
ENKAZ yurdu Gazze… İsrail saldırılarında yüzde 88’i tahrip oldu. 47 binden fazla şehit verildi ve hâlâ enkaz altından çıkarılamayan şehit naaşları var. Binlerce insan uzuvlarından oldu. Açlık ve ilaçsızlık, binlerce çocuğu ölümcül hastalıkların pençesine düşürdü. Yetim ve öksüzler yurdu Gazze… Sokaklarda annesiz, babasız ve kimsesiz çocuklar dolaşıyor. Ya anneler? Evlatsızlığı bir ömür kalp yangını olarak göğsünde taşıyacak binlerce anne, Gazze’de 15 aydır toprağa düşen evlatlarının bıraktığı boşluğu dualarla doldurmaya çalışıyor.
Gazze’de 161 binden fazla konut tamamen yıkılmış durumda. Bu sayı sadece bütünüyle yerle bir olmuş binaların verisi. Çünkü bir o kadarı da ev ve yuva kimliğinden düşürülecek kadar hasara uğratıldı. 34 hastane ve 80 sağlık merkezi, terör örgütü İsrail unsurlarınca hasta bakamaz bir işlevsizliğe düşürüldü. Öldürülen ve kaçırılan doktorları da hesaba katarsak bu acı bilanço, uzunca sarp yolların tedirginliğini veriyor kalbe.
15 aylık soykırımın izlerini sokakların tozundan silmek, öyle kolay olmayacak. İncinmiş ruhları, deşilmiş kalpleri, katmerli acıları ve kaybedilen sevilenleri imanî bir gayretle tevekkülün tesellisine mühürlesek, Gazze’yi nefes alabilen bir belde hâline getirebilmek için medeniyetler üstü bir yapılanma ve kalkınma vetiresine ihtiyacımız var. Günde 35 çocuğa şehadet şerbeti içiren, 47 bin insanı canından eden, yüzlerce yaralı ve sakat insanı ilaçsız ve tıbbî desteksiz bırakan bir soykırımın ardından sadece şehrin yolunu, kaldırımını, su şebekelerini, konutlarını ikame edebilmek bile başlı başına bir kaos. Bir imar planını devreye sokabilmek için evvela zemini örten enkaz bloklarının, tozun toprağın temizlenmesi gerekiyor fakat bunun için yeterli lojistik donanımın olmadığı hakikati, Gazze’de yıkıntılardan bir taşın bile kaldırılabilmesinin önemini haykırıyor.
Hiçbir dönemde imzaladığı antlaşmalara uymayan, ateşkes ilanından bu yana can almaya, yakıp yıkmaya devam eden azgın kavim İsrail’in bükülmüş bileğiyle yavaş yavaş çekildiği yıkık bir Gazze kaldı elimizde. Bu histerik ve cani topluluğun asker görünümlü terör unsurları, Gazze’den çekilirken dahi binaları yıkmaya, şehri talan etmeye ve can almaya devam ediyor. Böylesi bir azgınlık 15 aydır Gazze’de taş üstünde taş bırakmamak adına her şeyi yaptı. Pek tabii şimdi de veladeti, revizyonu ve yaralara sürülecek merhemi bile terör bariyerleri ile engellemeye çalışıyor. İsrail Gazze’de başlattığı bu soykırım çağında sadece binaları ve sivilleri hedef almakla yetinmedi elbette. Geçtikleri yollara ve alt yapıya da saldırdılar, nerede su şebekeleri varsa yok ettiler, ağaçları, bahçeleri dahi talan ettiler. Bütün bunlar, soykırımdan hiçbir şey elde edemeyeceğini bilen lanetli bir kavmin, saldırı sırasında ganimet toplama zavallılığından başkası değildi. Aylar boyu bomba yağdırdıkları şehrin gerçek sahiplerini bu kadim topraklardan uzaklaştıramayacaklarını bildikleri için onlara yaşanacak bir belde bırakmamak istediler. Herkesi öldüremeyecekleri için yaralıların, hastaların iyileşmesini hastane vurarak, doktor öldürerek engellemek istediler. Evsiz kalanları çadırlarda yaktılar ama çadırlardan kaçanları da aç ve susuz bırakarak yok etmeye yeltendiler. Elbet işgal ettikleri ve soykırımla canlar yaktıkları Gazze’den çekilme zamanı gelecekti ve bu zaman geldiğinde geride telafisi zor bir yokluk inşâ etmek istediler. Ne yol bıraktılar ne kaldırım. Ne ev bıraktılar ne hastane… Ne ilaca izin verdiler ne suya…
İnşaat malzemelerinin ve enkaz kaldırma ekipmanlarının bir an evvel Gazze’ye ulaşması gerekiyor. Ne var ki şimdi de çeşitli kısıtlamalar ve engellemelerle süreç akamete uğratmaya çalışılıyor ya da en azından “Ne kadar geç o kadar iyi” mantığı üzerinden yollara barikatlar kuruluyor.
Bir yandan da Gazze’de ateşkesin ardından dahi hayatı tehdit eden pek çok kalıntı mevcut. Patlamamış bombalar, yıkıldı yıkılacak binalar, tuzaklar, mayınlar… Bunlar her an can alma potansiyeliyle Gazze’nin bağrında bir tehdit unsuru olarak duruyor. Bütün projelerin, Gazze’yi yeniden inşâ etme, abat etme ve iyileştirme yolundaki tüm faaliyetlerin en ivedi ve yetkin şekilde gerçekleştirilmesi için Türkiye’nin liderliğine ihtiyaç var. Süreci sabote edebilecek Siyonist unsurlara karşı da teyakkuzda olmak gerektiği bilgisi hepimizin belleğinde mevcut. Zira onlar zorda kalana dek ateşi kesmezler, köşeye sıkıştıklarında ise ateşkes için oturdukları masalardan hilesiz kalkmazlar.
Gazze’yi imar ve inşâ projelerinde ilk adımın risk saptaması olması gerektiği de ayrı bir hakikat. Yıkılmamış ve az hasarlı binaların hızla taratılması elzem. İşgal ve soykırım ateşkes ile durdurulsa dahi bu lanetli kavmin 77 yıllık ablukası ve Mısır yönetimi ile birlik içinde Gazze’yi baskılama taktikleri aşılmadan, sağlıklı bir Gazze inşâsı çok da mümkün görünmüyor.
Bir soykırım tam da bu şekilde sadece canları almakla, var olan binaları yıkmakla kalmıyor. Soykırımın izleri bir milletin ekonomi, tarım, kalkınma, hayvancılık, ticaret, üretim ve ithalat gibi süreçlerini de yıkıma uğratıyor. Bir ekmek yapmanın bile imkânsız hâle getirildiği Gazze’de inşaat malzemeleri üretiminin neredeyse tamamen kapasitesini yitirdiği, ekonominin yerle bir olduğu, tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin de büyük oranda sekteye uğradığı aşikâr.
O yüzden belki şimdi daha da fazla Gazze’yle bir olmalı, Gazze olmalıyız. Zalime bir taş atamadıysak da taş üstüne taş koymalı, enkazdan bir taş da biz kaldırmalıyız. Maddî olarak da elimizden ne geliyorsa yapmalı, Gazze’yi birlikte inşâ etmeliyiz. Zira Gazze’nin vücuduna asırlık hasarlar bırakıldı…