Açık toplum düşmanları

Herkes teslim eder ki, Kavala dâvâsı bitmiş değildir. İstinafta, Yargıtay’da, Anayasa Mahkemesi’nde, hatta AİHM’de bozulma ihtimâli vardır. Meselâ Sivas Olayları Dâvâsında dönemin Adalet Bakanı Seyfi Oktay’ın çabası ile ömür boyu ya da 30 yıl civarında, hem de herhangi bir indirime tâbi tutulmaksızın ve sonradan yapılan infaz düzenlemelerinin kapsamı dışında tutulan mağdurları hiç hatırlamayanların Kavala için bu kadar cezbe hâlini yaşamalarının rasyonel bir açıklaması yoktur.

AÇIK Toplum Vakfı (ATV), eski adı ile Açık Toplum Enstitüsü (1993), Yahudi milyarderi George Soros tarafından kurulmuştur. Kuruluş amacı olarak adalet, eğitim, sağlık ve medya bağımsızlığı için dünyanın her tarafında sivil toplum kuruluşlarını malî bakımdan desteklemek üzere kurulduğunu ileri sürmüştür. Vakfın/enstitünün adı, Karl Popper’in “The Open Society and Its Enemies” (Açık Toplum ve Düşmanları, Çeviren: Mete Tunçay, İstanbul 1989) adlı kitabından alınmıştır.

ATV, George Soros’un 1984’te kurmuş olduğu Soros Vakfı tarafından desteklenmektedir. Aslında ATV, Soros Vakfının bir yan kuruluşu durumundadır. ATV’nın merkezi New York şehridir. “Açık Toplum” deyimi, burada “demokratik toplum” anlamında kullanılmıştır. Özellikle eski SSCB işgalinde olan Doğu Avrupa ülkelerinde “demokrasiyi yerleştirmek üzere faaliyetlerini” yoğunlaştırmıştır. Uluslararası düzeyde sivil toplum kuruluşları, hükümet temsilcilerinin yer aldığı geniş katılımlı uluslararası bir ağ tesis etmeye çalışmıştır. Doğu Avrupa ülkelerinde “sivil toplum kuruluşu” sayılan örgütlere ATV, Birleşmiş Milletler’den daha çok yardım etmiştir.

ATV, 2001’de Türkiye’de (İstanbul) temsilcilik açmıştır. 2006 yılı sonuna kadar 86 projeye 7 milyon dolar destek sağlamıştır. ATV’nin Türkiye temsilcisi Hakan Altınay, danışma kurulu başkanlığını ise Nafiz Can Paker üstlenmiştir.

Osman Kavala hakkında

ATV, Aralık 2008 sonu itibarı ile Türkiye temsilciliğini kapatmıştır. Danışma kurulunda görev alanlar ise Nebahat Akkoç, Şahin Alpay, Üstün Ergüder, Murat Belge, Osman Kavala, Ömer Madra, Nadire Mater, Oğuz Özerden, Özlem Dalkıran, Salim Uslu, Neşe Düzel, Ahmet İnsel ve Eser Karakaş’tır. Eser Karakaş, Neşe Düzel, Şahin Alpay gibi isimler doğrudan FETÖ’cü iken, Salim Uslu, eski Hak-İş Genel Başkanlığı ve AK Parti Çorum milletvekilliği yapmıştır.

Bunların arasında son yıllarda çok haber olan Osman Kavala (1957, Paris), Selanik göçmeni bir aileden gelmektedir. İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in kuzenidir.

Kavala, ilkokulu yurt dışında okumuş, Robert Kolej ve ardından da ODTÜ’den mezun olmuştur. 1983’ten itibaren İletişim, Ana ve Aras Yayıncılık Şirketlerini kurmuştur. BİLSAK, TEMA, TÜRSAK, TESEV, Kültürel Mirası Koruma Derneği, Hafıza Merkezi, Tarih Vakfı, Helsinki Yurttaşlar Derneği gibi kuruluşların da kurulmalarında ve çalışmalarında yer almıştır.

Görüldüğü gibi ABD’ye ve AB’ye uzanan bütün kuruluşların ya içinde, ya başında yer almıştır Kavala. Kavala’nın bir misyon adamı olduğu açıktır. O misyonun Türkiye’nin faydasına ve Türkiye ile sınırlı olup olmadığı ise tutuklanmasından sonra sorgulanmaya başlanmıştır. Elbette kendisi “bütün bu çabalarını iyi niyetli olarak, kültür, sanat, vakıf çalışmaları” ile açıklamış olsa da görülmeyen bir göz tarafından da sürekli görüldüğü anlaşılmıştır. Ancak Kavala, uluslararası bağlantıları nedeniyle görülmesini önemsememiş olmalıdır.

Kavala, 1 Kasım 2017’de, 2013 yılındaki Gezi Olaylarını organize ederek seçilmiş hükümeti devirmeye çalışmaktan TCK’nın 309 ve 312’nci maddeleri kapsamında tutuklanmıştır. Kısa sürede ulusal ve uluslararası medyanın gözdesi olan Kavala, 11 Ekim 2019’da 309’uncu maddeden (cebir ve şiddet kullanarak hükümeti devirmeye çalışmaktan ve 15 Temmuz darbe girişiminden) yargılanırken İstanbul Cumhuriyet Savcılığı tarafından resen tahliye edilmiştir. 18 Şubat 2020 tarihinde ise Gezi Eylemleri Dâvâsından (TCK 312’nci madde) tahliye edilmiştir. Tahliyesinin hemen ardından, 309’uncu madde kapsamında “casusluk dâvâsından” yine tutuklanmıştır.

9 Mart 2020 tarihinde casusluk suçundan TCK 328’inci maddeye göre hakkında dâvâ açılan Kavala, bu sefer 20 Mart 2020’de hakkında daha önce açılmış olan 309’uncu maddeden (15 Temmuz Darbe Dâvâsı) beraat etti. TCK’nın değişik maddelerinden peş peşe tutuklanmasının ardından beraat ettirilmesi, Türkiye’deki yargının çalışma düzeni hakkında kuşkular oluşturduğu gibi, Kavala’nın suçsuz olmasına karşılık siyâsî nedenlerle tutuklu kaldığı propagandalarını hızlandırmıştır. İstanbul’da aynı adliye binasında görev yapan mahkemelerin biri Kavala’yı tutuklarken, başka bir mahkeme beraatına karar verebilmiştir.

Kavala için ABD, Almanya, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada ve Yeni Zelanda’nın Ankara Büyükelçileri, 18 Ekim 2021’de ortak bir çağrı yaparak “derhâl serbest bırakılmasını” istemişlerdi. Bu sömürgeci ülkelerin insan hakları kaygısı ile böyle bir açıklama yapmış olmaları inandırıcı değildir. Her ne kadar Taha Akyol gibi bazı kimseler bu açıklamayı “demokrasinin ulaştığı sınırlar” diye yazmış olsa da o sınırların Müslüman kimlikli kimseleri önceki zamanlarda hiçbir şekilde kapsamadığı bilinmektedir. Kavala’nın adı geçen bu ülkelerin istihbarat örgütleriyle ortak çalışmaları nedeniyle ortak ilgilerine mazhar olduğu görüşü bu açıklama ile teyit edilmiştir. Ancak İstanbul’daki mahkemelerin birinde beraat ederken diğerinde aynı dâvâdan ağırlaştırılmış müebbet alması bu teyidi gölgelemiştir.

Kavala sadece sömürgeci ülkelerin elçilerinin ortak gözdesi olmakla kalmadı, daha önce beraat ettiği Gezi Olaylarından, son olarak ağırlaştırılmış müebbet cezası alması ile birlikte Kavala’nın Türkiye’deki muhalefetin kısa sürede bir kahramanı durumuna geldiği de görülmüştür. Hatta haksozhaber.net gibi İslâmî kesimden bazı yayın organları bile Kavala için başlatılan destek kampanyasının içinde yer almıştır. Toplumun değişik kesimleri tarafından hızla benimsenen Kavala’nın masumiyetini ileri sürmek, giderek daha çok zorlaşmıştır.

Kavala için en heyecanlı çıkışı kuzeni Meral Akşener yapmıştır. Akşener parti grubunda yaptığı konuşmasında Gezi Olaylarını sahiplenmiş, “10 Temmuz 1908 askerî darbesi nasıl Abdülhamit istibdadına karşı yapılmış ise, Gezi Olaylarının da mevcut istibdada karşı yapılan meşru bir eylem olduğunu” iddia etmiştir. Akrabalık ve gözlerden uzak siyâsî ilişkiler/ajandalar bu heyecanın temel nedenleri olmalıdır.

Milliyetçi bir kesimi temsil etmek iddiasındaki Akşener’in Gezi Olaylarını sahiplenmesi, temsil ettiği milliyetçi çizginin İbrahim Kaypakkaya ve Deniz Gezmiş takipçileri ile ittifak hâlinde aynı eylemin heyecanı içinde olduğunu göstermiştir. İyi Parti’nin temsilindeki milliyetçiliğin fena hâlde bir değişim geçirdiği görülmektedir.

1908 Meşrutiyet Darbesi de önemli bir benzetmedir. Çünkü dönemin meşru Abdülhamit yönetimine karşı Selanik-Manastır çevresinde başlayan terör eylemlerinin finali İstanbul’da yapılarak kısa bir süre sonunda Abdülhamit iktidarı yıkılmıştır. Meşru iktidara karşı sokak terörü olmaları bakımından iki isyanın gayrimeşru ama paralel olduğu açıktır. Bu yüzden aralarında benzerlik kurmasından dolayı Akşener haklıdır. Akşener’in asıl haksız olduğu taraf ise, bu iki gayrimeşru isyandan nasıl olup da zorlama bir hak ve hürriyet arayışı çıkarmaya çalışmış olmasıdır.

Her seviyeden Osmanlı hükümet görevlilerinin İttihat ve Terakki teröristleri tarafından sokak ortalarında katledilmiş olmaları ile İstanbul’da ve diğer büyük şehirlerde tekrarlanan, işgal edilen şehir meydanları ile yüzlerce polis, itfaiye, hastane, hatta özel şahıs araçları ile çok sayıda baka şubesi ve dükkân kundaklanıp yakılmıştır. Dokuz ay sonra bu gayrimeşru 1908 isyanı ile Abdülhamit yönetimi tümüyle devrilmiş ama 2013’ten beri girdiği 2014, 2015, 2018 Seçimlerini ve 2017 Referandumunu kazanmış olan Cumhurbaşkanı Erdoğan halk desteğinden dolayı seçimle yenilemediği gibi, 2016 Temmuz’undaki FETÖ darbesiyle de yıkılamamıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan yönetimi, Abdülhamit idaresine göre iç isyanlara karşı daha dayanıklı olduğunu göstermiştir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dayanıklılığı, onun Abdülhamit yönetimine karşı bir etiket olarak kullanılagelen “istibdat” idaresiyle aynı çerçevede görülmesi yanılgısına yol açmıştır.

Oysa Akşener, ara sıra gidip iman tazelediği Anıtmezar etrafında 1923’ten sonra kurulan idareyi hatırlamış olsaydı, olup bitenleri daha gerçekçi görmüş olabilirdi. 1908’den önce siyâsî nedenlerle hiç kimse idam edilmemişken, 1922’den sonra siyâsî nedenlerle idam edilenlerin hâdsiz hesapsız olması, istibdat idaresi hakkında daha da öğretici değil midir? Türkiye’de istibdat olsaydı, Meral Akşener’in, Kemal Kılıçdaroğlu’nun partileri olabilir miydi? Her yıl hazineden çuval dolusu para yardımı alabilirler miydi? Devlet protokolünde temsil edilebilirler miydi? Elbette bunların hiçbiri olmazdı. Ancak çok uluslu örgütlerin Türkiye temsilcisi Kavala ile aynı hedefe kilitlenmiş olmak, uluslararası kurumlar tarafından takdir edilme beklentisi ve ABD Başkanı Biden tarafından seçim vaadi olarak ilân edilmiş olan “Türkiye muhalefetini destekleme” isteğinin tahakkuk ettirilmesi ve akrabalık ilişkileri, sağduyunun bir kenara bırakılmasına yol açmıştır.

Oysa konuyu takip eden herkes teslim eder ki, Kavala dâvâsı bitmiş değildir. İstinafta, Yargıtay’da, Anayasa Mahkemesi’nde, hatta AİHM’de bozulma ihtimâli vardır. Meselâ Sivas Olayları Dâvâsında dönemin Adalet Bakanı Seyfi Oktay’ın çabası ile ömür boyu ya da 30 yıl civarında, hem de herhangi bir indirime tâbi tutulmaksızın ve sonradan yapılan infaz düzenlemelerinin kapsamı dışında tutulan mağdurları hiç hatırlamayanların Kavala için bu kadar cezbe hâlini yaşamalarının rasyonel bir açıklaması yoktur. Çünkü adalet ve hukuk herkes içindir. Sadece kendi taraftarları için bağırıp etrafa heyecan vermeye çalışanların tarihteki gayrimeşru isyanları bile yardıma çağırmaları beyhudedir.

Demokratik toplum, açık toplum için çalışmak iddiasındaki Kavala benzeri kimselerin sokak teröründen medet umar hâle gelmeleri, bir açık toplum istismarı, açık toplum düşmanlığıdır. Gezi terör eylemleri üzerinden Kaypakkaya ve Gezmiş mirasçıları ile herhangi açık bir toplum değil, olsa olsa SSCB benzeri kapalı bir toplum, dünyaya ve temel haklara kapalı, tek parti diktatörlüğündeki demir perde idaresi kurulabilir. Yazık ki seçim kazanma umudu kalmayanlar, sokak teröründen heyecanlanır olmuşlardır.