
PEKİN’den çıkan tren Londra’ya en kısa sürede ve İstanbul’daki üçüncü köprüden geçerek ulaşıyor.
Londra, New York, Chicago, Cenevre, Frankfurt ve Zürih finans merkezlerinin Singapur, Hong Kong, Tokyo ve Sidney’e kaydığı malûmun ilâmıdır. Böyle bir süreçte kıtalar arasında yer alan Türkiye’yi boş bırakmayacaklar.
Türkiye’nin boş bırakılmamasının ikinci ve daha önemli üçüncü bir sebebi daha vardır. İkinci sebep, coğrafyasında yeni bir medeniyet iddiası olan Türkiye’nin Türk ve İslâm coğrafyasıyla kolayca, rahatlıkla iletişim kurabilen bir ülke olmasıdır. Türkiye böyle bir süreçte ekonomik açıdan güçlendikçe etki alanı da artacaktır. Türk cumhuriyetleri ve Afrika’daki ülkelerle olan iletişim bunun göstergesidir.
Dikkat edilirse, Afrika’da iki ülkede askerî darbe oldu. Tahıl koridorunu koordine eden Türkiye, dünyaya bir nefes borusu sundu. Dünya, özellikle de Batı bundan pek hoşnut olmadı. Zira Ukrayna-Rusya Savaşı’nın devamını isteyen de yine Batı’dır. Savaşın bitmesini istemiyor bu tek dişi kalmış canavar.
Türkiye nerede bir çözüm sunsa hemen ona alternatif bir sorun ortaya koyuyorlar. Zira “Birkaç haftada biter” denen savaş çok uzadı. Bu da Batı ekonomisinin belkemiğini oluşturan silah sanayisini ayakta tutuyor.
Savaşmanın normal bir durum olduğunu dünyaya dayatan Batı, sadece maddî çalışma ve ekonominin kurallarına uygun hareket ettiği için fiilî duayı yapmış oluyor ve ekonomik açıdan diğerlerine göre biraz daha refaha erişiyor. Bir aylık maaşlarıyla ülkenin en güzel yerlerinde tatil yaparken insanımız kısılıp kalıyor. İzmir’de Alman ve İngilizler, Karadeniz’de Araplar, Antalya ile Alanya ve çevresinde Rus ve Ukraynalılar gününü gün ediyor. Bunlar milletin gözünden kaçmıyor.
Bunlar yetmiyormuş gibi, Newton, Hawking ve şimdilerde de Yuval Noah Harari gibilerle fikrî saldırılarına şiddetle devam ediyorlar. Hâl böyleyken biz ne yapıyoruz? İnsanımızı ekonomik sıkıntıdan kurtarmanın gayretini veriyoruz. Devlet sürekli milletini korumak için memur ve işçisinin maaşlarını artırmanın yollarını arıyor. Çare olmaya çalışıyor. Ama bir müddet sonra yine birileri müdahale edip beş liralık ürünü otuz beş liraya satıyor. Milletin boğazını sıkmanın derdinde olanlar o kadar rahat hareket ediyorlar ki millet bunu anlamlandırmakta güçlük çekiyor. Meydanı boş bulanlara ne kadar kızılır bilemiyorum ama meydan neden boşaltılıyor, onu anlamış değilim!
Meydanı boş bulan Yuval Noah Harari gibiler, insanın inekler, tavuklar, şempanzeler ve bilgisayar programlarının tümünden ayıran yüksek zekâsını öne sürüp sadece “akıl” kafesine hapsetme derdinde olanlardan sadece biri. Akıl mükemmel bir şeydir, bunu inkâr etmek, kabul etmemek ahmaklık olur. Ancak insanı sadece “akıl” terimine indirgemek, arkasından deist ve ateist gelmesinin şeytanî bir plânıdır.
Türkiye hem içeriden fikren, hem de dışarıdan ekonomik olarak saldırı altındadır. Düşmanların böyle bir saldırıda bulunması doğaldır. Zira fikirleri bizi 1071 öncesindeki topraklara geri göndermektir. Bunu en son 15 Temmuz’da denediler, ilk fırsatta yine deneyecekler. Esas olansa, bizim ne yaptığımızdır.
Üçüncü ve daha önemli bir sebepse Batı’nın hiçbir zaman unutmadığı ve her defasında canlı tuttuğu İslâm kimliğidir. Batı, Türkiye’nin bu kimliğine düşmandır. Bunu her defasında gösteriyor. Hem içeriden yağıyor, hem de dışarıdan.
Millet ekonomik işlerle uğraşırken İlâhî kanunlara aykırı, deist ve ateist savunucuları meydanı boş bulup zehirli fikirlerini akıtıyorlar. Bazı sınıflarda ateist öğretmenler Müslüman çocuklara deizm ve ateizmi aşılıyor. Bir de bunlar maaş alıyorlar. Maya, doku ve geleneğine bağlı olanlar nedense bir türlü yukarılarda yer edinemiyorlar. İçeriden atesit öğretmenler Müslüman çocuklara deizm ve ateizm aşılayıp bir de maaş alırken, nerede hata yapılıyor? Bunları cevaplamadan kalıcı çözüm bulmak zor olacaktır.
Türkiye saldırıya uğramaya devam edecektir. Çünkü saha çok boş duruyor. Batı’da bir devlet, özellikle İngilizler, hem kendi inanç sistemlerini, hem de dünya görüşlerini yaymak için kitap yazdırır ve devlet bunu birinci kanaldan besler. Bizde ise akademisyen kitap basacak para bulamıyor. Bilim pek değerli değil bu topraklarda. Para, koltuk, arsa ve otomobil yani dünyevî kazanç sağlamak destekleniyor. Maddede boğulmuş bir toplum medeniyet inşâ edemez.
Asıl mevzumuz, aslında Türkiye’ye saldırılan şiddetlenerek devam edeceğidir. Bunu en son 15 Temmuz’da denemişlerdi. İlk zayıf kanadımızı bulduklarında yine yapacaklar. 15 Temmuz’un yıl dönümlerine bakın, ilgi giderek azaldı? Neden acaba?
Şehitlerimizin olduğu topraklar, Şam, Halep, Musul, Kerkük, Gazze, Kudüs, Mekke, Bingazi ve Kırım gibi yerler şimdilerde bizde değil. Buralarda Batılı Haçlılar var. Çünkü 1720 yılında yaptıkları plânları uyguladılar ve başardılar. Şam’da 448 yıl vali bulundurmuştuk, Kırım’da 300 yıl kalmıştık. Şimdi kan gölü buralar.
Suriye, Irak, Kuveyt, BAE ve Mısır gibi yerler Batı’nın cirit attığı bölgeler oldu. Yetmiyormuş gibi Suriye ve Irak’ın kuzeyinde terör devleti kurmaya çalışıyorlar. Yani Türkiye’yi daha da küçültmek istiyorlar. 400-500 yıl bizim toraklarımız olan Balkanlar şimdilerde bizde değil.
Bunu şunun için yazıyoruz: Topraklarımızı 36 milyon kilometrekareden 783 bin kilometrekare kara alanına kadar indiren Batı, 15 Temmuz’da önümüze koyduğu haritadan vazgeçmedi. Çözüm çok basit ama siyaset bunu ne kadar yapar, bilemem. Uygulanması gereken acil eylem plânı ise şöyle:
1. Sıfırdan, bu milletin maya, doku ve geleneğine uygun yeni bir anayasa yazılmalıdır. Bu anayasada, ilk anayasada yer alan bazı değerler yer almalıdır. Örneğin, “Devletin dini İslâm” ibaresi mutlaka yeniden konulmalıdır.
2. Özellikle ilkokuldan başlamak üzere acilen özgürlükçü bir müfredat plânlaması yapılmalı ve öğrenciler erken yaşlarda sınav canavarından kurtarılmalıdır.
3. Ehliyet ve liyakat öne çekilmeli ve bilmem hangi bürokratın, hangi vekilin veya hangi siyasinin yakını olma nedeniyle bir yerlerde bulunma devri ortadan kaldırılmalıdır. Biliyorum, buna pek inanan olmayacak ama bu olmazsa ekonomik debelenmemiz devam etse de buna ses çıkartmamamız gerekiyor.
4. Devlet takdire şayan kitap dağıtıyor ama her şehirde ve her okulda mutlaka hocalar yardımcı ders kitabı öneriyor. Farklı bir zamanda derinlemesine gireceğiz ama şunu açıkça ifade etmek gerekir ki, yardımcı ders kitaplarına olan ihtiyaç acilen ortadan kaldırılmadıkça bu sorun bir kangren hâline gelecektir.
5. Savunma sanayisinde olduğu gibi bilim, teknoloji ve sanayi devrimi, akademik katılım sağlanarak gerçekleştirilmelidir.