
ADALETİN pek çok tanımı
yapılmıştır. Ancak en çok bilineni, “bir eylemin ne fazla, ne eksik olmadan tam
karşılığını almasıdır”. Bu yüzden adaletin sembolü terazidir. Terazinin bir
tarafı eylemin (ya da suçun) karşılığı ise, diğeri de ona verilecek cezanın karşılığıdır.
Adalet, “haklının hakkını alması” diye de tanımlanmıştır. Adaletin
içeriğini en iyi açıklayan tanımlardan biri de bu olmalıdır. Yunan mitolojisinde
olduğu gibi adaleti gözü bağlı bir kadınla temsil etmek, işin başında adaleti
ortadan kaldırmaktır. Bakmayan, görmeyen bir varlığın eliyle adalet beklemek
akla uygun değildir.
Buna karşılık adaletin terazisini bir katil veya bir suçlu tutmaya,
düzenlemeye çalışırsa, o terazinin mazlumun hakkına yer vermesini beklemek
beyhudedir. Bu durum suçlu için bir ödüllendirmedir. Mazlumun uğradığı zulmün
katmerlenmesidir.
Bu durumun ibretlik bir örneği, 2 Ekim 2018’de, İstanbul’daki Suudi
Arabistan Konsolosluğunda yaşandı. Suudi Arabistan’ın yönetim muhalifi olan
vatandaşı Cemal Kaşıkçı, evlilik işlemleri için önceden randevu alarak evrak
vermek üzere gittiği konsolosluktan bir daha çıkmadı. Kendisi ABD’de yaşayan ve
Washington Post gazetesinde köşe yazarlığı yapan biriydi. Bu yüzden Kaşıkçı’nın
kaybolması bir süre dünya basınında önemli haberler arasında yer aldı.
Kaşıkçı’nın konsoloslukta öldürülüp cesedinin önce parçalandığı, sonra asit
kazanına atılıp eritildiği zamanla haber olmuştu.
Kendisine dinî bir idare görüntüsü vermeye çalışan Suud yönetimi, her
diktatörlükte olduğu gibi yalanı en büyük silah olarak kullanagelmiştir. Suud
yönetimi, Kaşıkçı’nın konsolosluktan ayrıldığını, akıbetinin bilinmediğini
iddia etmiştir. Oysa Kaşıkçı’nın konsolosluk binasına girdiğinin görüntülü
kayıtları varken, çıkışını gösteren hiçbir kayıt ortada yoktur. Suud diktası
yalana sığınarak zamanla bu olayın örtülüp unutulmasını beklemiştir.
Suud idaresi ülke içindeki muhaliflerini eskiden beri katletme yolunu
tercih etmiştir. Özgür basın olmadığından, ülke içinde olup bitenler haber
olmamıştır. Bu yüzden Suud idaresi muhalif katletmeye alışıktır. Ancak
Kaşıkçı’yı katletmek için İstanbul’u neden seçmiştir? Ülke dışında da dilediği
yerde dilediği muhalifi yok edebileceğini, muhaliflere göstermek istemiş
olabilir. Muhaliflerden birisini daha katlederek diğer muhalifleri korkutmayı,
sindirmeyi planlamış olabilir.
Bütün bunların yanında, Kaşıkçı’ya duydukları kin ve öfkeyle işin sonunu
yeterince hesap etmeden katletmiş olmaları da kuvvetle muhtemeldir.
İşin bir de Türkiye tarafı vardır. Türk mâkâmlarını, Türkiye’nin egemenlik
hakkını Suud idaresi önemsememiş, hiçe saymıştır. Türkiye’de istediği her türlü
işi yapabileceğini Kaşıkçı katliamı ile gösterip Türk mâkâmlarının tepkisini
ölçmeye çalışmış olabilir. Başlangıçta Türkiye, Suud idaresinin beklemediği
ölçüde tepki göstermiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 23 Ekim 2018’de, “Bu cinayetin
plânlı işlendiğine dair elimizde deliller var. Kim bu yerli işbirlikçi? Bu
cinayeti işleyenlerin İstanbul’da yargılanmasını teklif ediyorum” demiştir.
Devlet Bahçeli ise, “cinayetin failinin Türkiye’de yargılanmasının sağlanması
gerektiğini” açıklamıştır.
Nitekim BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği tarafından konuyu
araştırmakla görevlendirilen Agnès Callamard, Kaşıkçı olayı hakkında hazırlamış
olduğu 101 sayfalık raporunda, Suudi Arabistan’ı, Kaşıkçı’yı kasten ve
taammüden öldürmekten suçlu tutmuştur. Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’ın da
aralarında olduğu üst düzey yetkililerin soruşturulması için güvenilir
kanıtların bulunduğu belirtilmiş, “Suudi Arabistan’ın, diplomatik
ayrıcalıkların istismarı ve kendi toprakları dışında güç kullanma yasağını ihlâl
ettiğinden dolayı Türk mâkâmlarından özür dilemesi gerektiğini” açıklamıştır.
***
Kaşıkçı cinayeti hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının açtığı
soruşturmanın ardından 117 sayfalık iddianame hazırlanmıştır. Kaşıkçı’yı
öldürecekleri Ahmet Bin Muhammet El-Asiri ve Suud El-Kahtani’nin görevlendirip
emir verdiklerini, “tasarlayarak ve canavarca hisle eziyet çektirerek kasten
öldürmeye azmettirmekten” dolayı her ikisinin de ayrı ayrı ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezalarına çarptırılmaları istenilmiştir. Kaşıkçı cinayeti
için Suudi Arabistanlı Ahmet Abdülaziz, M. Al-Cenubi, Halid Yahya, M.
Al-Zahrani, Muhammed İbrahim, A. Al-Azaid ve Ubeyd Gazi A. Alasaadi için ek
iddianame hazırlanmıştır.
Adı geçenlerin konsolosluk binasında, konutunda ve araçlarda cinayetten
sonra delilleri yok ettikleri için Kaşıkçı’nın cesedi ve cesede ait herhangi
bir parçanın ve başka bir delilin bulunamadığı belirtilmiştir.
İstanbul’da açılan Kaşıkçı Dâvâsı için Türkiye, Interpol aracılığı ile 26
kişiyi aramaya başlamıştır. Arananlardan biri, Suudi Arabistanlı Halit Aedh
El-Uteybi’nin Paris’teki Charles De Gaulle Havalimanı’nda gözaltına alındığı 7
Aralık 2021’de haber olmuştur. İstanbul’da 11’inci Ağır Ceza Mahkemesinde
başlayan dâvâ, CMK’dan atanan avukatlar ve Cemal Kaşıkçı’nın nişanlısı Hatice
Cengiz’in avukatının müdahil sıfatıyla yer aldığı duruşmalar ise sanıkların
gıyabında 31 Mart 2022’de devam etmiştir.
***
Kaşıkçı cinayetinin örtülmesinde ilk adımı ABD eski Başkanı Trump atmış,
“Bu konunun bize ne faydası var? Oysa Suud Hükûmetine 100 milyar dolar silah
satacağız” demiştir. ABD böylece Kaşıkçı cinayetini, Suud idaresine karşı bir
şantaj olarak kullanmış ve değinilen miktarda silah satarak Amerikan
sermayesine kazandırmıştır (22 Kasım 2018, AA). ABD basını bir süre Trump’u
eleştirmiş, “Suud tiranlarını korumakla” suçlamış ise de devamı gelmemiş, konu zamanla
unutulmuştur. Bu unutmanın karşılığında, ABD kendi vatandaşı Kaşıkçı’nın
parçalanıp asit kazanında eritilerek yok edilmesini önemli görmemiştir. Ancak
bu işlemin karşılıksız kalmadığı ve 100 milyar dolarlık silah satışı ile
örtüldüğü görülmüştür.
ABD için kendi vatandaşı Kaşıkçı’nın katlini para karşılığında yok sayarak
silah satması, bunun için Suud yönetiminin uydurduğu yalanları ara sıra
tekrarlaması yeterli olmuştur. Türkiye’nin durumu ise ABD’ye göre oldukça
farklıdır. Çünkü cinayet Türkiye’de işlenmiştir. BM raporunda da yer aldığı
gibi, Suudiler, Türkiye’nin egemenlik hakkını çiğnemiş, diplomatik dokunulmazlıklarını
istismar etmişlerdir. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Bahçeli’nin açıklamaları ile bu
cinayeti soruşturmak, “Türkiye’nin egemenlik hakkının korunması” şeklinde
açıklanmıştır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, benzeri olaylar için sıkça “zalimlere itiraz etmek,
mazlumların hakkını savunmak” gibi Türkiye’nin yeni misyonundan söz etmiştir.
Suudi Arabistan Savcılığı, Türkiye’ye müracaat ederek bundan sonra
yargılamanın Suudi Arabistan Krallığı’na devredilmesini, sanıklar için
çıkarılmış olan kırmızı bültenle arama kararının iptal edilmesini istemiştir.
11’inci Ağır Ceza Mahkemesi Savcısı, “sanıkların yabancı ülke vatandaşı
olduklarını, kırmızı bültenle arama kararına rağmen yakalanıp ifadelerinin alınamadığını,
bu yüzden dâvânın sürüncemede kaldığını, 6706 sayılı Cezaî Konularda
Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu’nun 24’üncü maddesine göre yargılamanın
Suudi Arabistan mâkâmları tarafından yapılması için dosyanın Suudi Arabistan’a
devredilmesini” istemiştir. Mahkemenin Adalet Bakanlığı’ndan görüş istemesi ve
Bakan Bekir Bozdağ’ın basın önünde olumlu görüş bildirmesiyle dâvânın Suud mâkâmlarına
devredilmesinin önü açılmıştır.
***
İstanbul’da işlenmiş bir cinayetin dâvâsının Suudi Arabistan’da görülmesi,
açıktır ki adlî değil, idarî bir karardır. Buna karşılık sanıkların
yakalanmasından umut kesildiği gibi, savcılık değerlendirmesi ise işin hikâye
kısmıdır. O sanıkların yabancı ülke vatandaşı oldukları dâvâ açılırken ve
haklarında kırmızı bültenle arama kararı çıkarılırken bilinmekteydi.
Kaşıkçı cinayeti nedeniyle İstanbul’da dâvâ açılması, Suud Hükûmetini
Türkiye’ye düşman bir cepheye itmiştir. Suud hükûmetlerinin eskiden beri örtük
bir Türkiye düşmanlığı vardır. Ancak bu olaydan sonra örtük düşmanlıklarını
açık etmişlerdir. Başta Yunanistan ile Akdeniz’de askerî tatbikatlar olmak
üzere pek çok konuda Suudiler ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi bazı Arap
ülkeleri Türkiye’ye karşı hemen hemen herkesle işbirliği yapmışlardır. Zamanla
Türkiye, kendisine karşı oluşan bu ittifakları engellemeyi tercih etmiş
olmalıdır.
Böylece Türkiye, kendi topraklarında işlenen bir katliamı soruşturma
hakkından vazgeçmiştir. “Diplomatik misyon” adı altında taammüden işlenen
cinayet için bu misyonun istismar edilmesine gözlerini kapatmıştır. BM İnsan Hakları Yüksek
Komiserliği adına konu hakkında rapor hazırlayan Agnes Callamard’ın “Suudi
Arabistan, Türkiye’den özür dilemelidir” şeklindeki görüşü bile yok
sayılmıştır.
Bu durum, Türkiye topraklarının, herhangi bir diktatörlüğün kendi
muhaliflerini kolayca katledebileceği bir saha olarak görülebileceği sonucunu
ortaya çıkarmıştır. Benzeri bir cinayetin daha Türkiye’de işlenmesi mümkün ve
kolay hâle gelmiştir. ABD eski Başkanı Trump’un “Kaşıkçı cinayetine karşı 100
milyar dolarlık silah satışını” tercih etmesine karşılık, Türkiye, böyle bir
meblağa ulaşan ticareti bir yana, resmî bir özrü bile gerekli görmemiştir.
Türkiye’de adalet, karşılıksız kurban edilmiştir. Adaletin terazisi, katilliği
herkesçe teslim edilen Suud idaresine Türkiye’nin eliyle teslim edilmiştir.
Başka bir ülkede benzeri bir cinayete karşı Türk mâkâmları itiraz ederek o
dâvânın takipçisi olmaktan vazgeçmiş olmanın çok daha ötesinde bir güven kaybı
yaşanmıştır.
Böylece Türkiye’nin zalimlere karşı dünyanın her yerinde mazlumların yanında
olduğu söylemi, Kaşıkçı Dâvâsı’nın Suudi Arabistan’a devredilmesi kararına
kurban edilmiştir. Bundan sonra hangi mazlum hangi nedenle Türkiye’ye güven
duyabilir? Kurulduğu günden beri Türkiye düşmanlığını varlık nedeni bilen Suudi
Arabistan’ın dostluğuna hangi akıl güvenebilir? Bu soruların bir cevabı
maalesef yoktur.
Yeni Türkiye’de umulmadık bir zamanda eski Türkiye’nin monşerlik dış
siyaset alışkanlıkları hortlamaktadır. İş işten geçmeden, insanlık namına,
adalet için, Türkiye’nin egemenlik hakları için, Türk mâkâmlarının yapabileceği
en doğru ve gerçekçi karar, Kaşıkçı Dâvâsı’nı Suudi Arabistan’ın katliamcı
idaresine teslim etmekten vazgeçmeleridir. Katiller gıyaben yargılanıp mahkûm
edilmelidirler. Bu dâvâ Suudi Arabistan’a bırakılırsa, Türkiye’de karar
alıcıların, adalete karşı işlenen kötülüğün vebali altında ezileceği açıktır.