BUGÜN artık
Amerika Birleşik Devleti’nin (ABD) Afganistan sevdasının demokrasi getirmek,
uluslararası terörü önlemek ve uyuşturucu sevkiyatını yasaklamak gibi
gerekçelerle sunulduğunu ve bu gerekçelerin hiçbirinin gerçek olmadığını
bilmeyen yok. Ancak Afganistan’da işler biraz farklı gelişti. Başka bir
ifadeyle söylemek gerekirse, Afganistan, Vietnam değildi ama Irak da olmadı!
Meselâ, en başta ABD yönetiminin
(daha doğrusu, Batı’nın bütün İslâm coğrafyasına) dayattığı ulus-devlet projesi
neşv ü nemâ bul(a)madı. Sömürgeleştirme ise toplumun tüm katmanlarına
ulaş(a)madı ve işbirlikçi bir grup azınlıkla sınırlı kaldı.
Gelinen noktada, ABD çekildi ve
işbirlikçilerinin çok azını ise ABD yerine Uganda’ya kaçırdı. Taliban
yönetimine kocaman bir kaos bıraktı. Bugün, Afganistan, bir yanıyla Suriye ve
Irak bölgesinin kaybedenlerinin, diğer yönüyle Irak ve Şam İslâm Devleti’nin
(Arapçası: Ed-Devletü’l-İslâmiyye fi’l Irak ve’ş-Şam: DEAŞ) arka bahçesi olma
potansiyeline sahip bir konumda.[1]
Bu durum, ABD’nin ortaya çıkardığı
fiilî bir durum ve bu, biraz da büyücü çırağının mağarayı baştan sona köpükle
doldurmasına benziyor…
Hani mağarada faaliyet gösteren bir
büyücü varmış, her gün bir kazan suyu kaynatır, çeşitli efsunlarla köpürtür,
sonra tekrar köpükleri söndürürmüş. Her defasında onu büyük bir hayranlıkla
izleyen çırağına da, “Ben yokken sakın bunu yapmaya kalkma!” diye tembih
edermiş. Çünkü çırak, ustasının o suyu nasıl köpürttüğünü biliyor ama o köpüğün
nasıl söndürüleceğini henüz bilmiyormuş. Günlerden bir gün, çırak, ustası
yokken kazanı kaynatmaya ve köpürtmeye başlamış. Köpükler kazandan çıkmış, neredeyse
bütün mağarayı kaplamış, hatta mağaranın dışına çıkmış. Allah’tan ustası gelip
olaya el koymuş…
Çeyrek yüzyıla yakın bir zamandır
Afganistan’ı işgal etmiş, Irak’a demokrasi getirmiş (!) ve Suriye’de DEAŞ belâsını
ortaya çıkarmış olan ve ordu şirketlerinin yanı sıra sözüm ona sivil toplum
örgütleriyle modern işgâller gerçekleştiren ABD, Afganistan’da, mağarada
kaynattığı suyun köpüğünü bir türlü durduramayan çırak konumunda kaldı.
ABD’nin Afganistan başarısı ya da başarısızlığı farklı boyutlara sahip ve bundan dolayı başka bir yazının konusu olarak ele alınabilir. Ancak ondan önce (ve bu yazıda) ABD’nin Afganistan işgalini ve işgalciliğin atası olan Batı işgallerini de göz önünde bulundurarak irdelemek gerekiyor. Bu “işgalciliğin atası” tâbiri hamâset gibi düşünülebilir. Oysa herhangi bir Haçlı ordusu ele alınsa, bunun hiç de hamâset olmadığı çok kolay görülecektir.
ABD, Afganistan’ı neden işgal
etmişti?
Sahi, ABD, Afganistan’ı neden işgal
etmişti? Şimdilerde bu soruyu soran pek yok. Çünkü bu sorunun cevabı büyük bir
başarıyla örtülmüştü. Bu sorunun ABD cephesindeki cevabı belli: 11 Eylül’de
yapılan saldırılara karşılık vermek ve benzeri saldırılardan kendini korumak,
Afgan ordusunu eğitmek, hatta Afgan ordusuna ruh vermek(!), Afganistan’da ulus-devlet
bilincini geliştirmek, Afganistan’a da demokrasi getirmek(!), Afganistan’da
sokağa çıkamayan kadınlara özgürlük getirmek(!), Afganistan’da burka giydiği
için zulüm altında inleyen (!) Afganlı kadınları bu zulümden (!) kurtarmak(!)…
Bunların hiçbirinin gerçekle ilgisi
yok. Zaten 11 Eylül’le ilgili bilgiler de basit birer yalandan ibaret. Tıpkı
Saddam’ın kimyasal silahları gibi… Daha da ilginç olanı, ABD sonrası
Afganistan’ı ve Afganistanlı kadınların yaşam haklarını merak edenlerin, yazılar
yazanların ve konuşanların ABD işgali esnasında Afganistan’ı ve Afganistan
kadınlarını hiç merak etmemiş olmalarıdır. İşgal esnasında burkasız olmayı
özgürlük saymak, 21’inci yüzyılın gönüllü sömürge mantığının tezahürü olsa
gerek. Ya da rahmetli Abdurrahim Karakoç’un, “Beden ölür, çürür, cana bakın
siz/ Kim kiminle yürür, ona bakın siz” diye ifade ettiği durum olsa gerek.
ABD’nin Afganistan macerasının da
başarılı bir algı yönetimi operasyonu olduğu çok açıktır. Hele son zamanlarda
yani ABD ayrılırken yaşananlar ve ayrıldıktan sonra Afgan kadınlar hakkında
oluşturulan sunî gündemler, hem başarılı bir algı yönetimi operasyonu, hem de
başarılı bir PR ürünü olarak kabul edilebilir.
20 yıldır işgal ettiğiniz ülkede
sağlık sitemi çökmüş, ulaşım ve iletişim yok olmuş, ekonomi afyon ekonomisi
olmuş, güvenliğin “g”si dahi kalmamış ama Afgan kadınlara spor yapma yasağı getirilmesi
bütün dünyanın “1” numaralı sorunu hâlini alabiliyorsa, bu durum, komik değil,
trajikomik bir durumdur!
Bu algı yönetimi operasyonunun aslı
nedir? Bu işin arkasında saklanan nedir? Gelin, bu işin aslı için Afganistan’ın
nelere sahip olduğuna bir bakalım…
Orta ve Güney Amerika sömürge
tarihine bakınca görünen Afganistan İşgali
Afganistan,
modern teknolojinin (iletişimden otomotive) olmazsa olmazı olan bakır ve demir
madeninin en büyük kaynağıdır. Kâbil’e yakın Aynak bölgesi, 700 milyon tonu
bulan rezervi ile dünyanın en büyük bakır madenini saklamaktadır. Afganistan’ın
demir madeni Badakistan ve Sari-Pul’dedir. Kâbil’in 130-140 kilometre
yakınındaki Hacıgak’ta ise Asya’nın en büyük ve en önemli demir yataklarının
olduğu bilinmektedir. Buradaki demir rezervinin 1 buçuk milyar ton olduğu
tahmin edilmektedir. Bunun yanında Afganistan’da taşkömürü, doğalgaz, petrol,
kurşun, çinko, altın, gümüş, kükürt, beril ve asbest yatakları da mevcuttur.[2]
Bütün
bunların yanında Afganistan, dünyanın en önemli afyon yetiştiricisidir. Afyonun
uyuşturucu sektörü için önemini ifade etmeye gerek yok.
Özetle,
Afganistan bir yanıyla bakır ve demir deposu, diğer yanıyla da afyon ve
dolayısıyla uyuşturucu merkezidir.
Bütün bunlardan sonra, ABD’nin
Afganistan’a niçin demokrasi getirmek (!) istediğini anlamak çok zor olmasa
gerek. ABD’nin bu davranışı, modern çağa ait bir işgal ve sömürgecilik
hareketidir. Bunun geçmişte örnekleri var. Batı’nın (ve doğal olarak ABD’nin)
geçmişte yaptığı işgal ve sömürgeciliklerin en çarpıcı örneklerini, 1492’lerde
başlayan bir furya olarak Orta ve Güney Amerika’da görmek mümkün. Bu işgal ve
sömürgecilik faaliyetlerinin baş aktörlerinden biri Hernando Cortez, diğeri ise
Francisco Pizarro’dur.
Cortez
Orta Amerika’da Meksika’nın Aztek medeniyetini yok ederken, Pizarro ise Güney
Amerika’da Peru’nun İnka medeniyetini yok etmiştir. Bu iki haydut, o
toprakların yer altı zenginliklerini talan ederken, o medeniyetlere ait altın
heykel ve süs eşyalarının neredeyse tamamını çalarak eritmiş ve paraya
dönüştürmüştür.[3]
Pizarro, 1530’ların başında, görüşme
davetine beş bin askerle silahsız olarak icâbet eden İnka Hükümdarı
Atahualpa’yı Cajamarca’da tuzağa düşürmüş ve esir almıştır. Bu esaretin
ardından, Pizarro ve yaklaşık 180 kişilik eşkıya çetesi, yarım saat içinde
Atahualpa’nın yanında getirdiği silahsız beş bin askeri katletmiştir. Bu
kıyımı, Atahualpa’nın yaklaşık 80 bin kişilik ordusunun katledilmesi
izlemiştir. Pizarro, esiri için önce yüklü miktarda fidye istemiş ve almış,
sonra da onu öldürmüştür.[4]
Geçmişin bu işgal ve sömürgecilik
hareketlerini basit bir toprak işgali olarak değerlendirmek mümkün değildir.
Çünkü işgalciler, o topraklarda adına “Encomiendo” dedikleri sistemle, hem
toprağa bağlı kölelik, hem de doğuştan kölelik sistemini kurmuşlardır.[5]
Pizarro’nun Atahualpa’yı katlettikten sonra İnkaların başında işbirlikçi bir
İnka hükümdarı getirmiş olması da ilginçtir.
ABD’nin günümüzde yaptığı
Afganistan, Irak, Suriye ve benzeri işgal ve sömürgecilik faaliyetlerinin
Batı’nın geçmişte yaptığı işgal ve sömürgecilik hareketlerinden vahşet bakımından
hiçbir farkı yoktur. Tek fark, ABD’nin, geçmişteki haydutların yaptıkları işgal
ve sömürgecilik hareketlerine göre algı yönetimi operasyonlarındaki
başarısıdır. Geçmişin haydutları buna ihtiyaç bile duymamışlardır. Kısacası
geçmişte Orta ve Güney Amerika altın ve gümüş için işgal ederek
sömürgeleştirilirken, bugün Afganistan bakır, demir ve uyuşturucu için işgal
edilmiş ve sömürgeleştirilmek istenmiştir.
Afganistan’ın işgali gelişmiş
ekonomiler için bir zorunluluktur. Geçmişin altın ve gümüşünün yerini bugün
özellikle iletişim endüstrisi için gerekli olan bakır ve bugünün Batı-Amerika
insanı için olmazsa olmaz olan uyuşturucu almış bulunmaktadır. Unutulmaması
gereken gerçek; ABD’nin işgal kuvvetlerine bağlı Stanley McChrystal, Joseph
Dunford, John Allen ve benzeri generallerin geçmişte Güney Amerika Peru’da İnka
medeniyetini yok eden, 22 yılda 5 milyon yerliyi katletmiş ve Avrupa’da
İspanya’ya 40 ton altın ve gümüş getirmiş olan conquistador ve haydut Francisco
Pizarro ve Diego de Almagro ile Meksika’da Aztek medeniyetini yok etmiş olan
korsan Hernando Cortez’in soyundan geldikleri ve aynı yöntemi
kullandıklarıdır.
[1]Ametbek, Dinmuhammed (2018). “Afganistan’ın Orta Asya
Bölgesi Nezdindeki Önemi: Özbekistan Yaklaşımı”, https://www.ankasam.org/afganistanin-orta-asya-bolgesi-nezdindeki-onemi-ozbekistan-yaklasimi/, Erişim tarihi:
10.09.2021.
[2] Külebi, Ali
(2010). “Afganistan’ın Öteki Önemi”, Türk
Yurdu Dergisi, Nisan 2010 - Yıl 99 - Sayı 272.
[3] Sander, Oral
(2003). Siyasi Tarih, Cilt I, Ankara:
İmge Kitabevi, ss. 90.
[4] Hart, Michael H.
(2008). Dünya Tarihine Yön Veren En Etkin
100, İstanbul: Neden Kitap Yayıncılık, ss. 278-292.
[5] Galaeno, Eduardo (2010). Latin Amerika’nın Kesik Damarları (Çev.: Atilla Tokatlı-Roza Hakmen), İstanbul: Çitlembik Yayınları, ss.27.