COVID-19
salgınından hayatın her alanı etkilendi. Hükûmet salgınla mücadeleyi “Sağlık
Bilim Kurulu” ile yürütüyor. İkinci dalgada günlük vefat sayısı 160 civarında
seyrediyor. Yapılan test sayısı ise 150 bin civarında...
İlk dalgada test sayısı 30 bin
civarında seyrederken vefatlar 60-80 civarındaydı. Günlük vefat 100 kişinin
altına indiği takdirde işlerin de yoluna gireceği beklentiler arasındaydı. Bu
dönemde oran binde 2’ler civarındaydı. Şimdilerde ise binde 1…
Covid-10 ile mücadele kapsamında
kurulan “Sağlık Bilim Kurulu” üyesi Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz Hoca, “Pozitif
oranlar yüzde 5’in altına indiğinde ancak okulların açılmasını düşünebileceğiz”
dedi. Dün itibariyle bu oran yüzde 12,7’dir.
Mill’i
Eğitim Bakanı Ziya Selçuk da 15 Şubat sonrasında yüz yüze eğitim-öğretimin
başlayabileceğine işaret etmişti. Görünen o ki, pozitif vaka sayısının bir ay
içerisinde üçte bir oranında azalması öngörülmektedir.
Yaklaşık
bir yıldır eğitim-öğretim uzaktan yapılmaktadır. Özellikle sosyal medya
kullanılarak yapılan uzaktan “canlı” dersler, eğitim-öğretime tuz biber oldu.
Bu arasa sosyal medya kullanımı hızla arttı ve Batı’nın teknoloji şirketleri
hızla servetlerini arttırdılar.
Üniversitelerin
uzaktan eğitimdeki can simidi ise Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
oldu. Çok sayıda üniversite buradan destek aldı. Anadolu Üniversitesi
Açıköğretim Fakültesi’nin uzaktan öğretim-eğitim portalının takdir edilmesi gerektiğini
ve ihtiyaca göre her üniversitenin de kendine göre revizyondan geçirerek kullanmasının
devam etmesi beklenmektedir. Anlaşılan o ki, üniversiteler için pandemi
sonrasında uygulaması olmayan dersler için böyle bir algı oluşmuştur ve genel
kabul görülmüş durumdadır.
Ancak Sayın
Bakan’ın açıklamalarında dikkat çekici bir nokta var: Bu nokta, pandemi
döneminde can simidi gibi uzaktan öğretimin imdadına yetişen açıköğretim
fakülteleri hakkında...
Uzaktan
öğretim fikri, ilk defa televizyon yayının başladığından beri konuşulmaktadır. TV
ile birlikte ortaya çıkan stüdyo sayesinde Anadolu Üniversitesi “Televizyon ile
Eğitim Enstitüsü” kurulur. Ortada daha YÖK bile yoktur.
1980 Darbesi’nin
ardından 1981’de YÖK ve 1982’de de Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi
kurulur. Açıköğretim Fakültesi’nin varlığı başlarda ciddî plânda eleştirilse de
pandemi sürecinde hakkı teslim edildi. Bu fakültenin yaklaşık 4 milyon
öğrencisi bulunmaktadır. Diğer bütün üniversitelerde okuyan öğrenciler ise
sadece Açıköğretim Fakültesi’nin dörtte biri kadardır.
Günümüzde ise
Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi’nden başka Erzurum Atatürk
Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Açıköğretim
Fakültesi bulunmaktadır.
Sayın Bakan’ın
“açıköğretim fakülteleri” ile ilgili açıklamasından olumlu bir durum çıkarmak
zor.
Velilerin yüz
yüze eğitim talebinin yükseldiği bir dönemde açıköğretim fakültelerinin de bu
kefeye konulması yanlış olmuştur. Üniversitelerin büyük çoğunluğu pandemi
sonrasında uygulamalı olmayan bazı dersleri için “uzaktan/canlı” öğretimi
benimsemişken bu aşamada açıköğretim fakültelerinin revizyon yemesi veya oldubittiye
getirilmesi sıkıntılar oluşturacaktır.
Açıköğretim
fakültelerinde 50’den fazla bölüm bulunmaktadır. Bunlar arasında uygulama
içerikli bazı dersler de vardır. Fakülte bunun için “eğitimde fırsat
eşitliğini” dikkate alarak bir program uygulamaktadır. Yani belli dönemlerde bu
tür bölüm öğrencilerini fakültesine çağırmaktadır. Açıköğretim fakültesi, tıkır
tıkır işleyen yerlerden biridir.
Eğer uzaktan
sınavlardan ve istenmedik durumlardan dolayı bu fakültelerde bir değişiklik
yapılmak isteniyorsa, bu, kurunun yanında yaşı da yakmak olacaktır. Üniversite
sonrasında bütün fakülte mezunlarını aynı sınava sokuyorsanız, “eğitimde fırsat
eşitliğini” sağlamışsınız demektir.
Acaba
açıköğretim fakültelerindeki “ilâhiyat” bölümlerine mi bir değişiklik
düşünülüyor? Bu da akla gelmiyor değil…