ABD’nin soygun düzeni

Vaktiyle “iki kutuplu” kabul edilen dünyanın, iki büyük gücünden biri olan Sovyetler Birliği’nin çöküşüne şâhit olmuştuk. Eski ve hantal bir binanın dinamitlerle yıkılışını seyreder gibi bir şeydi. Günün birinde ABD’nin de çökeceğine inanıyor ve bekliyoruz. Yalnız bir önemli husus var: Boşluğu kim dolduracak?

BİLEN biliyordu, bilmeyen öğrendi, gören gördü. En azından, bir ömürlük vakte bakınca, rahatlıkla karar vermek mümkün.

Nedir bahsimiz?

Şudur: ABD’nin soygun düzeni…

ABD’nin ipliği pazara çıktı artık.

Gayet net şekilde bir kere daha fark ettik ki pek çürük/müş.

(Buradaki “müş”, yeni fark edenler için. Evvelden bu kanaate sahip olanlar, noktayı son heceden önceye çekmelidir.)

O iplikle kumaş dokunmaz.

Dokunsa, elbise dikilmez.

Dikilse de giyilmez.

Giyilecek olsa, insanın üstünde durmaz, dökülür, dağılır.

O çok övülen, gözde büyütülen, güzellemeler yapılan ABD’nin bir virüs karşısında nasıl çözülüverdiğine şâhit olduk.

“Paran yoksa öl!”

İşte ABD’deki sağlık sistemini bu kısacık cümleyle açıklamak mümkün.

Parası olanları da soymak için kurulmuş sistem.

“Bir test şu kadar bin dolar, hastanede iki haftalık tedavi şu kadar bin dolar” vesaire diye açıklamalar duyuyoruz.

Tam bir soygun!

Soyarken silah kullanmıyorlar, çuval kullanmıyorlar; eski soygunculardan tek fark bu.

Kredi kartıyla veya banka hesabına havâleyle…

Görüyor musunuz, bir virüs nasıl ortaya çıkarıverdi vaziyeti; şapka düştü, kel göründü!

Hey güzel Allah’ım, Senin hikmetini sorgulayanın gözü çıksın!

*

Demir Ökçe’de Ernest Everhard, daha 1900’lerin başındayken, ABD’nin çöktüğünü söylüyordu.

Söylediği yalan değildi, yanlış da sayılmazdı.

Tespitleri apaçık gerçeklere dayanmaktaydı.

Ne var ki, o günden bugüne yüz yıldan fazla zaman geçmiş fakat ABD tam anlamıyla çökmüş değil.

Direniyor.

Daha fazla büyüme, ekonomik, askerî ve siyâsî yönden güçlenmeye bakarak, durumun tam tersi olduğunu düşünen çıkabilir. Çıksın.

İşin aslı göründüğü gibi olsaydı, dünyanın birçok ülkesine yardımda bulunan Türkiye değil, ABD olurdu.

Sağlık sistemini bile oturtamamış, hastaneleri perişan, sigortası olmayan Korona hastalarının kapıdan çevrildiği ve ölüme terk edildiği bir ülkenin iyi durumda olduğunu iddia etmek, ne ölçüde gerçeği yansıtabilir?

Orada yeterli maske bile bulunmadığından, ağzını burnunu kapatmak için birtakım çaputlar kullanmayı tavsiye eden yetkililer var, buradaysa maskeler bedava dağıtılıyor, parayla satışı yasaklanıyor.

İstediğiniz ölçülerle mukayese edin…

Evvelce bir defa söylemiştim, bugün de tekrar edeyim. Vaktiyle “iki kutuplu” kabul edilen dünyanın, iki büyük gücünden biri olan Sovyetler Birliği’nin çöküşüne şâhit olmuştuk. Eski ve hantal bir binanın dinamitlerle yıkılışını seyreder gibi bir şeydi. Günün birinde ABD’nin de çökeceğine inanıyor ve bekliyoruz.

Yalnız bir önemli husus var: Boşluğu kim dolduracak?

Bu dünya başıboş kalamaz. O görevi üstlenecek olanı seçimle tayin edemeyiz. Kendiliğinden çıkacaktır.

Belki de öne geçecek olanın yeterince güçlenmesi, donanımını tamamlaması için biraz zamana ihtiyaç vardır.

*

Ne çok şey için zamana ihtiyaç var, ne çok…

Şu Korona günlerinden kurtulmak için de öyle.

Emekleyen bir bebeğin yürüyebilmesi için…

Yürüyen bir çocuğun ön koltuğa oturabilmesi için…

18’e ulaşmayı arzulayan gençlerin ehliyet alabilmesi için…

Evde beklemekten sıkılanların, bunalanların sokağa çıkabilmesi için…

İşlerin düzelmesi için…

Piyasanın açılması için…

Aklımızın başımıza gelmesi için…

Salgının atlatılabilmesi için…

Hepsine zaman gerekiyor da, zamanın yanında bir şey daha lâzım: Çalışmak…

Sadece zamana bırakırsak, ne salgın geçer durup dururken, ne bebek yürüyebilir. Hamle yapmak şart!

*

Korona sebebiyle evlere kapanıp kalmak herkes için aynı zorluk derecesinde değil.

Bazıları keyifle vakit geçirirken, çok sıkıntıya düşenler olduğunu da görüyoruz.

Başka dertleri de var insanların.

Kimi işsiz kalmış, kimiyse evde oturma alışkanlığını kaybetmiş.

Allah yardım etsin, onların durumu zor.

Züğürtlükten iyice bunalan Temel ile Dursun, soygun yapmaya karar vermişler.

Eldiven ve maskeleri takıp markete gitmişler.

“Bu bir soygundur!” dediklerinde paraların torbaya doldurulup kendilerine verileceğini zannederken, kasadaki Fadime tanımış onları ve hiç ciddiye almamış:

“Ula Temel, ne ediysunuz oyle? Şakanın sirasi mudur? Görmeyi misun, işum başumdan aşkun.”

İkisi de şaşırıp kalmış.

Fadime, “aşkun” diyeceğine “şaşkun” dese sanki daha iyi olurmuş.

-Nasi tanidun bizi? O kadar da maske takmiş iduk…

-E görmeyi misunuz, herkes maskeli. Alıştuk artık! İnsanları bu şekilde tanımak zor değildur bizum içun. Hem sabahtan akşama her gün en az on kişi böyle şaka yapayi bize. ‘Bu bir soygundur’ deyip gideyiler. Hepsine gülüp geçeyiruz. Hepisi de bizum uşaklar.