Adayım yok seçmeye

Fasa fiso olduklarını kendi medyaları da yüksek sesle dillendirmeye başladı. Bir tarafta icraat üstüne icraat üreten bir iktidar, diğer tarafta hâlâ kimin Cumhurbaşkanı, kimin “boşbakan”, kimin konsey üyesi olacağını, bu konseyin Cumhurbaşkanını nasıl parmağında oynatacağını, nasıl kriz çıkaracaklarını bir senedir tartışan, milletvekili ve bakan pazarlığı yapan amorf bir yapı…

HAKİKATEN komikler!

İşin daha komiği, bunun farkında bile değiller. Rezillik paçalarından akıyor. Öyle ki, Cihan Paçacı bile işi toparlayamadı, istifa etmek zorunda kaldı.

Altılı (pardon Yedili) Masa’mız daha düne kadar boyunu aşan laflar ediyordu. Bu laflar da en kolay küçük eniştenin boyunu aşıyordu. En kısaları o zira.

Kendilerine güven tavandı. Erdoğan çıksındı karşılarına, onu sandıkta şöyle yeneceklerdi, böyle yeneceklerdi. Tüm muhtemel adayları Erdoğan’ı rahatlıkla yeniyordu, kimin daha büyük fark atarak yeneceğini konuşuyorlardı gevrek gevrek. Hatta Erdoğan’ı yenmeden gönderirlerse şanlarına yakışmazdı. Erdoğan’ın adaylığını tartışmaya açmayacaklardı. Gümbür gümbür geliyorlardı.

Aydınlanma yaşadılar birden glutensiz menülerini mideye indirirken. Sağlıklı beslenme zihni açar sonuçta. Son Yedili Masa toplantısından artık bir aday açıklamasını -boşuna- bekleyenler, masanın kimin aday olamayacağı konusundaki açıklamasıyla yetinmek durumunda kaldılar. Erdoğan’ın üçüncü kez aday olması Anayasa’ya aykırıymış.

“Nereden çıktı şimdi bu mesele?” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Pandemi ve küresel kriz zamanında Yedili Masa’nın arkasında hissettiği rüzgâr terse dönmüş durumda. Masa, ümit yerine kriz üretiyor mütemadiyen. Her hafta seçmenine yeni bir hayâl kırıklığından başka bir şey verebilmiş değil bugüne kadar. Kendi anketlerinde bile alarm zilleri çalıyor.

Fasa fiso olduklarını kendi medyaları da yüksek sesle dillendirmeye başladı. Bir tarafta icraat üstüne icraat üreten bir iktidar, diğer tarafta hâlâ kimin Cumhurbaşkanı, kimin “boşbakan”, kimin konsey üyesi olacağını, bu konseyin Cumhurbaşkanını nasıl parmağında oynatacağını, nasıl kriz çıkaracaklarını bir senedir tartışan, milletvekili ve bakan pazarlığı yapan amorf bir yapı…

İşleri gerçekten zor be ya! Oysa “ayakkabı terliği” yahut “ıslak sarı beze” oy vermeye teşne bir kitleleri var. Masadan aday olarak “Tulum Hayri” çıksa “ossatte” Taksim’de havai fişek gösterileri ile kutlamaya hazır böyle bir seçmen herkese nasip olmaz. 

Dertlerinin memleket olmadığı ayan beyan ortada. Her toplantı sonrası basına dağıttıkları iki üç sahifelik bildirilerden, bugüne kadar devletin, milletin dertleri ile ilgili tek satır çıkmışlığı yok. Seçime şunun şurasında üç ay kalmış. Recep, Şaban, Ramazan, sonrası bayram. Bunlar hâlâ Cumhurbaşkanı adayının eşkâlini belirlemekle meşguller. Haklarını yemeyelim, bildirilerde kullanılacak yazı fontu ve paragraf arası boşlukları belirlemiş olmaları da önemli bir gelişme.

Artık yumurta kapıya dayandı ve maalesef “uluslararası karar vericiler” masadaki bu gaz sıkışmasının, bu stresin farkında değiller. Hâlden de anlamıyorlar. Henüz masaya dikteleri gerçekleşmedi. Adamlar da amma ketum çıktılar ha! Vardır illâki bir bildikleri, bir sürprizleri. Tamam da, Masa, kendilerinden her toplantı sonrası adayın açıklanmasını bekleyen kitlesine ne diyecek, bunu düşünen yok.

Nihayetinde açıklama bekleyen kitleye de bir şey söylemek, dikkatleri dağıtmak lâzım. Bu yüzden olsa gerektir, yeni bir “367 rezaleti” için düğmeye bastılar. “Mademki bizim adayımız yok, Cumhur İttifakı’nın da adayı olmasın. Eşit şartlarda mücadele edelim” diyorlar. O masayı bir araya getiren üst aklın bir plânı olur da iki bin yıllık devlet aklının bir B plânı olmaz mı sanırsınız? Yeni bir Sabih Kanadoğlu vakası yaşanırsa Cumhur İttifakı’nın “yeni” adayı yüzde altmış gibi güçlü bir destek ile seçilir. O “yeni” aday kim mi olur? O da bende ve yazıyı dikkatli okuyan okuyucularda kalsın.

Kalınız sağlıcakla efendim.