ABD seyahatinden beklentiler

Bush, Obama ve Trump ne ise Biden de odur. Condoleezza Rice, Colin Powell ve Mike Pompeo ne ise Antony Blinken de odur. Tek dertleri var; Kuzey Afrika, Arap ve Ortadoğu ülkelerini kan gölüne çevirdikleri gibi Türkiye’yi de kan gölüne çevirmek. ABD destekli FETÖ maşası 15 Temmuz darbesi başarılı olsaydı 10 bin kişi bertaraf edilecekti.

“BİZ Suriye’de petrolü aldık, bırakın diğerleri savaşsın. Petrolü seviyorum” ifadesi, ABD’nin 45’inci Başkanı Trump’a ait. Yani kendisinden önce Suriye’yi kan gölüne çeviren Obama’nın politikalarının sonuçlarını olduğu gibi kabul etmek demektir. Sürekli seçimler kaybedip vali olmasının ardından babasından bile daha başarısız olup ABD’nin 43’üncü Başkanı olan George W. Bush’a ne demeli? George W. Bush topyekûn askerî aşamaya geçişin başındaki kişidir. Göreve geldiği 2001’de hâlâ gerçeklerin açık olmadığı 11 Eylül bahanesiyle Ortadoğu’yu hedef gösterdi.

Sebep ne olursa olsun, 11 Eylül saldırısı asla kabul edilebilecek bir durum değildir. Bu durum konumuz dışındadır. Oğul Bush ve ABD tarihinde dışişleri bakanlığı görevine getirilen ilk Siyah kökenlilerden olan Colin Luther Powell, Irak’ın işgaline bahane olarak sunduğu insanlık suçu sayılan silahların Irak’ta olmadığını itiraf edip tarih sahnesinden çekildi. 

Powell’den önce bu görevi yerine getiren kişi ise Condoleezza Rice’dir. Siyaset bilimci ve akademisyen... Görevi bitince üniversitesine döndü. Condoleezza Rice akademisyen, Powell ise asker. Trump dönemi Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da asker kökenli bir siyasetçi. 

Pompeo, İranlı komutan Süleymani'nin öldürülmesi dönemine denk gelmektedir. Ayrıca “Irak halkı ABD’nin varlığını istiyor” diyen kişi de Pompeo’nun kendisidir. Şimdilerde Biden taraftarlarının İran üzerindeki işleri de Trump ve Pompeo siyasetinin devamıdır. İran’ı tehdit edip hiçbir ülkeye verilmeyen silahların İran’a verilmesi de ABD’nin bir oyunudur. Diğer bir ifadeyse “savaş stratejisidir”.

2010 yılından sonra Kuzey Afrika ülkelerinde başlayan olaylar Arap ülkeleri ve Ortadoğu’ya sıçramıştır. Ortadoğu’ya sıçrayan bu olayların bir de Türkiye ayağı vardı. İngiltere ve ABD, DEAŞ bahanesiyle Türkiye’yi işin içine katmak istiyordu. 

İşin şok tarafı şudur: Bir İngiliz kadın akademisyen, ABD’ye gidip Türkler lehinde konferanslar veriyor ve en sonunda DEAŞ’ın Türkiye ile ilişkili olduğu yalanını bütün dünyaya yayıyordu. Her zaman olduğu gibi İngiliz siyâsî aklı, ABD askerî kafatasını kullanmak istiyordu. MİT tırları operasyonunda yapılmak istenen şey, Türkiye’nin DEAŞ’a yardım ettiği yalanını dünyaya ilân etme girişimiydi. 

Türkiye’yi olaya karıştıramamışlar, Türkiye ise 15 Temmuz saldırılarıyla ABD ve içerideki FETÖ terör örgütünü püskürtmüştü. DEAŞ ve YPG gibi terör örgütlerini 50 bin TIR silah ile donatan ABD, şimdilerde bile Türkiye’yi birinci ağızdan Biden tehdit etmek istemektedir. Türkiye’nin Irak, Suriye ve 15 Temmuz başarıları ABD’yi çılgına çevirmiştir. 15 Temmuz FETÖ, PKK ve DEAŞ’ın İngiliz aklı ve ABD projesiyle sürdürüldüğünü ayan beyan ortaya çıkarmıştır. Üstelik Türkiye’nin güney bölgesine denk gelen, Irak ve Suriye’nin kuzeyinde bir terör devletine müsaade etmemesi, ABD ile Türkiye’nin kırmızı çizgisi olmuştur. 

ABD’nin terör devletini kuramaması ve 15 Temmuz’da başarılı olamaması, Kuzey Afrika ülkeleri, Arap ve Ortadoğu ülkelerindeki politikalarının Türkiye ayağını boşa çıkarmıştır. Aziz Türk milleti, Devleti ile bütünleşerek Haçlı zihniyetini boşa çıkartmıştır.

Libya lideri Muammer Kaddafi ile Irak lideri Saddam Hüseyin’in halkı tarafından formel yolla idareden çektirilmesi makul olandı. Ancak Batılı Haçlılar gelip bir bayram sabahı Saddam Hüseyin’i idam ettiler. Kaddafi ise linçle… 

Bitti mi? Hayır! Mısır’ın demokratik yöntemlerle yönetime gelmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, mahkeme salonunda hayatını kaybetmek zorunda bırakıldı.

Suriye, Irak ve Mısır için Batılı devletler ne yapmışlar ise Türkiye için de aynısını düşünüyorlar. Geri dönüp tekrar bakıldığında, Suriye’ye ABD ve Rusya müdahalede bulunup kalıcı hâle gelmişlerdir. Suriye’de bulunmalarının tek nedeni, jeopolitik menfaatleri, jeopolitik yaklaşımları, Doğu-Akdeniz, Demir İpek Yolu ve izledikleri politikalardır. Rusya Suriye’de askerî üs edinerek denizden Türkiye’nin komşusu oldu. ABD ise Yunanistan’a askerî olarak yumuşak işgal ile komşumuz oldu.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesini Türkiye asla desteklemedi. Rusya ve Ukrayna arasında sürekli olarak çözüm üzerinde çalışıp yol bulmaya gayret gösterdi. Bu aşamada dünyada hiç olmadığı kadar barış taraftarı olan tek ülke Türkiye olmuştur.

Türkiye dış politika açısından gücünün yettiği kadar ABD ve Rusya’nın yanlışlarına karşı çıkmaya devam ediyor. Devletler politikası açısından da taraf olmadan veya mazlumun hakkını savunarak başarılı bir politika izliyor. Avrupa bu aşamada kışı nasıl geçireceğini düşünüyor. Batı’nın savaş, kan ve gözyaşı politikalarından kaçıp mülteci sığınmacılarına en fazla kucak açan ülke de Türkiye olmuştur. 

Durum bu kadar açıkken, UNESCO Barış Ödülü Jüri Başkanı Mukwege, 2015’te 1,2 milyondan fazla mülteciyi kabul etmesi nedeniyle Almanya eski Başbakanı Angela Merkel’i bu ödüle lâyık gördü. Ancak bu Merkel’in dahi vicdanına dokunmuş olmalı ki Türkiye’nin çok daha fazla mülteciyi kabul ettiğini dillendirdi. Batı işte böyledir. Doğu’yu asla istemezler. Kısacası, “Olimpos dağının çocukları Hira dağının evlatlarını asla kabullenmeyecekler” sözünün geçerliliğine bir kez daha şahit olduk.

ABD askerleri Irak’a çamurlu ayakkabılarıyla girdiklerinde petrol bakanlığını, nüfuz müdürlüğünü ve kütüphaneleri koruma altına alıp diğer yerleri halka yağmalattılar. 

Bush, Obama ve Trump ne ise Biden de odur. Condoleezza Rice, Colin Powell ve Mike Pompeo ne ise Antony Blinken de odur. Tek dertleri var; Kuzey Afrika, Arap ve Ortadoğu ülkelerini kan gölüne çevirdikleri gibi Türkiye’yi de kan gölüne çevirmek. ABD destekli FETÖ maşası 15 Temmuz darbesi başarılı olsaydı 10 bin kişi bertaraf edilecekti. 

ABD’nin bu isteği bitmiş değildir. Devleti, bayrağı ve vatanı savunmanın ne demek olduğunu anlamayanlar, işlerin siyaset olduğunu düşüneceklerdir. Koltuk sevdası veya siyâsî rekabet bir kişi veya grubun görüşlerini savurmamalıdır. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali karşısında Türkiye’nin Ukrayna’nın tarafında yer edinmesi gerektiğini söyleyenlerin Ortadoğu’da kan akıtan, bir buçuk milyon insanı öldüren, Bağdat’ı kan gölüne çeviren, DEAŞ ve PKK’ya 50 bin TIR silah veren ABD’nin yanında yer alması, karanlık vakitler geçirmesi sadece siyaset ile açıklanamaz. ABD’nin Kuzey Afrika, Ortadoğu ve Mısır gibi ülkelerde yaptıklarını desteklemek anlamına da gelir.

Condoleezza Rice, dediğimiz gibi, görevi bitince üniversitesine döndü. Türkiye’den biri Rice’yi yerinde ziyaret etti. Şimdilerde de biri daha gitti ve ABD’de birileriyle görüşüyor. Obama’nın randevu vermediği söyleniyor. 

Şimdilerde görüşmeler yapan ile Condoleezza Rice’yi ziyaret eden kişi yıllarca karşı siyâsî grupta politika izlediler. İş İngiltere ve ABD olduğunda birleşiyorlar. Bu ve benzerleri aynı patronun farklı renklerdeki yansımalarıdır.