Acılar denizinde boğulurken tutunduğun dost eli

Dostum olmalı kendini saklayan münzevinin tevazusu gibi. İdam hükmü verdiği mahkûmu değil de her oturumda kendini yargılamış, içinde bütün insanlığın acısını duyan, darağacında hep kendini sallandıran hâkim gibi. Moda tabirle empati dedikleri, aslı ruhdaşlık olan bir hal ile karşısındakinin derdini dinleyen bir hazır hekim gibi…

BİR “dert” vardır, bir de “dost”. Bir “acı” vardır, bir de o acıya merhem olan müşfik eller. Bir kanayan yara vardır, bir de o yarayı saran yârân…

Hep yapacağın işleri erteliyorsun, değil mi? Sanki önünde sonsuz bir ömür var gibi. Hayallerine hayalî elinle dokunmaya üşeniyorsun, değil mi? Sanki dokununca kaybolacak gibi. Dünya dağını aşmayı düşünmüyorsun, yaşamaya üşeniyorsun, değil mi? Ama ne korkular, ne üşenmişlikler, ne tembellikler geleceğin gelmesine mani oluyor. Sen arabanı çeksen de dünya pazarından kenara, kader hızla olayları, ölümü, acıyı, dertleri senin üzerine sürüyor.  Şu üç yudumluk dünya kavanozunda neler yaşanıyor, neler olup bitiyor? Acılar, içimizi kanata kanata bizi eğitiyor ve sırtımızdaki günah kirlerini, sırtımızı ovan anne sertliğinde olaylar kesesi ile ovalıyor. Merhametli ama sert, sert ama arındıran bir acı... Canımız yansa da hamlığın ve günahın kirlerinden kurtuluyoruz. Sert ve ham yanlarımız, tatlı birer meyve gibi güneşte olgunlaşıveriyor. 

Bütün acılar ve sıkıntılar dalga dalga üstüne gelirken, senin eline teselli ile sabır kalkanı tutuşturacak bir dostun varsa ne gam… Bütün dalgaları aşar gidersin. Tutar o senin elinden, kolay kolay boğulmazsın. 

Çok çile çeken insanların mimiklerini okuyun. Ne kadar derin bakarlar ve baktıklarında olayın ardını görürler. Yüzlerindeki çizgiler derindir. Bilge bakışlarının ardında müthiş bir olgunluk vardır. Hoyrat, şımarık, acımasız değillerdir. Oldukça incelmiştir yürekleri. Darda kalanın halinden en çok onlar anlar. Katı değildir kalpleri, şefkat abidesidir elleri okşamaya meyyal... Hep ağlamaklı bakar gözleri, her an yağmur indiriverecekmiş gibi buğuludur bakışları. İnce ve dostçadır sözleri. Böyle dostları olunca insanın, acılar daha hafifleşir. 

Çile yumağıyla dert dokumuş dostlar bulmalı insan. Bazı insanlar, seni senden kazır ve alır. Ama dostun, seni sana tekrar kazandırır. Böyle dostlar, sen olayların/acıların elinde yontulurken ayakta kalmanı sağlar, sen yaşanmaya üşenirken, seni itiveren güç olur, imtihan için üstüne üstüne gelen olayları doğru okumanı sağlarlar. Bazen bir telefonla, bazen bir mesajla varlığını gönderir yanına. Bazen de bizzat dağları, tepeleri aşar gelir acına ortak olmaya. Dünya seni eğitmek için sana garip replikler öğretirken, o dost, doğru olanı telkin eder. Şaşırmadan hangi güzergâha gireceğini gösterir sana. 

Dua dua yanındadır. Pili tükenmiş bir alete pil takar gibi, bitmiş mecaline sözleriyle yeniden güç verir, enerji verir. Kendini taşıyamadığında her daim omuz verir. Dünya, ölüm ve acı, hepsi söz birliği etmişçesine üstüne gelirken ve sen olayların altında ezilirken, el verir ve seni yeniden hayata çıkarıverir. Bazen bir ayeti hatırlatır ve inşirah verir, bazen de bir hadis-i şerifle gelir. Dosttur işte, senin derdinle dertlenir… 

Seni kuyulardan çıkarmak için bulunduğun kuyuya iner. Yeri gelir bir mürebbi olup silkeler, yeri gelir de sesiyle seni ferahlatır. İlaç gibidir ki üç öğün işitmezsen, hayatında bir şeyler yolunda gitmez. Yolunu şaşırdığında sana kılavuzluk eder, sarp yollara seninle birlikte girer… 

Ne incinmeni ister, ne üzülmeni. Dayanmaz yufka yüreği. Seninle ağlar, seninle inler. Seninle ağlar, seninle güler. Teselli sözcüklerinden taç yapar da alnına dizer. Çile hırkasını senden önce giyer. Hiç bıkmadan sever, sever... Sevgisine ne karşılık bekler, ne de başka bedel ister. Sadece seni, sen olduğun için sever. 

Okyanus gibidir gönlü. Serin billur nağmeler, pembe düşler, hayaller… Seni karanlık kuyulardan o pembe düşün içine çeker. “Sen yeter ki bir kez gülümse” ister. 

Merhem olur derdine, derman olur sitemlerine. Bakarsın ki bir gece yarısı seni düşünmekten uykusu kaçmıştır, sarılmıştır ahizeye sesini duymak için. Senin rahat uyuduğunu anlamadan uyuyamamıştır işte... Sen ağlarken ne yatak rahat vermiştir, ne de uyku girmiştir gözüne. Telaşını belli etmeden halini sorar ve incecik yağan kar gibi çiseler, yaz yağmuru gibi iniverir güneşle birlikte. Sesi bir anne, bir baba gibi şefkat ve merhametle doludur. Ne kadar samimi, nasihatleri ne kadar doğrudur… 

Acıların dozu ne kadar yüksek olursa olsun, böyle bir dostunuz olsun. Çektikleriniz onunla size basit bir oyun olsun. Dünya yoluculuğuna çıktığınızda sabır suyu ile mataranızı doldururken böyle dostlar edinmeyi ihmal etmeyin ki adı, ilk aranacaklar listesinin başında olsun. Sizin adınız da başka listelerde olsun. 

Bilge dostlar, acıların panzehirleridirler. Sen yaşamaya üşenirken, dizlerindeki derman tükenmişken, sana tekrar koşmayı öğretirler. Sporcusuna koşmayı öğreten “takım koçu” gibi, hedefe varman için seni motive ederler. Çileler seni eğitir. Yetişirken örselenmeyesin diye böyle dostlar seni güçlendirir. Acılar, nefsinin dilini yakarken ruhundaki mikropları öldürür. Dostlar ise acı vermeden eğitir, dünyadaki meyve gibi acıtmadan seni diriltir. 

Bir kem söz kesiği içini kanatırken, bir ayrılık acısı kapını yumruklarken, bir katran karası hüzün yüreğine yağarken teselli şemsiyesi ile korur “dostun” seni. Gönüller sığınacak liman  ararlar? O limana varmak için fırtınayla, rüzgârla mücadele ederek ilerler gönül. Yok, gönlün aradığı sığınak değilse, gönül, gönülde ne arar? 

Dostum olmalı kendini saklayan münzevinin tevazusu gibi. İdam hükmü verdiği mahkûmu değil de her oturumda kendini yargılamış, içinde bütün insanlığın acısını duyan, darağacında hep kendini sallandıran hâkim gibi. Moda tabirle empati dedikleri, aslı ruhdaşlık olan bir hal ile karşısındakinin derdini dinleyen bir hazır hekim gibi…

İnsanların ihaneti veya haksızlığı karşısında kendi kendini heba edip bitiren, kendini uçurumun kenarına kadar getiren çocuğu -can havli ile üzerine atlayıp- kurtaran ve bağrına basan ana gibi, konacak güvenli dal bulamayıp da kara borana küçücük bedenini siper ederek can çekişen serçenin göğsünden canı çıkmasın diye, onu alıp evine götüren mahallenin en akılı komşu annesi gibi dostum olmalı…

Bir insan kazan, bir insan…/ Bırak etiketi, apoleti./ Onların hepsinin akıbeti adem,/ Hepsinin sonu nisyan…/ Bir gönül kazan, bir gönül…/ Bütün âleme değer bir insan…/ Bir dost kazan, bir dost…/ Ne para, ne pul./ Dostun senden, sen dostundan hoşnut…/ Huzurun mekânı ruhtur, post değil.