
RECEP Tayyip Erdoğan’ı devirebilmek için Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne hasım olan küreselcilerle işbirliği yapmaktan çekinmeyen, kendini ABD-İsrail-AB üçgeninin değirmenine su taşıyan parti hâline getiren bir “gayr-i millî CHP” gerçeğini yaşıyoruz. Ve gerçeğe taşeron olan sözde milliyetçi muhafazakâr diğer muhalifler...
Bu anlamda Türk siyasetinin en büyük sorunu muhalefettir. Çünkü muhalefet öyle bir kimliğe bürünmüştür ki, millî kimliğini kaybetmiş ve iktidar olabilmek için sırtını küresel güçlere dayamaya çalışan, “Yeter ki Recep Tayyip Erdoğan gitsin! Türkiye batmış, yıkılmış, bize ne!” deme anlayışı hâkim olmuştur. Acı ama gerçek budur. Bu anlayışın lideri CHP’dir. Neden mi?
Biraz hafızalarımızı tazelemek gerek; insanoğluyuz, unutuyoruz…
CHP kimin?
2010’da FETÖ’nün kumpasıyla CHP’nin başına getirilen Kılıçdaroğlu ile başlayan dönüşümü yaşadıkları hâlde gerçeklere gözlerini 2011’de, CHP’li Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın kısa süre önce Kılıçdaroğlu’ndan aktardığı “Deniz Baykal CHP’yi MHP çizgisine oturttu, ben ise HDP çizgisine oturtacağım” sözlerine kulaklarını kapattılar. Ve Kılıçdaroğlu, partiyle birlikte o “kumdan kibir kulelerini” de değiştirdi, dönüştürdü ve o çizgiye oturttu. Bu bir…
İki: O yüzden Dış Politikadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı emekli büyükelçi Ünal Çeviköz’ün Rusya’dan S400 alınmasına karşı sözlerine, Karabağ’ın kurtuluşu sırasında Türkiye’yi suçlamasına, Türkiye’nin Kıbrıs politikasına getirdiği eleştirisine, Libya ile geliştirilen mutabakata karşı çıkmasına, AB’ciliğine, ABD’ciliğine, “Mavi Vatan saldırganlıktır” sözlerine yani küresel sistemin borazanlığına seslerini çıkarmadılar.
Üç: Sadece Çeviköz’ün sözleri değil, Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanlığı’nda CHP politikalarının tersyüz edilmesine seyirci kaldılar. Irak ve Suriye’de bugün de büyük bir başarıyla yürütülen PKK/ YPG terör örgütüyle mücadele için gerekli olan ve daha önce “Evet” oyu verdikleri tezkerelere 2021 ve 2023 yıllarında PKK’nın siyâsî kolu PKK/ HDP-DEM ile “Hayır” oyu kullanması da CHP tarihine kara bir leke olarak geçti. CHP’nin önceki yıllarda “Evet” dediği tezkereye “Hayır” demesini gerekçelendirmek için de utanmazca yarıştılar. Libya tezkeresine yine PKK/ HDP-DEM ile “Hayır” oyu vermesini de savundular. Bir kısmı ise sessiz kaldı.
Bitmedi, Türkiye ile Somali arasında 8 Şubat 2024 tarihinde yapılan Savunma ve Ekonomik İşbirliği Çerçeve Anlaşması çerçevesinde iki yıllığına asker bulundurmaya imkân veren tezkerenin görüşmeleri sırasında, CHP Genel Başkan Yardımcısı Namık Tan yalnızca “Mavi Vatan masaldır” demedi, CHP’nin PKK/ DEM ile yine “Hayır” oyu verdiği tezkere ile Somali’ye gidecek Türk askeri için bırakın bir emekli büyükelçiyi, sokaktaki sıradan bir kişinin bile etmeyeceği şu sözleri TBMM kürsüsünde kullandı: “Türkiye tezkereyle, içecek ayranı zor bulurken Somali’ye tahtırevanla gitmeye kalkıyor.”
CHP yönetimi basın toplantısı düzenleyip durumu kurtarmaya çalışsa da sorun sadece Namık Tan’ın “Mavi Vatan masaldır” sözü ile sınırlı değil. CHP’deki kuşatma çok daha büyük. Somali tezkeresine PKK/ DEM ile “Hayır” oyu vermek Namık Tan’ın değil, CHP Genel Başkanı Özgür Özel yönetiminin siyâsî kararı değil mi? Elbette “evet”! “Yurtdışında Türkiye partisiyiz” deyip algı peşinde olan Özgür Özel CHP’si, yurtiçinde ne kadar Türkiye partisi olabiliyor? AB’ye vizesiz girmek için hapisteki PKK’lı ve FETÖ’cülerin serbest bırakılmasını sağlayacak bir “Terörle Mücadele Yasası değişikliği” yapacağını söyleyen Özgür Özel, PKK/ DEM ile işbirliği gereği kayyum atamasına karşı çıkmadı mı?
Yine PKK ve FETÖ’cülükten dolayı Devlet’ten ihraç edilen KHK’lıların mağdur olduğunu söyleyip onlara vaatte bulunuyor Özel. Bakmayın siz onun “Yurtdışında Türkiye partisiyiz”sözüne, 2010 yılından beri Cumhuriyet Halk Partisi, Fetullahçı Terör Örgütü’nün operasyonuyla ABD’ci, AB’ci küresel sistem tarafından ele geçirildi. Genel başkanının adı Kemal Kılıçdaroğlu da olsa, Özgür Özel de olsa, onların değil, küresel sistemin adamları olan “Ünal Çeviközgiller” ile “Namık Tangiller” ne derse o oluyor CHP’de.
Ne diyordu? “Bu topraklarda doğmak, bu millete, bu medeniyete bu ümmete mensup olmak bize Allah’ın bir lütfudur, bir hediyesidir, ikramıdır…” İşte böyle bir Cumhurbaşkanımız var. Bu sözleri bu ülkede hiçbir siyasetçiden duyabildiniz mi? İşte bu nedenle, “Allah varlığınızı eksik etmesin Sayın Cumhurbaşkanım!” diyoruz. (Âmin.)
İbretlik manzara
Bir özetle başladık yazımıza. Dünyanın hiçbir ülkesinde bir muhalefet partisi, kendi ülkesine düşmanca tavırlar içerisinde olanlarla işbirliği yapmaz. Ama Türkiye’de yapılıyor. Hele hele adı “CHP” ise, âlâsı yapılıyor. Türkiye’deki muhalefet partileri Hükümet’e değil, millete ve Devlet’e muhalefet ediyor. Türkiye’deki iyi haberlere üzülüp olmadık olumsuz sonuçlar çıkarmaya çalışıyor.
Yalanı, yanlışı, iftirayı millete “bilgi” diye yazıp çizen ahlâksız bir muhalefet anlayışı ile karşı karşıyayız. Millete hiçbir şey vaat edemeyen, kasetle genel başkan değiştiren muhalefet, umudunu mafyanın söyleyeceklerine bırakmadı mı? Gün geldi de millete küfreden, hele hele şehit ailesine hakaret eden bir vekil muhalefette takdir görmedi mi? Milletin Meclisi’nde görev yaptırmadılar mı?
Bu ülkenin en büyük sorunu, gayr-i millî muhalefet anlayışı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hiçbir millî politikasında Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığı yüzünden Devletinin yanında olmayan, bütün millî konularda Devletinin karşısında duran bir muhalefet gerçeğini yaşıyoruz. Tam anlamıyla ibretlik!
Gündelik siyâsî çıkarlar uğruna yalanı ve hakareti meşrulaştırıp Devlet’in denetleme yapmakla yükümlü kurumlarını hedef gösteren muhalefet görmedik mi yıllardır? Bu, millete yapılan en büyük hakaret değil midir?
Muhalefet kisvesi ile millete ve Devlet’e alenen düşman olmak pervasızlığı devam ediyor. Ancak sanırım bu durum hiç bu kadar normal ve sıradan karşılanmadığı gibi, hiç bu kadar saygı duyulan bir eylem de olmamıştı. Özünü bilmeyen, benimsemeyen, milletin değerleriyle kavgalı, Batı’nın uşaklığından haz duyan bir muhalefete sahibiz. “Vatan bölünmesin, bayrak inmesin, ezan susmasın” anlayışından çok uzak bu muhalefet, Devlet’in ayaklarına prangadır. Ve bu pranga sökülüp atılmalıdır. Milletin kültür ve medeniyetini ayaklar altına alıp değiştirmeye çalışan bir muhalefeti dünyanın hiçbir ülkesinde göremezsiniz. Milletin inancına, Kur’ân’a, İslâm’a düşman bir muhalefet sadece bu topraklarda mevcuttur. Viski masasında manda yoğurdu yiyenlerin lokmasını sayan muhalefetten ne millete, ne ülkeye, ne de Devlet’e bir hayır gelir.
Millet için değil, Boğaz’daki “yalı baronları” için muhalefet yapıyorlar. ABD’nin çıkarları için muhalefet yapıyorlar. Emperyalizmin değirmenine su taşımak için muhalefet yapıyorlar.
Eğer Türkiye’de gerçek ve millî bir muhalefet olsaydı, Türk teknoloji, sanayi ve savunma yatırımlarının açılış törenlerine katılması gerekmez miydi? Bu yatırımların tümü Devlet’e ve millete ait değil mi? Ama yahu bunlar değil mi dünyanın takdir ettiği İHA’ları, SİHA’ları yani savunma sanayiindeki muhteşem projeleri oyuncak gibi gösteren? Bu ilgisizlik bile muhalefetin tümünün sadece Hükümet’e değil, Devlet’e karşı olduğunun kanıtıdır.
Genel başkanları çıkar, “Bu iktidara oy veren öğretmenlere öğretmen demem” diye hakaret eder. Ardından ülkesinin yüzde 52 ile seçilmiş Cumhurbaşkanına “sözde cumhurbaşkanı” deme nezaketsizliğini gösterir. Böyle bir muhalefeti Cumhuriyet tarihi görmedi. “Muhalefet” adı altında PKK ile bir oldunuz, Devlet’e saldırdınız. 15 Temmuz’da vatanın namusunu koruyan millete saldırdınız. Hudutta can veren askere saldırdınız. Depremde canla başla yardıma koşana saldırdınız. Bir kişinin elinden tutmadınız, deprem acısını paylaşmadınız. Dedikodularınızla kötülük ve nefret saçtınız. Her şeyi yaptınız, bir gün bu milletle beraber olamadınız!
Muhalefet partilerinin ajandalarında ne ülkeye, ne de millete hizmet etmek var. Böyle bir dertleri, gündemleri yok. Tek problemleri Recep Tayyip Erdoğan’ı devirmek. Bunun için her yolu mübah sayıyorlar. Tek amaçları var: Türkiye’yi emperyalizme teslim etmek… Buna müsaade etmeyeceğiz!
Haydi CHP’yi anladık, Kılıçdaroğlu operasyonu ile o eksene çekildi! Peki İyi Parti ile Saadet Partisi, “muhafazakâr muhalefet” olarak siz bunlarla nasıl aynı cephedesiniz? Bunu millete nasıl açıklayacaksınız? Hangi yalanlarla gizleyeceksiniz? Hangi siyâsî tarihe yazılacaksınız? Muhalefet iktidar karşısında, sağ muhalefet ise muhalefet içinde tutunamıyor. Bu böyle devam ettiği müddetçe her yeni seçimin bir öncekinin tekrarı olacağını öngörmek için kâhin olmaya gerek yok.
Seçmeni sözde muhalefetten kurtarmak
Sonuç olarak şu yargı dile getirilebilir: “DEM kapatılırsa Kürtler kurtulur. Saadet Partisi kapatılırsa muhafazakârlar kurtulur. Zafer Partisi kapatılırsa gençler kurtulur. CHP kapatılırsa Türkiye kurtulur!” Acı ama gerçek bu. Söz konusu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin geleceği ise, bunu düşünmek normal değil mi? Zira ne vicdan var, ne ahlâk, ne millete saygı. Öyle bir muhalefet gerçeği ki bu, her olayda “Yeter ki Erdoğan gitsin, ne olursa olsun” diyerek ülkenin başarısı değil, başarısızlığı üzerine mutluluk kurmaya çalışan bir zihniyet. Teröristlere kucak açıp sırtını millete dönen bu muhalefet, yine bu halkın kendisine oy vermesini hayâl ediyor. Ama iktidar olamayacağını bildiği için ülkesine darbe yapmak isteyenlerle dost olmayı, sevgili olmayı, metres olmayı da geçerli yol görüyor. Millete umut olamayan muhalefet, iktidarın millî konularda dahi başarısız olmasına umut bağlıyor.
Dolar düşmesin, Hükûmet zor durumda kalsın diye yüklü miktarda dolar alan genel başkan görmedik mi? Bu da demek oluyor ki, millete değil, dolara güveniyorlar. “Şehir hastanelerini neden yaptınız, ne gerek var? Avrasya Tüneli’ni neden yaptınız? S-400’leri neden aldınız, bize kim saldıracak?” gibi saçma sapan gerekçelerle millete gidecek olan hizmetleri baltalamaya çalışan muhalefetimiz var.
Böylesi sorunlu bir tablo içerisinde istikrarını koruyan, birlik ve beraberliğini muhafaza eden, ekonomide, turizmde, savunma sanayiinde, dış politikada, ticarette ve güvenlikte atılım hâlinde olan yegâne ülke, Türkiye Cumhuriyeti Devleti. Bu devlet bir büyük başarı öyküsü yazıyor.
Bunu bozmaya, dinamitlemeye, bunu riske atmaya kimsenin hakkı yoktur. Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu tehditler ve milletimizin öncelikleri ortadadır. “Sorumlu siyaset” anlayışına her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuyoruz. Muhalefet başta olmak üzere, tüm siyâsî partilerden sağduyuyu önceleyen bir tavır bekliyoruz. Havalimanından rahatsız olan muhalefet olur mu? Hangi ülkede böyle bir muhalefet var?
Eleştirilmesi gereken, halkın parasını Paris’te savuran müsriflerdir. Bu ülke bu karanlık zihniyete karşı direnecek çok asil bir millete sahip. Hem de bu coğrafyada yaşayan her kesim ve renkteki gerçek vatan sevdalısı, serini ve sinesini bu hainlere teslim etmeyen serdengeçtilere sahip. Bu milletin adamları bu yolda ser vermişler, gazi ve şehit olmuşlar. Diriyken canını, ölüyken ruhunu bu ülkeye siper eden şüheda, bu karanlık zihniyetin ebeden karşısında olacaktır.
Bu ülkenin en temel sorunu, bu gayr-i millî muhalefet olmuştur, böyle giderse olmaya da devam edecektir. Bu iş ortadan kalktığında ya da sindirildiğinde (ki vazgeçmezler), bu ülke her alanda şaha kalkacak, o hainler bile altın çağını yaşayacaktır.
Erdoğan’a olan borcumuz
Erdoğan, 1989’da Beyoğlu Belediye Başkanlığı için çıktığı rekabet sahnesinde en başından beri halkla iç içe olmayı, yüz yüze iletişimi, sorunlara kaynağında müdahale etmeyi benimsemiş, ayrıca başta statükoyla mücadele olmak üzere değişimi arayan dinamik bir yöntemi tercih etmişti. Erdoğan savunma yerine taarruz siyaseti yapmayı hem benimseyen, hem de bunu iyi şekilde uygulayan bir siyasetçi olmayı sürdürüyor. Bir yandan yerli ve millî siyaset ekseninin merkezinde yer alıyor, diğer taraftan da değişimi temsil etmeye devam ediyor. Türkiye Cumhuriyeti, tüm kurumları ile demokrasiyi özümsemişken, devlet-millet kaynaşmasını yıkmaya çalışan ve boş darbe tehditleri ile siyaseti gayrımeşru zeminde yapmaya çalışanlara cevabı halkımız hep yaptığı gibi yine sandıkta verecektir.
Öyle bir lider ki, 15 Temmuz hain darbe gecesi Marmaris’teyken kaldığı otelin sahibi, “Sayın Cumhurbaşkanım, hemen şuradan tekneye atladığınızda 15 dakika sonra Yunan karasularına gidiyoruz. Gelin, ben sizi tekneye bindireyim, sizi bu ülkeden kaçırayım. Çünkü şu an Marmaris’e gelen üç helikopter var…” deyince, “Ben milletimle duracağım, milletimle beraber mücadele edeceğim!” diyecek kadar bu millete sevdalı…
Türkiye’de demokrasi, onun uğruna can verenlerin hatırası ve onun için kan ve gözyaşı döken aziz milletimizin fedakârlıkları ile yaşamakta ve kök salmaya devam etmektedir. Demokrasimizi ihtiraslarına yenilmişlere ve gayr-ı millî unsurlara karşı müdafaa etmek, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında olmak, dünden bugüne onun da yürüdüğü yolda yürümek boynumuzun borcudur.
Ne diyordu? “Bu topraklarda doğmak, bu millete, bu medeniyete bu ümmete mensup olmak bize Allah’ın bir lütfudur, bir hediyesidir, ikramıdır…” İşte böyle bir Cumhurbaşkanımız var. Bu sözleri bu ülkede hiçbir siyasetçiden duyabildiniz mi? İşte bu nedenle, “Allah varlığınızı eksik etmesin Sayın Cumhurbaşkanım!” diyoruz. (Âmin.)