ABD ve Türkiye’nin bekâ ile fantezi mücadelesi

Türkiye’nin ABD’nin 50 yıllık fantezisini bitirmesi en çok Dalaverli Biden üzerinde tesir gösterecektir. Zaten titreyip tökezleyen bu zat, Kuzey Suriye’de yiyeceği Osmanlı tokadından sonra iflah olmayacak ve hem zihinsel, hem de bedensel sağlığını yitirecektir. Bekâya saldıranın akıbeti acı bir hüsran bükasıdır.

ABD Başkanı Titrek Biden, 24 Nisan günkü konuşmasında, 1915 yılında Osmanlı Devleti’nin aldığı tehcir kararını “soykırım” olarak niteledi. Bütün hayatını İslâm ve özellikle Türk düşmanlığına hasretmiş bu Dalavereli -doğum yeri Delawera imiş- zattan başkası da beklenmezdi zaten. Elbette kış, kışlığını yapacak…

Dalavereli Biden’in böyle bir karar alacağı geçen yılki seçim kampanyalarından beri biliniyordu, bir sürpriz değil yani. Ancak onun bu konuşmasına ve bu konuşmadan önceki Türkiye ve özellikle Başkan Erdoğan ile ilgili düşüncelerine bakınca, bu tavrın, bir büyük kumpasın parçası olduğu görülür.

ABD’nin Türkiye’ye yönelik stratejisi, geri adım attırma yönünde dozu artan bir baskı silsilesi izliyor. S-400 bahanesiyle akla ziyan geriye dönük CASA yaptırımları, açıklanmayan ama yıllardır devam eden silah ambargoları, arkamızı dönünce bacağımızı ısıran ekonomik operasyonlar, bu dozun ilk kalemde sayılacak unsurlarıdır. Bunun dışında ABD’nin açıkça Türkiye düşmanlığı yaptığına ve bizi “ya hep, ya hiç” anlamındaki bekâ sorunu ile baş başa bıraktığına dair onlarca delil sunmak mümkündür.

ABD’nin sınırlarımızın güneyinde ta Çekiç Güç döneminden beri ne dalavereler çevirdiğini artık bu ülkede yediden yetmişe kadar herkes biliyor. Bugün itibarıyla bu aziz millete “Türkiye’nin en sinsi ve en açık düşmanı kimdir?” diye dört şıklı bir soru sorulsa, bu soruya verilecek cevap kahir ekseriyetle “ABD” şıkkı olur.

ABD, İnönü döneminden beri sızdığı bu ülkenin süreç içinde kılcal damarlarına girmiş bir şeytandır. Soğuk Savaş döneminde bu ülkeyi  “Sovyetler ve komünizm geliyor” algısıyla uyutup asıl gelenin kendisi olduğunu gözlerden ustalıkla kaçırmıştır. Evet, biz Sovyetlere karşı bilenirken, ABD, “harim-i ismetimize” kadar girmiş de ruhumuz bile duymamıştır. Darbeler oldu, askerden bildik; ekonomik operasyonlar oldu, siyâsilerin beceriksizliği sandık; bir türlü ekonomik sıçrama yapıp makus talihimizi yenemeyişimizi müteşebbis eksikliği zannettik…

Oysa bu aziz milletin eğitim sistemine, üretim sistemine, ordusuna, yargısına, akademisine, medyasına sızan ABD, ülkede en ufak bir istikrar ve kalkınma alâmeti görecek olsa bu hamleyi başlatan siyâsî iktidarlara ağır bedeller ödeterek kendine bağlı kukla yapılar üzerinden askerî ve ekonomik darbeler yapmıştır.

Nitekim Menderes’ten başlayarak Demirel, Ecevit, Özal ve Erbakan’a yapılan darbe, muhtıra ve ekonomik operasyonların tamamı, ABD’nin içteki kuklaları vasıtasıyla yaptırdığı büyük alçaklıklardır. ABD, Türk Devleti içinde öyle bir nüfuz alanı ve etki ajanlığı oluşturmuş ki bu çarkı bozacak bir siyâsî hamle geldiğinde o siyâsî gücü, sızıp kontrol ettiği devlet kurumları marifetiyle bertaraf etmiştir.

Dalavereli Biden’in “Erdoğan’ı demokratik yollardan indirme” beyanının -ki kesinlikle plândır- arkasından gelen Türkiye içinde toplumsal fayları harekete geçirme çabaları manidardır. Boğaziçi’nde komik rektör protestoları, LBGT mensuplarının tahrikkâr eylemleri, 104 amiralin folsuz yumurtasız bildiri densizliği, “128 milyar nerede?” yalanları, derinlik ve genişlik kazanarak toplumu kutuplaştırmayı amaçlayan sistematik bir algının ürünleridir.

Türkiye’yi kutuplaştırıp içe kapatmayı amaçlayan bu teşebbüslerin asıl amacı, Dalavereli Biden’in “Bir Kürt devletinin kurulduğunu görmeden gözlerimi yummayacağım” hedefine ulaşmak için izlediği cambaza bak taktiğidir.

Dalavereli Biden’in en son başvurduğu “Ermeni soykırımı” algısı ise Türkiye’ye dıştan baskı uygulayarak ülkenin enerjisini o yönde bloke etmektir. Bunlara ilâveten, ABD’nin Doğu Akdeniz’de Girit merkezli bir donanma üssü ve Yunanistan’ın başta Dedeağaç olmak üzere muhtelif bölgelerinde yirmiye yakın yeni üs kurma teşebbüsü açıkça Türkiye’ye karşı bir duruşu göstermektedir. Hele ABD’nin Suriye’de, Fırat’ın batısında açtığı yeni üsler ve YPG’ye verdiği kesintisiz silah ve mühimmat desteği hiç gözden kaçırılacak şeyler değildir.

ABD’nin Dalavereli Biden döneminde bütün çabası o kukla devleti tesis etmektir. Türk Devleti, üzerinde oynanan oyunların tek amacının bu kukla devleti oluşturmaya yönelik olduğunu çok iyi bilmektedir.

Nitekim Dalavereli Biden’in 24 Nisan’daki konuşmasının 1915 Ermeni tehcirini güya “soykırım” olarak zikredeceğinin basına sızdırılması üzerine Türkiye, 23 Nisan’ı 24 Nisan’a bağlayan gece, Pençe-Şimşek ve Pençe-Yıldırım adını verdiği iki kademeli bir Kuzey Irak operasyonu başlattı. Irak ile Suriye arasındaki terör koridorunu kesme amacına dayanan bu operasyonun Dalavereli Biden’in densiz “soykırım” kozuna kuvvetli bir cevap olduğu çok açıktır.

Türkiye bu operasyon ile Dalavereli Biden’e, “Maksadını biliyorum, senin bu plânını kesinlikle bozacağım! Bütün gücümle buradayım, durmuyorum, durmayacağım da. Hodri meydan!” dedi. Bu meydan okuyuşun temelinde ise Türkiye’nin bekâ meselesi yatmaktadır.

Evet, sınırlarımızın güneyinde olan tam da budur; ABD’nin kukla devlet fantezisi ile Türkiye’nin bekâ meselesinin karşı karşıya gelmesi… Bu karşı karşıya gelişin taraflardaki psikolojik motivasyonlarına bakarak bu mücadeleden kimin galip çıkacağını tahmin etmek keramet sayılmaz.

Fantezi, realiteden kaçan süslü bir hayâl ve kuruntudur. Sınırı yoktur ama uçarı ve istikrarsızdır. Vazgeçilmez değildir, şartlar değiştikçe biçim değiştirip kayıp akar ve bambaşka bir hedefe de yönelebilir. Fantezi bir avunma olduğu için, “O olmuyorsa bu olsun” biçiminde yüz kılığa bürünebilir. Seyyal ve elvanlı bir psikolojinin ürünüdür fantezi.

Bekâya gelince… Bekâ öyle mi? Bekâ, bir topyekûn varoluş bilincidir. Bir ölümsüzlük bilinci, ilelebet payidar olma şuurudur. Bekâ, bir tehlike algısı ve şartlar ne olursa olsun bir kutlu direnç ve mücadele azmidir. Bekâ, “Ya istiklâl, ya ölüm” refleksi, “Sana yok, ırkıma yok ebediyyen izmihlâl” inancıdır.

Karşınızdaki güç ne olursa olsun, bekâ bilincinin fantezi kuruntusuna galebe çalacağı açıktır.

Evet, Türkiye, Dalavereli Biden döneminde gittikçe artan bir bekâ şuuruyla mücadelesini daha büyük bir karar ve azimle yürütecektir. Türkiye, 23 Nisan gecesi başlattığı Kuzey Irak operasyonunu, Metina’nın tasfiyesinden sonra biri Gara’ya, diğeri Kandil’e olmak üzere iki koldan yürütecek ve ardından da ikmâl yolları kesilen Sincar’a girecektir.

Bitti mi? Hayır, bitmedi!

Türkiye Aksungur, Akıncı ve kamikaze İHA’ları seri üretime geçirdi. Buna paralel olarak da menzili uzatılmış mühimmatlar geliştirdi. Bu mühimmatların menzili 30 ilâ 100 kilometre arasında bir derinliğe uzanıyor. Geçen hafta içinde bu mühimmatların Akıncı ve Aksungur’dan atılarak hedeflerin tam isabetle vurulması neyi işaret ediyor? Söyleyelim: Kuzey Suriye operasyonunu…

Evet, Türkiye elindeki son koz olan “soykırım” yalanını sahaya süren Dalavereli Biden’e hayatının fantezisini kâbusa çevirecek olan bir bekâ şuuruyla bu güz sonu veya kış ortasında Kuzey Suriye’de yarım bıraktığı bir hesabı tamamlamaya geliyor. Bu öyle etkin ve başarılı bir operasyon olacak ki ABD ve Rusya’ya rağmen Türkiye, Kuzey Suriye’ye üç koldan birden girecektir. Birinci kol Kamışlı, ikinci kol Haseke ve Rakka, üçüncü kol da Aynelarap, Münbiç ve Tel Rifat olacaktır. 

Bekânın sonu zafer, fantezinin sonu bükâdır (gözyaşı). Evet, bu ülke bekâ hattına çekilen fantezi seddini mutlaka parçalayacaktır. Bunu yapacak güç, kudret, azim, kararlılık ve irade de damarlarında kan ve iman hâlinde akmaktadır.

Türkiye’nin ABD’nin 50 yıllık fantezisini bitirmesi en çok Dalaverli Biden üzerinde tesir gösterecektir. Zaten titreyip tökezleyen bu zat, Kuzey Suriye’de yiyeceği Osmanlı tokadından sonra iflah olmayacak ve hem zihinsel, hem de bedensel sağlığını yitirecektir.

Bekâya saldıranın akıbeti acı bir hüsran bükasıdır.

Vesselâm.