İSTİSNASIZ her milletin
kendi kültür ve medeniyet köklerinden kopuk bir kesimi vardır. Kendi ülkesinde
her rüzgâra göre sürüklenen ve her akıntıya kapılan bu kesim, gerçekte bir
kölelik ruhu taşır. Kendisini güç odağı olan bir efendinin kapısına yamamaya
teşne olan bu kesim, aynı zamanda kendi ülkesi, kültür ve medeniyeti için de
ciddî bir tehdittir.
Kültürel
olarak kendi değerlerinden kopuk olan bu kesim, kapısında gönüllü olduğu
efendisinin dilini, kültürünü ve sair hayat tarzını efendisinin hoşuna gitmek
ve ondan bir aferin almak için tapınırcasına benimser. Bu köle ruhlulara göre,
dünyada en geçerli akıl, en geçerli yol ve en mükemmel hayat tarzı efendisine
aittir. Efendisinin ara sıra başını okşayıp göstermelik bir kaç iltifatı, bu
tayfanın en büyük saadetidir.
Tuhaftır,
bu köle ruhlu kişiler, kendi ülkelerinin varlıklı ve kalburüstü kesimi
oldukları hâlde kendi kültür ve değerlerine yabancıdırlar. Bunlar küçük ve
değersiz gördükleri kendi muhitlerinden koparak kendi imkânlarıyla
efendilerinin ülkelerinde okuyup belli ihtisaslar da yaparlar. Hattâ efendileri
tarafından fark edilmek için olmadık paralar harcayıp o ülkenin bir etkinlik
yahut faaliyetinde öne çıkmaya, “İşte tam bir Avrupalı!” dedirtmeye çalışırlar.
Kul
böyle sâdık ve kullanılmaya hazır olduktan sonra efendi de boş duracak değil
elbet, hemen kolları sıvayarak bu gönüllü devşirmeleri hedef ülkede örgütler.
Bunları, o toplumun en ileri, en çağdaş, en aydın ve demokrat kesimi ilân eder
ve her faaliyetlerini çok büyük bir işmiş gibi destekler. Bu kesimin yazarını,
çizerini, sanatçısını himaye eder. Ara sıra içlerinden birine ödül vererek
taltif eder. Bu kesimin beceriksiz siyâsetçisini “ekonomiyi en iyi bilen,
demokrasiyi en iyi özümseyen, iktidarın en liyakatli adayı” diye över.
Bizde
adına Tanzimat denen ama aslında koskoca Devlet-i Aliyye’nin taksimatı olan o
uğursuz dönemden beri imparatorluk içinde böyle tayfalar türedi. Bunların bir
kısmı İngiltere’yi efendi bildi, bir kısmı Fransa’yı. Bir kısmı Rusya’yı efendi
belledi, bir kısmı Almanya’yı. Köle çok olunca, bunlara müşteri olan efendi de
çoktu tabiî.
Ne
hazindir ki, koskoca cihana altı asır nizam veren ve yeryüzünün efendisi olan
bir millet ve medeniyetin çocukları, köle pazarında efendi avına çıktılar.
Efendi bulan her köle de kendi millet ve medeniyetinin en halis düşmanı olarak
geri döndü. Bu kölelik pazarında bir efendinin köleleri, çok daha ileri giderek
türedi efendileri adına bir örgüt bile kurdular: İngiliz Muhipleri Cemiyeti...
Köprülerin
altından çok sular aktı ve süreç içinde eski türedi efendinin yerini yeni bir
türedi efendi aldı: ABD… Bu efendi ortaya çıkar çıkmaz, ne kadar devşirme ruhlu
varsa bu efendinin kapısına hücum etti. Ne kadar İngiliz, Alman, Fransız ve Rus
muhibbi varsa bu yeni kapıda arz-ı endam etmeye, yeni efendiye hulus çakmaya
başladılar.
Ancak
geçmişte İngiliz muhipliğinin cılkı çıkıp bunların ihaneti de sabit olunca, bu
kez daha geniş ancak isimsiz bir cemiyet kurdular: ABD Muhipleri Cemiyeti…
Pekâlâ,
bu ABD Muhipleri Cemiyeti’nin amaçları ve faaliyet sahaları nedir? Evvelâ bu
cemiyetin unsurları ABD mandacılık ve vesayet yönetimini savunurlar. En büyük
düşmanları, ülkenin yerli ve millî unsurlarıdır. Bu ülkenin kültür, medeniyet
ve din değerlerine bağlılığı, yıkılması gereken bir vahdet unsurudur.
Efendilerinin
siyâsî, ekonomik ve ajanlık desteğiyle içeride güçlenen bu unsurlar, o ülkenin
evvelâ en etkin medya ve sermaye gruplarını ele geçirir, ardından hedef ülkenin
hukuk ve askerî kurumlarına sızarlar. Eğitimde de her kurum ile meşgul olmaz, o
bapta ülkenin kalburüstü çocuklarının gittiği Boğaziçi ve ODTÜ gibi eğitim
kurumlarına hâkim olmayı yeğlerler. Ama “STK” denen ve gırtlağına kadar ajan
istihdam ettikleri, toplumun yumuşak karınlarını hiç ihmâl etmezler. Orada her
türlü görünümle toplumun dinamiklerini dinamitlerler.
ABD
Muhipleri Cemiyeti’nin kontrolüne giren yapının, ülkenin değerleriyle kavga
etmesi esastır. Toplumda dinî direncin yüksek olduğunu ve özellikle başörtüsü
eylemlerinde toplumun kendi değerlerine sığınarak mücadele ettiğini gördüklerinden
beri, ABD muhipleri yeni taktikler geliştirdiler.
HDP
gibi ateist partilerde bile başörtülü eylemciler istihdam etmekte bir beis
görmedikleri gibi, CHP gibi başörtüsünü görünce boğa gibi saldıran bir partinin
başına kendi muhipleri olan bir başkanı geçirip başörtülülerle el ele, kol kola
fotoğraflar çektirip servis bile ettiler. Belki ömründe cami görmemiş bir
belediye başkan adayının ardına 40 kamera takıp, her Cuma’yı bir camide
kıldırıp saf mümin avlamayı da ihmâl etmediler. SP gibi bir partiyi bir muhipleriyle
ele geçirdiklerinden beri, bu partinin samimi ve saf tabanından başörtülü
kızları Boğaziçi eylemleri gibi bir tiyatronun içine sürmekten hiç çekinmediler.
Maksat
ayrım olsun da…
Bu
muhipler, millîci refleksleri olup din inancı zayıf olan bir kesimi de dini
Araplara ait bir şeymiş gibi gösterip Arap ihanetleri hikâyesiyle devşirdiler
ve kendi “ip”lerine bağladılar.
Evet,
çok şükür (!) artık adı konulmasa da ülkemizin çok büyük bir ABD Muhipleri Cemiyeti
var artık. Bu muhipler her ortamda yeni bir kılığa bürünen Tom Braks gibi
binbir kılıkta karşımızdalar.
Bu
milletin çocukları genetik olarak tarikat ve cemaatlere mi eğilim duyuyorlar,
işte bu ihtiyaçlarına yönelik FETÖ’ler, Oktarlar, Aczimendiler ve matruşka gibi
birbirinin içinde bekleyen düzinelerce sapkın anlayışlı dalâlet yapıları
kurdular…
Bu
milletin çocuklarında genetik isyan ve eşkıyalık eğilimleri mi var, al sana
düzinelerce maceracı ve hayattan kopuk, kıytırık sol örgütler, ayrılıkçı
unsurlar, ihanet şebekeleri!
Bu
milletin çocukları salt kendi milliyet kökenine mi bağlılar, al sana dinden ve
dinle özdeşleştirilmiş Arap’tan nefret hissiyle yapılandırılmış, bırakınız
milliyetçiliği, kabileci hâle getirilmiş unsurlar… Neredeyse Oğuz’un 24 boyunu
tekrar ihya edecek kadar bir hassasiyet… Maksat ayrım olsun da, gerisi önemli
değil!
Bu
toplumda kadınlar ihmâl edilir mi? Onların da feminist damarları istismar
edilerek muhipler cemiyetine bağlı düzinelerce dernekleri var.
Efendim,
“cinsiyet eşitliği” denen bir başka ucube var ki bu, Türk aile yapısını
dinamitleyecek en önemli fitnelerden biridir. Muhipler derhâl bunlara da
örgütler kurarak piyasaya sürdüler.
ABD
Muhipleri Cemiyeti, 1940’tan itibaren bu ülkede oluşturulmaya başlandı ve
günümüze kadar darbeler, toplumsal kargaşalar ve ekonomik çöküntülerle bu
ülkeye olağanüstü hizmetler (!) verdi. 15 Temmuz ihanetinden sonra kesilen bu
hizmet faaliyetlerine Türk ve Müslüman düşmanı Biden döneminde yeniden başlamak
istiyorlar.
Ama
bağımsızlık yolunda tam hız yol alan bu ülke, ABD muhiplerinin birbirine
benzemez bütün yapılarını biliyor ve bütün faaliyetlerini izliyor. Dün nasıl
İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin hakkından geldiysek, bugün de bu ABD Muhipleri Cemiyeti’nin
hakkından geleceğiz!
Ne
demiş atamız Dedem Korkut: “Düşmanda şer,
Oğuz’da er tükenmez!”