TSK’nın 10 Şubat 2021
tarihinde sabaha karşı Gara’ya yaptığı harekât, terörle demiyorum, terör
destekçileriyle yapılan mücadelede çok farklı bir noktaya gelindiğini gösterdi.
TSK’nın daha önce sadece hava harekâtlarıyla kendisini gösterdiği bu bölgeye,
hem de Ordunun en seçkin birlikleriyle müşterek bir harekât yapması, fitne
kovanına çomak sokmak anlamına geliyordu ve nitekim sonuçları açısından da öyle
oldu.
Önce
son söylenecek şeyi baştan söyleyelim: Gara’ya yapılan müşterek harekât, PKK
kukla yapısına değil, oraya PKK görüntüsü altında gizli bir terör üssü kurmaya
çalışan ABD’ye yapılmıştır. Bu harekât bağlamında 13 şehidimiz üzerinden
koparılan yaygaralar ve içerideki ABD işbirlikçilerinin şehitleri istismar için
dilli düdük gibi ötmeleri, harekâtın amacının tam da bu gerçeğe dayanmasından
dolayıdır.
Türkiye’ye
karşı PKK’nın elindeki Sincar’ı uzun süre tutamayacağını gören ABD, Türkiye’nin
Sincar ve dolayısıyla Kuzey Suriye’deki baskısını yarmak için, aşağı yukarı bir
yıldır el altından Gara’yı PKK’nın yeni karargâhı yapmaya çalışıyordu. Trump’un
son altı aylık döneminde Pompeo eliyle yürütülen bu faaliyetler, Türk ve
Müslüman düşmanı Biden’in yönetime gelmesinden sonra hız kazandı. Biden’in
bölgeye, sicili yeni Lawrence olan McGurk gibi bir katili ataması, ABD’nin bu
işe ne kadar önem verdiğinin bir göstergesiydi.
Türkiye’nin
Sincar’a yapması muhtemel üçlü bir harekâta mâni olmak için Bağdat’ta bombalar
patlatıp kendi üslerine Katyuşa roketleri attıran ABD, bir yandan zaman
kazanmaya çalışırken, diğer yandan da Türkiye sınırlarının dibindeki Gara’ya
PKK görünümlü bir terör üssü kurarak buradan yapılacak sızmalarla Türkiye’yi
kendi sınırları içinde tutmayı amaçlıyordu.
Gara’nın
yeni PKK karargâhı olarak seçilmesinin zorlayıcı nedenleri vardı. Türkiye’nin o
günkü Suriye rejimine baskısından dolayı Bekaa kampını kapatmak zorunda kalan
PKK’yı Kandil’e yerleştiren ABD, Kandil sayesinde Türkiye’yi Çözüm Süreci (!)
denen bir çözülme ve yozlaşmanın eşiğine kadar da getirmişti.
15
Temmuz ihanetinden sonra, Türk Ordu ve Yargısındaki gücünü neredeyse tamamen
yitiren ABD, bu süreçten sonra Kandil’in kuşatılıp etkisizleştirildiğini ve
Kuzey Irak’ın kaybedildiğini çok iyi gördü. Kandil devre dışı kalınca Türkiye
üzerindeki baskı araçlarının elinden çıktığını gören ABD, Türkiye’nin Kuzey
Suriye’de çıkarlarını baltalaması üzerine yeni bir oluşumun peşine düştü: Gara
PKK/ABD üssü…
Peki,
Gara’nın önemi neydi?
Gara,
bulunduğu konum itibarıyla Türkiye, Irak ve Suriye hatlarının birleştiği bir
bölgedir. Gara’nın kesik ve silsileli dağları, buraya bir kara harekâtı yapmayı
neredeyse imkânsız kılıyordu. Zaten Türkiye de süreç içerisinde buraya sadece
hava harekâtları yapmış ve kara unsurlarıyla herhangi bir varlık göstermemişti.
Eğimi
60 dereceyi bulan dağ bloklarıyla âdeta bir duvara benzeyen bu bölge, gerçekten
de herhangi bir kara harekâtına geçit vermez bir nitelik arz ediyordu.
Gara’ya
yapılacak bir üs ve konuşlanma, kısmen Suriye ve tamamen Irak üzerinde müthiş
bir baskı oluşturacak ve bölge gayr-ı resmî olarak PKK’nın güdümüne girecekti.
Çünkü Irak ordusunun istese de bu bölgeye bir operasyon yapacak ne gücü, ne de
kabiliyeti vardır. Daha baştan Barzani güçlerini ve Irak ordusunu denklem
dışına iten ABD’nin, bu yapıyı Türkiye’ye karşı oluşturmayı amaçladığı çok
açıktır.
ABD,
Gara’nın coğrafî yapısından dolayı Türkiye’nin uçak ve SİHA’lar ile yapacağı
operasyonların tahrip edici bir etki üretmeyeceğini değerlendiriyordu. İşte bu
mülâhazalar sonucu, Gara yeni PKK karargâhı olarak seçildi. Ancak şeytanın yol
arkadaşı olan ABD, süreç öncesinde PKK karşıtlığı ayaklarına yatarak üç PKK yöneticisinin
kellesine ödül koyma algısına oynamayı da ihmâl etmedi. Oysa kellesine ödül
konan PKK yöneticilerine bakılınca bunların kendisine değil, İran’a yakın
isimlerden oluştuğu görülür. Yani ABD, aslında kendi PKK’sına değil, öldürülen
Kasımî döneminde İran’ın kontrolüne geçen İran PKK’sına tavır alıyordu.
Gölgeleyici
unsurlarını bir tarafa bırakacak olursak, ABD’nin Gara’da kuracağı gizli terör
üssünün temel hedefinin Türkiye olduğu aşikârdır. ABD buraya muhtemelen bizim
uçar birliklerimizin harekâtına mâni olacak elektronik harp sistemleri ve bu
sistemleri takviye edici tali nitelikte hava savunma sistemlerini kurmuş
olmalıdır. ABD, Gara’da 60 derece eğimli dağ sinelerine açtırdığı bomba işlemez
mağara, barınak ve çok amaçlı dehlizlerle oldukça işlevsel bir terör üssü
oluşturmak peşindeydi.
Türkiye’nin
hemen yanı başına kurulacak bu yapı, Türkiye’nin temel üstünlüğü olan uçak ve
SİHA üstünlüğüne son vermeyi amaçlıyordu. Böylelikle sınırlarının yanı başında
kurulan yeni bir Alamut Kalesi’yle Türkiye’ye, Selçuklu’ya kurulan kıskaç
kurulmuş olacaktı. Bu kurguya göre ilk olarak Türkiye’nin elindeki yüksek
teknoloji ürünü olan hava ve elektronik harp unsurları işe yaramaz hâle getirilecek,
ikinci olarak da karadan harekât yapılmasının imkânsız olduğu bir bölge
sayesinde dağılma eşiğindeki terör örgütü yeni bir motivasyonla Türkiye’ye sızdırılarak
bu öngörülmez müttefikin ülke içinde tutulmasının yolları aranacaktı.
Ne
var ki, bu kusursuz fitnenin tıkır tıkır işlemeye başladığını gözleyen Türkiye,
artık eski Türkiye değildi. Türkiye’nin McGurk’un gelişinin ardından Bağdat’ta
patlayan bombalara bir cevap vermesi gerekiyordu ama ne? Anlaşıldı ki bu cevap,
bölgeyi aylarca etüt eden Devletimizin Gara Harekâtı imiş!
Türkiye’den
ABD’yi çıldırtan cevap
Türkiye’nin
10 Şubat Gara Müşterek Harekâtı, ABD’nin yeni yönetimine ve bölgedeki
faaliyetlerine karşı verilmiş tarihî bir cevaptır. Harekât başlar başlamaz,
Türkiye’nin Gara’ya uçar birlik indirdiğini gören ABD, PKK’ya, “Rehineleri derhâl öldürün” talimatı
verdi. Bu talimattaki panik havasına bakılırsa, ABD’nin suçüstü yakalanma
korkusuyla böyle bir talimat verdiği görülür. Muhtemelen bu mağaraya defalarca
giden ABD komutan ve ajanları, orada rehin tutulan vatandaşlarımızın malûmu
idi. Onların kurtarıldıkları zaman anlatacakları şeyler, ABD’nin bütün kirli
çamaşırlarını ortaya dökecekti…
ABD,
PKK’ya bu talimatı vermekle hem kendi paçasını kurtarmış olacak, hem de Türkiye
kamuoyundaki partiler ve medya boyutundaki adamlarıyla muhteşem bir başarı
destanı olan bu harekâtı itibarsızlaştırarak izini kaybedecekti. Nitekim harekât
sırasında PKK’ya verilen talimatla 13 vatandaşımızın şehadeti üzerinden
harekete geçen ABD borazanları, hep bir ağızdan malûm algıya oynadılar.
ABD’nin
Baykal operasyonuyla ele geçirdiği CHP’nin başındaki zâtın demeçlerindeki ince
ayarlar, kendi kasir zekâsını aşan bir fitne fitilini ateşleyecek düzeydeydi.
Ona destek vermek üzere ABD/FETÖ/PKK tarafından inşâ edilen İP, SP ve HDP de
CHP’nin başındaki zât ile aynı ifadelerle ötmeye başladılar. Buna bir de içerideki
sahibinin sesi medya ve kimi STK’lar eklenince, ortaya güya bir başarısızlık varmış
algısı atılmaya çalışıldı.
Oysa
Türkiye’nin Müşterek Gara Harekâtı’nda atılan ok, hedefi tam isabetle vurmuştu.
Sesin PKK yerine ABD’den gelmesi tam da bu şaşkınlık ve bozgunu gösteriyordu!
ABD’nin “Eğer PKK öldürdüyse…”
algısı, kendini tersinden ifşa eden bir paniğin dışavurumuydu aslında. Bu
demecin açılımı şuydu: “Nasıl olur, biz
oraya Türkiye’nin uçar birlik harekâtını kilitleyecek elektronik sistemler
yerleştirmiş ve kuzey hattını da kapatmıştık. Burası yazın bile gelinemez bir
yerken, hem de kışta bu harekât nasıl yapılır ve bizim bir yıldır kurduğumuz
hava unsurlarını felç eden teknolojimiz hangi silah sistemiyle yok edilir?”
Evet,
içeride ABD kuklalarının psikolojik operasyonlarıyla 13 vatan evladı üzerinden
bir örtmece yapılmaya çalışılırken sahada bambaşka şeyler oluyordu. Türkiye,
ABD’nin Gara’yı merkez yapmak için bir yıldır yığdığı bütün elektronik ve
mekanik silah sistemlerini, hem de onların kapasitesini aşan bir teknolojik
üstünlükle dört günde yok etti!
Mars’ı
fethettiği algısını yayan ABD, Türk helikopterleri indirme yapana kadar Gara’da
ne olduğunu anlayamadı. Bağdat’ta patlattığı bombalarla Türkiye’ye gözdağı
vermeye çalışan ABD, Gara’da öyle bir Osmanlı tokadı yedi ki ne yapacağını
şaşırdı.
Evet
aziz okuyucu, Gara Harekâtı, son teknoloji eseri Türk savunma sanayii
ürünlerinin Rusya’ya İdlib, Libya ve Karabağ’da, Fransa’ya Akdeniz’de
tattırdığı hezimetin Gara’da ABD’ye tattırılmasından başka bir şey değildir!
Gara
harekâtının arkasından algıya oynayan ABD’nin Dışişleri Bakanına yapılan baskı
ile geri adım attırılması ve ABD Ankara Büyükelçisinin bakanlıklar arasında
şamar oğlanına çevrilmesi, bu zaferin bir sonucudur.
Bahçeli’nin,
“Kandil’e Türk bayrağı asılmalıdır” demecinin ardından Başkan Erdoğan’ın “Gara
düşmüştür” beyanı ve “Terörü nerede olursa olsun bitireceğiz!” meydan okuması, Acem
palavrası değil, Türk ültimatomudur!
Gara
Harekâtı, Türk tokadının ilk defa ABD’nin suratında patladığı müthiş bir harekâttır.
Bu harekât, Gara mağaralarında uyuyan Mîsak-ı Millî’nin uyanışı, Kızılelma’nın
çiçeklenişi ve İlâ-yı Kelimetullah sancağının göndere çekilişidir.
Büyük
Türkiye’nin şifrelerini ortaya çıkaran Gara, beka mücadelesinde artık
kuklalarla değil, sahipleriyle karşı karşıya geldiğimiz yeni mücadele biçiminin
adıdır. Bu mücadelenin sonunda zafer olacağına zerre miktarı şüphem yoktur.
Vesselâm…