ABD’nin Afganistan işgali ve çekilmesine başka bir açıdan bakmak: Orta ve Güney Amerika-Afganistan ile İspanya-ABD

11 Eylül’le ilgili bilgiler basit birer yalandan ibaret. Tıpkı Saddam’ın kimyasal silahları gibi… Daha da ilginç olanı, ABD sonrası Afganistan’ı ve Afganistanlı kadınların yaşam haklarını merak edenlerin, yazılar yazanların ve konuşanların ABD işgali esnasında Afganistan’ı ve Afganistan kadınlarını hiç merak etmemiş olmalarıdır. İşgal esnasında burkasız olmayı özgürlük saymak, 21’inci yüzyılın gönüllü sömürge mantığının tezahürü olsa gerek.

BUGÜN artık Amerika Birleşik Devleti’nin (ABD) Afganistan sevdasının demokrasi getirmek, uluslararası terörü önlemek ve uyuşturucu sevkiyatını yasaklamak gibi gerekçelerle sunulduğunu ve bu gerekçelerin hiçbirinin gerçek olmadığını bilmeyen yok. Ancak Afganistan’da işler biraz farklı gelişti. Başka bir ifadeyle söylemek gerekirse, Afganistan, Vietnam değildi ama Irak da olmadı!

Meselâ, en başta ABD yönetiminin (daha doğrusu, Batı’nın bütün İslâm coğrafyasına) dayattığı ulus-devlet projesi neşv ü nemâ bul(a)madı. Sömürgeleştirme ise toplumun tüm katmanlarına ulaş(a)madı ve işbirlikçi bir grup azınlıkla sınırlı kaldı.

Gelinen noktada, ABD çekildi ve işbirlikçilerinin çok azını ise ABD yerine Uganda’ya kaçırdı. Taliban yönetimine kocaman bir kaos bıraktı. Bugün, Afganistan, bir yanıyla Suriye ve Irak bölgesinin kaybedenlerinin, diğer yönüyle Irak ve Şam İslâm Devleti’nin (Arapçası: Ed-Devletü’l-İslâmiyye fi’l Irak ve’ş-Şam: DEAŞ) arka bahçesi olma potansiyeline sahip bir konumda.[1]

Bu durum, ABD’nin ortaya çıkardığı fiilî bir durum ve bu, biraz da büyücü çırağının mağarayı baştan sona köpükle doldurmasına benziyor…

Hani mağarada faaliyet gösteren bir büyücü varmış, her gün bir kazan suyu kaynatır, çeşitli efsunlarla köpürtür, sonra tekrar köpükleri söndürürmüş. Her defasında onu büyük bir hayranlıkla izleyen çırağına da, “Ben yokken sakın bunu yapmaya kalkma!” diye tembih edermiş. Çünkü çırak, ustasının o suyu nasıl köpürttüğünü biliyor ama o köpüğün nasıl söndürüleceğini henüz bilmiyormuş. Günlerden bir gün, çırak, ustası yokken kazanı kaynatmaya ve köpürtmeye başlamış. Köpükler kazandan çıkmış, neredeyse bütün mağarayı kaplamış, hatta mağaranın dışına çıkmış. Allah’tan ustası gelip olaya el koymuş…

Çeyrek yüzyıla yakın bir zamandır Afganistan’ı işgal etmiş, Irak’a demokrasi getirmiş (!) ve Suriye’de DEAŞ belâsını ortaya çıkarmış olan ve ordu şirketlerinin yanı sıra sözüm ona sivil toplum örgütleriyle modern işgâller gerçekleştiren ABD, Afganistan’da, mağarada kaynattığı suyun köpüğünü bir türlü durduramayan çırak konumunda kaldı.

ABD’nin Afganistan başarısı ya da başarısızlığı farklı boyutlara sahip ve bundan dolayı başka bir yazının konusu olarak ele alınabilir. Ancak ondan önce (ve bu yazıda) ABD’nin Afganistan işgalini ve işgalciliğin atası olan Batı işgallerini de göz önünde bulundurarak irdelemek gerekiyor. Bu “işgalciliğin atası” tâbiri hamâset gibi düşünülebilir. Oysa herhangi bir Haçlı ordusu ele alınsa, bunun hiç de hamâset olmadığı çok kolay görülecektir.


ABD, Afganistan’ı neden işgal etmişti?

Sahi, ABD, Afganistan’ı neden işgal etmişti? Şimdilerde bu soruyu soran pek yok. Çünkü bu sorunun cevabı büyük bir başarıyla örtülmüştü. Bu sorunun ABD cephesindeki cevabı belli: 11 Eylül’de yapılan saldırılara karşılık vermek ve benzeri saldırılardan kendini korumak, Afgan ordusunu eğitmek, hatta Afgan ordusuna ruh vermek(!), Afganistan’da ulus-devlet bilincini geliştirmek, Afganistan’a da demokrasi getirmek(!), Afganistan’da sokağa çıkamayan kadınlara özgürlük getirmek(!), Afganistan’da burka giydiği için zulüm altında inleyen (!) Afganlı kadınları bu zulümden (!) kurtarmak(!)…

Bunların hiçbirinin gerçekle ilgisi yok. Zaten 11 Eylül’le ilgili bilgiler de basit birer yalandan ibaret. Tıpkı Saddam’ın kimyasal silahları gibi… Daha da ilginç olanı, ABD sonrası Afganistan’ı ve Afganistanlı kadınların yaşam haklarını merak edenlerin, yazılar yazanların ve konuşanların ABD işgali esnasında Afganistan’ı ve Afganistan kadınlarını hiç merak etmemiş olmalarıdır. İşgal esnasında burkasız olmayı özgürlük saymak, 21’inci yüzyılın gönüllü sömürge mantığının tezahürü olsa gerek. Ya da rahmetli Abdurrahim Karakoç’un, “Beden ölür, çürür, cana bakın siz/ Kim kiminle yürür, ona bakın siz” diye ifade ettiği durum olsa gerek.

ABD’nin Afganistan macerasının da başarılı bir algı yönetimi operasyonu olduğu çok açıktır. Hele son zamanlarda yani ABD ayrılırken yaşananlar ve ayrıldıktan sonra Afgan kadınlar hakkında oluşturulan sunî gündemler, hem başarılı bir algı yönetimi operasyonu, hem de başarılı bir PR ürünü olarak kabul edilebilir.

20 yıldır işgal ettiğiniz ülkede sağlık sitemi çökmüş, ulaşım ve iletişim yok olmuş, ekonomi afyon ekonomisi olmuş, güvenliğin “g”si dahi kalmamış ama Afgan kadınlara spor yapma yasağı getirilmesi bütün dünyanın “1” numaralı sorunu hâlini alabiliyorsa, bu durum, komik değil, trajikomik bir durumdur!

Bu algı yönetimi operasyonunun aslı nedir? Bu işin arkasında saklanan nedir? Gelin, bu işin aslı için Afganistan’ın nelere sahip olduğuna bir bakalım…

Orta ve Güney Amerika sömürge tarihine bakınca görünen Afganistan İşgali

Afganistan, modern teknolojinin (iletişimden otomotive) olmazsa olmazı olan bakır ve demir madeninin en büyük kaynağıdır. Kâbil’e yakın Aynak bölgesi, 700 milyon tonu bulan rezervi ile dünyanın en büyük bakır madenini saklamaktadır. Afganistan’ın demir madeni Badakistan ve Sari-Pul’dedir. Kâbil’in 130-140 kilometre yakınındaki Hacıgak’ta ise Asya’nın en büyük ve en önemli demir yataklarının olduğu bilinmektedir. Buradaki demir rezervinin 1 buçuk milyar ton olduğu tahmin edilmektedir. Bunun yanında Afganistan’da taşkömürü, doğalgaz, petrol, kurşun, çinko, altın, gümüş, kükürt, beril ve asbest yatakları da mevcuttur.[2]

Bütün bunların yanında Afganistan, dünyanın en önemli afyon yetiştiricisidir. Afyonun uyuşturucu sektörü için önemini ifade etmeye gerek yok. 

Özetle, Afganistan bir yanıyla bakır ve demir deposu, diğer yanıyla da afyon ve dolayısıyla uyuşturucu merkezidir.

Bütün bunlardan sonra, ABD’nin Afganistan’a niçin demokrasi getirmek (!) istediğini anlamak çok zor olmasa gerek. ABD’nin bu davranışı, modern çağa ait bir işgal ve sömürgecilik hareketidir. Bunun geçmişte örnekleri var. Batı’nın (ve doğal olarak ABD’nin) geçmişte yaptığı işgal ve sömürgeciliklerin en çarpıcı örneklerini, 1492’lerde başlayan bir furya olarak Orta ve Güney Amerika’da görmek mümkün. Bu işgal ve sömürgecilik faaliyetlerinin baş aktörlerinden biri Hernando Cortez, diğeri ise Francisco Pizarro’dur.

Cortez Orta Amerika’da Meksika’nın Aztek medeniyetini yok ederken, Pizarro ise Güney Amerika’da Peru’nun İnka medeniyetini yok etmiştir. Bu iki haydut, o toprakların yer altı zenginliklerini talan ederken, o medeniyetlere ait altın heykel ve süs eşyalarının neredeyse tamamını çalarak eritmiş ve paraya dönüştürmüştür.[3]

Pizarro, 1530’ların başında, görüşme davetine beş bin askerle silahsız olarak icâbet eden İnka Hükümdarı Atahualpa’yı Cajamarca’da tuzağa düşürmüş ve esir almıştır. Bu esaretin ardından, Pizarro ve yaklaşık 180 kişilik eşkıya çetesi, yarım saat içinde Atahualpa’nın yanında getirdiği silahsız beş bin askeri katletmiştir. Bu kıyımı, Atahualpa’nın yaklaşık 80 bin kişilik ordusunun katledilmesi izlemiştir. Pizarro, esiri için önce yüklü miktarda fidye istemiş ve almış, sonra da onu öldürmüştür.[4]

Geçmişin bu işgal ve sömürgecilik hareketlerini basit bir toprak işgali olarak değerlendirmek mümkün değildir. Çünkü işgalciler, o topraklarda adına “Encomiendo” dedikleri sistemle, hem toprağa bağlı kölelik, hem de doğuştan kölelik sistemini kurmuşlardır.[5] Pizarro’nun Atahualpa’yı katlettikten sonra İnkaların başında işbirlikçi bir İnka hükümdarı getirmiş olması da ilginçtir.

ABD’nin günümüzde yaptığı Afganistan, Irak, Suriye ve benzeri işgal ve sömürgecilik faaliyetlerinin Batı’nın geçmişte yaptığı işgal ve sömürgecilik hareketlerinden vahşet bakımından hiçbir farkı yoktur. Tek fark, ABD’nin, geçmişteki haydutların yaptıkları işgal ve sömürgecilik hareketlerine göre algı yönetimi operasyonlarındaki başarısıdır. Geçmişin haydutları buna ihtiyaç bile duymamışlardır. Kısacası geçmişte Orta ve Güney Amerika altın ve gümüş için işgal ederek sömürgeleştirilirken, bugün Afganistan bakır, demir ve uyuşturucu için işgal edilmiş ve sömürgeleştirilmek istenmiştir.

Afganistan’ın işgali gelişmiş ekonomiler için bir zorunluluktur. Geçmişin altın ve gümüşünün yerini bugün özellikle iletişim endüstrisi için gerekli olan bakır ve bugünün Batı-Amerika insanı için olmazsa olmaz olan uyuşturucu almış bulunmaktadır. Unutulmaması gereken gerçek; ABD’nin işgal kuvvetlerine bağlı Stanley McChrystal, Joseph Dunford, John Allen ve benzeri generallerin geçmişte Güney Amerika Peru’da İnka medeniyetini yok eden, 22 yılda 5 milyon yerliyi katletmiş ve Avrupa’da İspanya’ya 40 ton altın ve gümüş getirmiş olan conquistador ve haydut Francisco Pizarro ve Diego de Almagro ile Meksika’da Aztek medeniyetini yok etmiş olan korsan Hernando Cortez’in soyundan geldikleri ve aynı yöntemi kullandıklarıdır.  

 


[1]Ametbek, Dinmuhammed  (2018). “Afganistan’ın Orta Asya Bölgesi Nezdindeki Önemi: Özbekistan Yaklaşımı”,  https://www.ankasam.org/afganistanin-orta-asya-bolgesi-nezdindeki-onemi-ozbekistan-yaklasimi/, Erişim tarihi: 10.09.2021.

[2] Külebi, Ali (2010). “Afganistan’ın Öteki Önemi”, Türk Yurdu Dergisi, Nisan 2010 - Yıl 99 - Sayı 272.

[3] Sander, Oral (2003). Siyasi Tarih, Cilt I, Ankara: İmge Kitabevi, ss. 90.

[4] Hart, Michael H. (2008). Dünya Tarihine Yön Veren En Etkin 100, İstanbul: Neden Kitap Yayıncılık, ss. 278-292.

[5] Galaeno, Eduardo (2010). Latin Amerika’nın Kesik Damarları (Çev.: Atilla Tokatlı-Roza Hakmen), İstanbul: Çitlembik Yayınları, ss.27.