KAMUOYUNA yansıyan
bilgilere göre, Biden’in göreve gelmesinden hemen sonra ABD ve İran arasında gayr-i
resmî olarak nükleer anlaşma için temas kuruldu. Hattâ buna, gayr-i resmî
görüşmelere BM yetkililerinin aracılık ettiği de yabancı basında yer aldı. Bu
temaslar iki tarafın da nükleer anlaşmanın yeniden hayata geçmesinden yana
olduğunu gösteriyor.
Fakat
İran tarafı bazı tereddütlere de sahip. İran tarafında Biden’in ileride Trump
gibi anlaşmadan geri çekilebileceğine dair bir tereddüt var. Ayrıca İran, anlaşma
gerçekleşirse uygulanacak yaptırımların tamamen kaldırılmasını istiyor. Yani
İran, ambargonun kısmî olarak kaldırılmasından yana değil.
İran,
anlaşmaya kendilerinin riayet ettiğini fakat Trump’un buna rağmen anlaşmadan
çekildiğini dile getiriyor. İranlı yetkililer, bu nedenle kendilerinin ciddî
oranda ekonomik kayba uğradıklarını vurgulayarak tazminat talebinde
bulunacaklarını belirtiyorlar.
İran
askerî ve bölgesel stratejilerini anlaşma dışında tutmak istiyor
İran,
askerî anlamda çok yönlü programlar yürüten bir ülke. Bir yandan nükleer
programını geliştirmeye çalışırken, diğer yandan uzun menzilli füzeler üzerinde
çalışıyor. Ayrıca Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen gibi ülkelerde ya doğrudan ya
da vesayet yoluyla ciddî operasyonlar yürütüyor. İran, bu nedenle yeni nükleer
anlaşmanın füze programı ve Orta Doğu’daki operasyonlarını kapsamasına karşı.
Kamuoyuna yansıyan bilgilere göre İran, bu yönde gelebilecek bir talebi kabul
etmeyecek. Yani İran, nükleer anlaşma hayata geçirilse bile bu anlaşmanın
bölgede üstlendiği rolü inaktif edecek ve askerî teknolojisinin genişlemesine
engel olacak kapsamda olmasına yeşil ışık yakmayacak.
İran’ın
BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimî üyesi ve Almanya dışında herhangi bir ülkenin
anlaşmaya dâhil edilmemesi gibi başka taleplerinin de olduğu kamuoyuna yansımış
durumda. Ama İran’ın nükleer anlaşma konusunda hassas olduğu ana konuların yukarıda
değindiğim konular olacağı tahmin ediliyor. Fakat ABD ve İsrail’in İran’dan bu
konularda geri adım atmasını isteği de bir sır değil.
ABD
çok yönlü bir stratejiyle masaya oturacaktır
İran
tarafında nükleer anlaşma için ana eksen bu şekildeyken, ABD’nin heybesinde
henüz neler var bilinmiyor. Ayrıca gayr-i resmî görüşmelerde ABD tarafına
iletilen İran’ın öncelikleri hususunda ABD’nin ne diyeceği de netlik kazanmış
değil.
Ama
Biden yönetimi için nükleer anlaşmanın ötesinde İran’ın bölgede belirleyici bir
rol üstlenmesi kabul edilebilir görünmüyor. Çünkü İran’ın bölgede etkin olması
demek, perde arkasında Rusya’nın etkin olması anlamına geliyor. Ayrıca İran’ın
etkinliğinin bölgede artması ve bunun ileride olası bir toplumsal desteğe
dönüşme riski, İsrail’in güvenliği açısından ABD’nin kabul edebileceği bir
husus değil.
Bir
de dünyanın en önemli enerji yatakları ve enerji koridorunun olduğu bölgede
İran’ın etkin olması, ABD’nin küresel yarışta hiç de istemediği bir durum. Bu
nedenlerden dolayı görüşmeler resmiyet kazandığında bölgede İran etkisinin
kırılması hususunda ABD’nin heybesinin boş olmayacağını söylemek yanlış bir
çıkarım olmayacaktır.
İsrail
perde arkasındaki aktör
ABD,
bu hususta heybesini doldururken tek başına hareket etmeyecektir. İsrail ile eş
güdüm içerisinde bir çalışma yapıp heybesini ona göre dolduracaktır. Yani İsrail,
perde arkasında önemli bir aktör olarak süreçte yerini alacaktır.
ABD,
heybesini iyice doldurmadan ve bunları hayata geçirecek tahkimatı yapmadan resmî
olarak masaya oturmayacaktır. Tabiî bu arada İran da boş durmayacaktır. O da
kendi tezlerini tahkim edebilmek için başta Rusya olmak üzere müttefikleriyle
ciddî bir eş güdüm içerisinde olacaktır.
O nedenle, başka hiçbir şey olmasa bile sırf bu nükleer anlaşma ve ABD’nin İran’ın bölgedeki etkisinin sınırlandırılması hedefinden dolayı bölgemizin hareketli günler geçireceği kesin. Bakalım bu noktada ABD’nin heybesinden bölge için neler çıkacak…