyen iç savaşların temel nedeni de bu sorunlardır. Türkiye’nin, Taliban ile kuracağı siyâsî ilişkileri sayesinde mezhebî ve etnik temelli yeni çatışmaları engellemesi ise kuvvetle muhtemeldir. Çünkü böylesi çatışmalar, Afganistan için yeni büyük felâketlerin yaşanması demektir.

Afganistan’ın kuzeyi, tarihen Güney Türkistan’dır. Nüfusunun en az beşte biri de Türklerden oluşmaktadır. Ancak Afgan halkının tamamının Türkiye’ye karşı gönül bağı varken, Türkiye’nin yalnızca Güney Türkistan’daki Türklerle iyi ilişki içinde olma çabası büyük bir yanlıştır. Türkiye, iyi ilişki kurma çabası için bütün Afganlıları muhatap almalıdır. Etnisite ve mezhep ayrımı yapmamalıdır!

Türkiye, tavrıyla hem kendisinin, hem Afganistan’ın geleceğini belirleyecek!

Türkiye’nin orada oynayacağı hakem rolü Türkler için de, Türk olmayanlar içinde çok daha faydalı sonuçlara yol açacaktır. Yalnızca Türklere dayalı bir Afgan siyâseti, Raşit Dostum örneğinde de görüldüğü gibi, sonuç almak için asla yeterli olmamıştır.

Türkiye’nin eski siyâsetinde ısrar etmesi, Taliban idaresini Pakistan üzerinden Suudi Arabistan ve Çin’in etki alanına bırakması demektir. Taliban idaresinin taşıdığı vahşi özelliklerin artarak Afgan halkı üzerine bir kâbus gibi çökmesi, Türkiye’nin tarihî misyonu için de büyük felâkettir. Taliban’ın eski Taliban olmadığı ve önemli değişimler geçirdiği yönündeki görüşlerin isabeti zamanla ortaya çıkacaktır. Çünkü başkent Kâbil’de bulunan Hindu ve diğer toplulukların orada kalmaya devam etmeleri, başta sağlık çalışanları olmak üzere kadın çalışanların görevleri başında kalmaları yönünde Taliban temsilcilerinin yaptığı telkinler önemli işaretlerdir.

Bu işaretlerin artarak devam etmesi, Afganistan’ın bir an önce bir kaos ve felâket bölgesi olmaktan çıkması, komşuları ve bütün bölge ülkelerinin de hayrına olacaktır.

Suriyeli göçmenlerden sonra Afgan göçmenleri de Türkiye’de haber olmaya ve siyâsî tartışmamalarda yerini almaya devam etmektedir. Afgan göçmenlerinin sayısı bilinmemekle birlikte, önemli bir yekûn tuttuğu açıktır. Afgan göçmenlerinin Türkiye’ye akmaya devam etmesi, hem Afganistan’daki nüfus dengesi, hem de Türkiye’nin sosyal yapısı bakımından önemli bir tehdit durumundadır.

Sadece göçmen konusu bile Türkiye’nin Taliban idaresiyle iyi ilişkiler içinde olmasını kaçınılmaz hâle getirmektedir. Orada istikrarın sağlanması, buradaki göçmenlerin dönüşünü mümkün hâle getireceği gibi, yeni göçmen kafilelerinin yola çıkmasına da engel olacaktır. İran ve Amerika gibi bazı ülkelerin hem Suriye’den, hem de Afganistan’dan Türkiye’ye doğru insan göçünü teşvik etmek için ellerinden gelen her şeyi yaptığı bir dönemde Türkiye’nin uzaktan uzağa Taliban’a muhalefet etmesinin hiçbir olumlu siyâsî getirisi yoktur.

Türkiye’nin Pakistan ile birlikte Taliban idaresindeki Afganistan ile kuracağı iyi ilişkiler, Afganistan’ın yeniden kurulmasına katkıda bulunacaktır. Bu katkı aynı zamanda kardeşlik görevidir. Türkiye katkı sırasında, oraya lâiklik ve Kemalizm’in ihraç edilmesi gibi, Afganistan’a hiçbir faydası olmayacak konuları asla plâna katmamalıdır.