Açlık

İnsan hangi görüş ve ideolojide olursa olsun, insan olduğunu ve bir bayrak altında var olduğunu unutmamalı. İnsan nefes aldığı o bayrağın altında, bayrağını hep yücelerde tutacak bütün gayretleri göstermeli. Bunu hep birlikte ve hiç sarsılmaz bir inançla yaptığımızda, hem memleketimizin daha ileriye gidişini sağlamış olacağız, hem de dünya üzerindeki mazlumlara daha fazla el uzatma imkânı bulacağız.

BATI’nın ve Avrupa’nın sömürgesinde yaşayan nice toplum, açlık ve susuzlukla cefa içinde yaşamaya devam ediyor. Ve biz, gerçek engelliler, elimiz kolumuz hiçbirine yetişmiyor. Bu gerçekten büyük bir hüsran, büyük bir acı. Bir Müslüman ve mümin olarak elbette hem yakın çevremiz, hem de uzanabildiğimiz her yere bir dokunuş yapmakla mükellefiz. İnsan komşusuna, akrabasına, bazen sokak çocuklarına yetişmeye çalışsa da dünyadaki aç ve yoksul sayısı hâlâ artış gösteriyor.

Demek ki bir yerlerde hâlâ eksikler yapıyor olmalıyız.

“Bu eksiklikler nedir? Nasıl bir sorumluluğu es geçiyor olabiliriz?” diye düşündüğümde, aslında daha yolun çok başında olduğumuzu keşfetmem kısa sürdü.

Meselâ yanlışlarımızdan biri, ülke olarak birliği sağlayamıyor olmak. Çünkü ancak bir Müslüman ülke kudret sahibi oldukça diğer katil ve sömürgeci devletlere eli kolu yetişecektir. Peki, bizler memleketimizin âbâd olması, daha fazla güçlenmesi ve yardım eli bekleyenlere yetişebilmesi adına neler yapıyoruz?

Elbette içimizde şahsî olarak bu konularda büyük mücadeleler verenler var. Allah hepsinden razı olsun. Devlet mercilerinde ve sosyal yardım kuruluşlarında da bu hususta büyük özverileri görmemek mümkün değil.

Kızılay ve Diyanet, son yıllarda her geçen gün artan bir çaba ve gayretle yoksullara, açlara el oluyor. Bu ve benzer kurumları kendi varlığıyla destekleyen nice insanlar da var. Bizler de belki yakın çevremizde ve mahallemizde ihtiyaç sahiplerine az da olsa el uzatıyoruzdur. Ama hâlâ bir şeyler eksikse, bu, muhakkak devlet ve millet olarak birbirimize düşmemizden kaynaklanıyor.

İnsan hangi görüş ve ideolojide olursa olsun, insan olduğunu ve bir bayrak altında var olduğunu unutmamalı. İnsan nefes aldığı o bayrağın altında, bayrağını hep yücelerde tutacak bütün gayretleri göstermeli. Bunu hep birlikte ve hiç sarsılmaz bir inançla yaptığımızda, hem memleketimizin daha ileriye gidişini sağlamış olacağız, hem de dünya üzerindeki mazlumlara daha fazla el uzatma imkânı bulacağız.

Gerçek engelli kim?

Ne çok elsiz, kolsuz, dilsiz var âlemde. Bunların muhakkak Allah katında bir ecri vardır. Fakat biz eli, dili, kolu, bacağı olanlar için durum ne?

Acaba bu uzuvlara sahip olmanın zekâtını verebiliyor muyuz?

Pek sanmıyorum.

Kendimden çıkıyorum yola, “Bunca nimetin, vücudumun ve sahip olduğum tüm hareket kabiliyetlerimin şükrünü yapabiliyor muyum?” diyorum kendime… Hiç yapabiliyormuşum gibi gelmiyor. Sadece hamd etmekle hâllolacak bir iş mi bu?

Tüm bu kabiliyetler, yetkiler, fiziksel kudret, muhakkak şükrü edilirken de bir harekete dönmesi icap ediyor.

Ancak bir başkasına faydalı olacak hareketlerle insan bedeninin şükrünü eda edebilir. Fakat yine de bir teselli buluyorum kendimce. Pek çok insanın bu derdi kendine yük etmiş olması beni ümitlendiriyor. Bugüne kadar yapamadıklarımızı yapabilecek bir yol seriliyor ufkuma. “İnşallah biraz daha gayret ile Allah’ın yardımı da yakındır” diyor kalbim.

Evet, hemen yanı başımızdaki hüzünleri ve dertleri göremiyorsak gerçek âmâ biz olmalıyız. En yakınlardaki yetimlerin başını okşayamıyor, onların gönlüne dokunamıyorsak, gerçek elsiz biz olmalıyız.

Hem sadece bu kadar da değil…

Bir yerde dinini, kıblesini şaşırmış, gaflete dalmış insanlar varken onlara hak yolun güzelliklerini tekrar anlatamıyorsak, düşeni kaldıramıyorsak, yine engelliyiz anlamı ağır basıyor.

Şu mübârek günlerde memleketimizin, bayrağımızın ve yaşadığımız bu eşsiz coğrafyanın kıymetini bilmek ve tüm organlarımızın şükrünü eda edebilmek, o organlarla var ettiğimiz güzellikleri etrafa da yansıtabilmek duâsıyla…